BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaFinans KulisESG, kapitalizmi ve özgürlüğü öldürebilir----

ESG, kapitalizmi ve özgürlüğü öldürebilir

ESG, kapitalizmi ve özgürlüğü öldürebilir
19 Ocak 2023 - 14:07 www.finansgundem.com

Çevresel, Sosyal ve Kurumsal Yönetişim olarak bilinen ESG, şirketlerin açık ve serbest rekabet kuralları içinde hareket ediyor olmalarının önünde bir engel olabilir.

FINANSGUNDEM.COM – DIŞ HABERLER SERVİSİ

Çevresel, Sosyal ve Kurumsal Yönetişim (Environmental, Social, and Corporate Governance) olarak bilinen ESG, siyaset ve finans dünyasından liderlerin dünyanın geleceğini tartıştığı Dünya Ekonomik Forumu’nun da önemli başlıklarından biri olarak öne çıkıyor.

Finansgundem.com’un derlediği bilgilere göre, kimileri kapitalizmi adaletsiz bir sistem olarak değerlendirebilirken kimileri de kapitalizmin serbest rekabete izin veren gelişmiş bir sistem olduğunu düşünebilir. Önemli olan ise mevcut sistemin kodlarının kapitalizm kuralları içinde geçerli olduğunun bilinmesi ve kabul edilmesidir. Dolayısıyla, sisteme yönelik eleştiri ya da revizyonların, ilerleme odaklı olduğu varsayılan rekabeti şirketler açısından bozmaması gerekir.

Bruce Pardy’nin Financial Post’ta yayınlanan makalesi, tam da ESG’nin kapitalizm kuralları içinde hareket eden şirketler için ne anlam ifade ettiğine odaklanıyor. Rights Probe Yönetici Direktörü, Fraser Enstitüsü’nde kıdemli araştırmacı ve Queen's Üniversitesi'nde hukuk profesörü unvanlarına sahip olan Pardy, ESG’nin kapitalizmi ve onunla birlikte özgürlükleri öldüreceğini iddia ediyor. Pardy, ESG’nin, yöneticilerin ve direktörlerin ait oldukları kurumun çıkarları doğrultusunda hareket etme görev ve misyonlarını baltaladığını söylüyor.

Kurum çıkarları geri plana itiliyor

Siyasi liderlerin, şirket elitlerinin ve zengin aristokratların bir ittifakı olan Dünya Ekonomik Forumu (World Economic Forum – WEF) yıllarca, özel işletmelerin merkezi öncülünün toplumsal faydaya ulaşmak olduğunu kabul eden ve işletme yönetiminin ‘çevresel, sosyal ve yönetişim’ modeli olan ESG'yi savundu.

Davos'ta bu haftaki WEF toplantısının gündemi, şirket liderlerinin zamanımızın sosyal ve çevresel sorunlarını çözmek ve kapitalizmin çalışma şeklini değiştirmek için şirketlerinin kaynaklarını kullanması gerektiği de dahil olmak üzere ESG temaları ve mesajlarıyla dolu. Ancak ‘ESG’ etiketinin kendisi ortalarda görünmüyor. Belki de bir olası bir tepkiden çekiniyorlardır. Çünkü ‘paydaş kapitalizmi’ ve ‘kurumsal sosyal sorumluluk’ olarak da bilinen ESG, apolitik ticaretin sonunu temsil eden korkunç bir fikir olarak karşımızda duruyor. Daha açık söylemek gerekirse, ESG, ‘kurumsal sosyalizm’e karşılık geliyor.

ABD’li Ekonomist Milton Friedman'a göre iş dünyasının tek bir sosyal sorumluluğu bulunuyor: 'Para kazanmak'. Şirketler ‘oyunun kuralları içinde, yani aldatma ve hile olmaksızın açık ve serbest rekabet içinde’ kaldıkları sürece kaynaklarını kullanmalı ve kârlarını artıracak faaliyetlerde bulunabilmelidir.

ESG, apolitik ticaretin sonunu temsil eden korkunç bir fikir olarak karşımızda duruyor.

Ama bunu ESG çatısı altında yapmaları mümkün değil. Çünkü sosyal fayda vizyonu, tarafsız veya iyi huylu bir vizyon değil; aksine sosyal fayda vizyonu iklim aktivizmi, eleştirel ırk teorisi ve merkezi planlamaya odaklanan ideolojik bir gündem içeriyor. ESG kurumsal yönetişimi, direktörlerin ve yöneticilerin çok çeşitli ‘paydaşların’ çıkarları doğrultusunda hareket etmelerini talep ediyor. Bunlar arasında çalışanlar, alacaklılar, tedarikçiler ve müşteriler, aynı zamanda çeşitlilik, kapsayıcılık ve eşitlik politikaları ve kotalar gibi çevresel nedenler ve sosyal hedefler yer alıyor.

Yönetici aristokrasisi

ESG, yöneticilerin ve direktörlerin şirketin çıkarları doğrultusunda hareket etme görevini baltalıyor, böylece hissedarlar pahasına yönetimi güçlendirerek bir yönetici aristokrasisi yaratıyor. Dışarıdan bakıldığında, ESG, kurumsal değeri kârlılıktan ziyade siyasi hedeflere olan bağlılığı ölçerek değerlendiriyor ve böylece bu yaklaşıma muhalif olan şirketleri tehdit ediyor.

