BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaKazandıran SohbetlerDev projelerin mühendisi Özdemir’den büyük deprem ve beklenen İstanbul depremi açıklamaları----

Dev projelerin mühendisi Özdemir’den büyük deprem ve beklenen İstanbul depremi açıklamaları

Dev projelerin mühendisi Özdemir’den büyük deprem ve beklenen İstanbul depremi açıklamaları
10 Şubat 2023 - 07:30 www.finansgundem.com

Ümit Özdemir, Tekfen Holding’in yarım asırlık neferi. Bay tecrübe! Otoyoldan boru hattına dev projelerde imzası var. İnşaatı, fayı, depremi iyi biliyor. İmar affını, asrın felaketinin sebeplerini anlatıyor. İstanbul depremi için yüreklere su serpiyor.

VOLKAN KARSAN – FINANSGUNDEM.COM / KAZANDIRAN SOHBETLER

"Kimse var mı?", "Sesimizi duyan var mı?"… Bu acılı günlerde kulaklarda en çok çınlayan cümleler… Kaybımız çok büyük… Tüm Türkiye büyük acılar içinde, yüzbinlerce kişi, yüzlerce kuruluş yaraları sarmak, bir nebze acılara merhem olmak için koşturuyor. Devletine yardımcı olmaya çalışıyor. Ama acılar tazeyken gelecekte benzer afetlerin büyük insani felaketlere dönüşmemesi için nasıl davranılmalı, ne tür tedbirler alınmalı sorularını yöneltmek istedik. “Kazandıran Sohbetler”de Tekfen Holding’te inşaat ve taahhütle ilgili birçok şirkette genel müdürlük ve yönetim kurulu başkanlığı yapan Yüksek Mühendis Ümit Özdemir konuğumuz oldu…


TEKFEN HOLDİNG’LE, OTOYOLDAN BORU HATTINA, TARSUS’TAN ALİAĞA’YA, FAS’TAN KAZAKİSTAN’A 46 YIL...

- İTÜ’de lisans eğitiminiz Zemin Mekaniği ve Temel Mühendislik üzerine Sayın Özdemir ve Tekfen Holding’te çok önemli projelerde de sorumluluklar aldınız… Böyle bir felaket sonrası sorularımızı yöneltebileceğimiz doğru bir isim olarak, mühendislik ve inşaat sektörü geçmişinizi özellikle büyük projelerden de örnekler vererek anlatır mısınız?

- Tekfen Holding şirketlerinde 46 yıl çalıştım, artık emekliyim. Çeşitli şirketlerde danışmanlık yapıyorum. Zemin mekaniği ve temel inşaatı konusunda yüksek lisansım var. Türkiye'de büyük otoyol projelerinde görev aldım. Tarsus-Adana-Gaziantep otoyolu ki 300 kilometredir, 1990-2000 yılları arasında o projenin başında bulundum. Sonra gel Ceyhan bölgesinde birçok deniz yapısı inşaatında bulundum. Aliağa'da büyük deniz yapılarında çalıştım. Boru hatları projelerinde çalıştım. Türkiye'de İstanbul Olimpiyat Stadı projesinde görev aldım. Onun dışında da Azerbaycan'da çok çalışmalarım oldu. Azerbaycan'da en son bir stat bitirildi, üç büyük bina yapıldı. Suudi Arabistan'da büyük projelerde çalıştım. İlk 1982-1983 yılları arasında iki sene Suudi Arabistan'da boru hattı projesinde görev yaptım. Katar'da aşağı yukarı dokuz büyük proje bitirdik. Bunların yedisi otoyol. Biri Dünya Kupası'nın bazı maçlarının oynandığı Al Thumama Stadyumu… Fas, Libya, Bulgaristan, Azerbaycan, Gürcistan, Kazakistan, Türkmenistan, Kuveyt, Suudi Arabistan, Yemen ve Katar meslek hayatımda yer aldığım projelerin bulunduğu ülkeler… Şu anda Müteahhitler Birliği Yüksek Danışma Kurulu üyesiyim…

“DEVLET 1999’DAN SONRA DEPREM ŞARTNAMESİNİ DEĞİŞTİRDİ, DAHA GÜVENLİ YAPILAR YAPILMASI İÇİN AĞIR ŞARTLAR KOYDU, FAKAT MAALESEF BU AĞIR ŞARTLARI DA ÇOK KİŞİ DELDİ”

- “Deprem öldürmez, bina öldürür” cümlesinden yola çıkarak son deprem felaketinin inşaat açısından çıkarmamız gereken dersleri sıralar mısınız?

- Maalesef depremle ilgili bilim adamlarının, bu konuyla ilgili araştırma yapmış insanların tavsiyelerini hiç kimse dinlemiyor. İnsanlar depremin geleceğini hiç düşünmeden sanki böyle bir tehlike yokmuş gibi yaşamaya devam ediyor. Jeoloji bilimine, deprem bilimine, inşaat mühendisliğine inanmayan, sadece bugünküler değil geçmişten beri ülkeyi yönetmeye çalışan bütün politikacıların günahı var.

İkincisi insanlar da suçlu; ev alırken fayansına bakıyor, musluğuna bakıyor. Ama evin deprem dayanıklılığı, ne çeşit bir zemin üzerinde oturduğu, kazıklı temel yapılıp yapılmadığı, fay hattına yakın olup olmadığı konusunda çoğu kişi araştırma yapmıyor. Daha önceleri bu bilinç hiç yoktu. 17 Ağustos depreminden sonra eğitimli kesimde biraz başladı. Devlet 1999’dan sonra deprem şartnamesini değiştirdi. Daha güvenli yapılar yapılması için ağır şartlar koydu. Fakat maalesef bu ağır şartları da çok kişi deldi. İnşaat müteahhidinin aslında bir kontrol şirketi tarafından kontrol edilmesi lazım. Ama bu kişiler başka bir isimle bir yakınına şirket kurduruyor ve kendisini kontrol ettiriyor. Neyse ki sonradan bunun da farkına varıldı. Bu sefer kurayla yapı denetim şirketleri tespit edilmeye başladı. Eklemek istediğim bir de imar aflarının da suçu olduğu konusu…  Bu aflar, bilime ve fenne göre yapılmamış bir sürü binayı kanuni hale getirdi. Ama kanuni bir yapı durumuna gelmelerine rağmen aslında bu yapılar çürük, oradaki oturan insanların hayatı tehlikede. Hiç kimse bunları maalesef dikkate almıyor.

“KAHRAMANMARAŞ'TA BİR GÖRÜNTÜ VAR, DAĞDA YAPILAN, KAYA ÜZERİNE YAPILAN BİNALARDA HİÇBİR YIKILMA YOK AMA, DOLGU ZEMİNDEKİ BÜTÜN BİNALAR YIKILMIŞ”

- Bildiğimiz kadarıyla Tarsus-Adana-Gaziantep otoyolu projesinin başındaki kişi olarak bu bölgenin zemin ve şartlarını iyi bilenlerden birisiniz? Nerede nerelerde hata yapılmış olabilir?

- Bu bölgenin maalesef çok büyük bir fay hattı üstünde olduğunu biliyoruz. 1500’den beri 500 sene boyunca uyumuş bir bölge. Ama burada Doğu Anadolu Fayı’ndan aşağı doğru inen bir fay var. Bu fayın doğu tarafında Suudi Arabistan plakası var. Onun yanında Adana plakası var. Onun üstünde de Anadolu fayı var. Televizyonları izleyenler Celal Şengör’ün şematik anlatımını görmüşlerdir. Arabistan plakası hareket ediyor ve Arabistan plakası, Anadolu plakasının ve Adana plakasının üstüne çıkıyor. Dolayısıyla Anadolu plakası üç metre ötelendi. Arabistan plakası sürekli hareket halinde birinci depremle, ikinci depremin arasındaki fark da bununla ilgili. Birinci deprem olduktan sonra Adana plakası aşağı doğru hareket ettiği için Anadolu plakası onun üstüne kaydı ve ikinci deprem oluştu.

Bu noktada nerede yanlış yapıldı diye sorguladığımızda insanlar, burada 500 sene deprem olmadı, hiç olmayacakmış zannına kapıldı, böyle bir düşünce oluştu. Bu düşünce sonunda da yapmış oldukları binalarda, yerleşim yerlerinde hata ettiler. Kahramanmaraş'ta bir görüntü var. Dağda yapılan, kaya üzerine yapılan binalarda hiçbir yıkılma yok. Ama dolgu zemindeki bütün binalar yıkılmış. Aynı olay Hatay'da da var…

Depremden korunacak binalar ya da tesislerin inşasındaki en önemli etken temel zemin şartları. Zemin şartları uygun olmadığı takdirde üstüne ne kadar sağlam betonarme bina yaparsanız yapın o bina sonunda göçmeye mahkum… Büyük yapılara gelince, otoyol gibi, nükleer santral gibi, statlar gibi, dikkat ederseniz onlarla ilgili çok büyük bir hasar raporu yok.

Tarsus Adana Gaziantep yolu da 36 saat sonra trafiğe açıldı ki daha erken açılabilirdi. Sadece bir köprüde mesnet kayması ve birkaç yerde küçük çökmeler oldu. Onların hepsi de kara yolları ekipleri tarafından tamir edildi ve trafiğe açıldı. Nedeni şu, bu yapılar projelendirilirken uluslararası şartlara, bilime, fenle uygun olarak yapıldıkları için depremden o kadar etkilenmiyorlar. Bu otoyolu yaparken biz 7,8 şiddetindeki depreme dayanacak şekilde projelendirme yaptık.

“AKKUYU NÜKLEER SANTRALİ'NİN OLDUĞU YER HEM FAY HATTINA ÇOK UZAKTA HEM DE ÇOK EMNİYETLİ YAPILDIĞI İÇİN ORADA HİÇBİR TEHLİKE YOK”

- Havaalanları, karayolları da zarar gördü, barajlar da belki tehdit altında bu bağlamda tekrar tekrar korkulu rüya görmemek için nelere dikkat edilmeli, neler yapılmalı?