Gerçek şu ki, direktörler ve yöneticiler şirketi yönetse de, paydaşlar değil, hala hissedarlar o şirketin asıl sahibi konumunda bulunuyor. Ancak bu ilişki daha çok bir güven ilişkisine benziyor. Bir grup mülkün intifa hakkını elinde tutarken, diğer grup onu kontrol ediyor. Mütevelliler gibi, direktörler ve yöneticiler de güvene dayalı görevlere sahip bulunuyor ve kontrolleri altındaki kaynakları kendi çıkarları veya amaçları için kullanamıyor. Örneğin Kanada şirketler hukukunda, direktörler ve yöneticiler görevlerinde şirkete karşı borçlu konumda kabul ediliyor, bu da şirketin değerini en üst düzeye çıkarmak zorunda oldukları anlamına geliyor. Bu, hissedarların yatırımlarından getiri sağlama konusundaki çıkarlarını geniş ölçüde yansıtan bir hedef olarak öne çıkıyor.

ESG, kurumsal değeri kârlılıktan ziyade siyasi hedeflere olan bağlılığı ölçerek değerlendiriyor ve böylece bu yaklaşıma muhalif olan şirketleri tehdit ediyor.

Net kâra öncelik vermek şirketlerin çalışanlarına, alacaklılarına, tedarikçilerine ve müşterilerine adil davranmasını, toplum için iyi işler yapmasını veya yasa ve yönetmeliklere uymasını kesinlikle engellemiyor. Toplumun ya da topluluğun iyi niyetini gözetmek, iş gücünü memnun etmek, tedarikçiler ve alacaklılar ile iyi ilişkiler geliştirmek ve yasal sorunlardan uzak durmak gibi karı artıran her türlü eylem, zaten görevle tutarlı olmak durumundadır. Çalışanlar, alacaklılar, tedarikçiler, müşteriler, çevresel nedenler ve topluluk çıkarları, örneğin iyi iş çıkarıp yeni müşteriler çekmek gibi şirketin beklentileriyle tutarlıysa ve bu beklentileri geliştiriyorsa, o halde herhangi bir sorun çıkması için bir neden de yok demektir.

Şirketin sosyal refah kurumlarına dönüşüyor

Ancak yöneticiler, şirketin mali çıkarlarıyla çatışan iyi işler peşinde koşuyorlarsa bu görevlerini ihmal etmiş oldukları anlamına gelir. Kanada Yüksek Mahkemesi'nin belirttiği gibi, “Yöneticiler görevlerini hissedarlara değil şirkete borçludur... Paydaşların makul beklentisi, yöneticilerin şirketin çıkarları doğrultusunda hareket etmesidir.” Başka bir deyişle, yöneticilerin ve direktörlerin güvene dayalı sorumluluğu, nihai olarak şirketin kârını artırmaktan geçiyor.

Paydaş yönetişimi, direktörlerin ve yöneticilerin güvene dayalı görevlerini sulandırıyor ve takdir yetkisini genişletiyor.

Ancak ESG böyle çalışmıyor. Paydaş yönetişimi, direktörlerin ve yöneticilerin güvene dayalı görevlerini sulandırıyor ve takdir yetkisini genişletiyor. Yöneticilere, kurumsal varlıkları önemli gördükleri siyasi amaçlara yöneltme yetkisi veriyor. Şirketleri sosyal refah kurumlarına dönüştürüyor ve iş liderlerine kendi takdirlerine göre, ancak diğer insanların parasıyla, ‘sosyal fayda’ peşinde koşma hakkı veriyor. Hepimiz, elbette, canımızın istediği her şeye kendi paramızla katkıda bulunmalıyız. Ancak yürürlükteki ESG, tüm hissedarların onaylasalar da onaylamasalar da belirlenmiş amaçlara katkıda bulunmalarını gerektiriyor.

Dijital para birimleri ve dijital kimlik doğrulama

ESG standart hale geldikçe, hatta giderek zorunlu hale geldikçe, ideolojik uyumun da zorunlu hale gelmesi gerekiyor. Her ikisi de şu anda geliştirme aşamasında olan dijital para birimi ve dijital kimlik tanımlama ile birlikte ESG, ekonominin merkezî ve politik denetimini teşvik ediyor.

Her ikisi de şu anda geliştirme aşamasında olan dijital para birimi ve dijital kimlik tanımlama ile birlikte ESG, ekonominin merkezî ve politik denetimini teşvik ediyor.

Bazı iş dünyası liderleri, ESG'yi benimserken şüphesiz iyi bir iş yaptıklarına inanıyorlar. ESG'nin kapitalizmi ve kendi özgür toplumlarını baltalayan bir 'Truva Atı' olduğunu kavrayamıyorlar. Oysa, kâr elde etmeye yönelik tek bir odaklanma kabul edilemez olarak görülmeye başlandığında, işletmelerin kararları artık şirketlerin kendi başlarına verebilecekleri kararlar olmayacaktır. Bunun yerine, kurumsal eylemlerin ahlaki ve politik içeriği teknokratik bir denetim gerektirecektir. Friedman, bu noktayla ilgili şunları söylüyor: “Piyasayı dizginleyen dış güçler, ne kadar gelişmiş olurlarsa olsunlar, böbürlenen yöneticilerin toplumsal vicdanları değil, hükümet bürokratlarının demir yumruğu olacaktır.”

Davos'taki jet sosyete, kapitalizmin dünyaya yaptıklarına ağıt yakmayı seviyor. Geri kalanlar olarak bizler ise ESG'nin kapitalizme yaptıklarına üzülmeye devam ediyoruz.

SEC’ten dev ABD bankasına ESG cezası

 

Avrupa’da ESG fonlarına talep yarı yarıya düştü

 

Bankalara ESG standardı getirmek ne kadar doğru?

 

10 trilyon doların yöneticisi ESG’de yatırım patlaması bekliyor

 

Savunma sanayii hisselerinde ESG tartışması

 

Dünya Ekonomik Forumu raporuna göre en büyük 10 küresel risk

 

YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)