- Baraj ve havaalanları özel yapılar olduğu için mutlaka depreme çok dayanıklı olarak yapılması gerekiyor. Hatay Havaalanı'nın pistinin çatlamasının sebebi, bu pist Amik Ovası'ndaki göl kurutularak göl yatağına yapıldığı ve aşağısı tamamen dolgu zemin olduğu için çatlak oldu. Öyle bir yere havaalanı yapılmamalı…

İstanbul Havaalanı'nı konuşmak gerekirse, fay hattına oldukça uzakta ve özellikle çelik bir yapı olduğu için tehlikeli bir bina değil. Bu noktada bir anekdot anlatmak isterim. 1999 depremi sırasında Atatürk Havalimanı büyük terminal binası inşa halindeydi ve sarsıntıda çatı bir metre kaydı. Bunun üzerine inşaatı yapan firma tekrardan deprem takozları getirerek güçlendirme yaptı ve o çatıyı da depreme dayanıklı hale getirdi. Bu sorudaki en kritik nokta barajlar. O bölgede Fırat Nehri üstünde art arda birçok baraj var. En büyüğü de Atatürk Barajı. Atatürk Barajı'yla ilgili televizyonlarda konuşuldu, barajlarla ilgili ve de nükleer santralle ilgili bazı bilgileri paylaşıldı. Nükleer santrallerde herhangi bir problem yok.

Akkuyu Nükleer Santrali'nin olduğu yer hem fay hattına çok uzakta hem de çok emniyetli yapıldığı için orada hiçbir tehlike yok. Atatürk Barajı'yla ilgili çatlak var diye bazı spekülasyonlar yapılmış ama barajlar toprak dolgu ve kaya dolgu baraj olduğu için çatlağın önemi yok. Onlar kendini tamir eder. Ama detaylı inceleme yapmak lazım.

Kemer barajlarda, betonarme barajlarda problem olabilir. Onların da dikkatlice DSİ ekipleri tarafından kontrol edilmesi lazım. Üniversiteler tarafından raporların düzenlenmesi gerekli. İsmini zikredilmeyen sadece bir küçük barajda problem varmış. Barajın suyu da şu anda tahliye ediyorlarmış. Gerek barajları gerek havaalanlarını gerekse köprüleri normal müteahhitlerin yaptığı bina stokundan ayrı tutuyorum. Daha dikkatli yapılıyorlar. Bilime daha uygun oluyorlar. Dolayısıyla da orada çok fazla bir hasar olmuyor.

Bu arada İstanbul'la ilgili de açıklamalar oluyor. İstanbul'da birçok okul ve devlet binası güçlendirildi. Bütün viyadükler -Mecidiyeköy viyadükleri gibi- Haliç Köprüsü bunların hepsinin 1999 depreminden sonra güçlendirmesi yapıldı. Umarız bunlarla ilgili İstanbul'da endişe edilen deprem ki ne zaman olacağı belli değil çok az zararla geçiririz. 24 sene geçti üzerinden, her 35-40 senede bir kendini tekrar eden bir Kuzey Anadolu Fayı atımı var. İnşallah bu çok daha zayıf bir deprem olur. Zayıf deprem olmasını da şuradan umuyoruz. Uzmanlar zaman içinde lokal depremlerle enerji boşalması olduğunu söylüyor. Dolayısıyla da İstanbul'da bu magnitütte büyük bir deprem beklenmiyor. Devlet buradaki özel binalarla ilgili okullarla viyadüklerle ilgili tedbirler almış. Esas problem eski binalar ve yeni binaların yeni şartnameye ne kadar uygun yapılıp yapılmadığı. Bununla ilgili de yaklaşık ilk depremde hemen yıkılacak 40 bin civarında bina olduğu söyleniyor.

“BAZI ÇOK ESKİ BİNALAR, TAŞ BİNALAR DAHA SAĞLAM YAPILMIŞ. HİÇBİR ŞEY OLMUYOR AMA DİKKAT EDERSENİZ 1960-1975 YILI ARASINDAKİ FURYADA YAPILAN BİRÇOK BİNADA PROBLEM VAR”

- Yıkılan binalar arasında hastaneler, yaşlı bakımevi gibi yerler de var… En azından bir afette bu binaların hasarsız atlatabilecekleri şekilde yapılması sağlanamaz mı?

- Mutlaka sağlanır, bundan sonra akıllanıp bu binalarla ilgili olarak özel tedbirler almak lazım. Benim bildiğim kadarıyla Amerika'da ve Avrupa'da bu tür halka açık binalarla ilgili şartname düzenlemelerinde normal binadaki emniyet katsayısının bir buçuk katı uygulanıyor. Dolayısıyla buraların daha dikkatli yapılması örneğin hazır beton kullanılması lazım.

Tekrar etmek istiyorum, yer üstündeki binanın çerçevesini betonarmesini ne kadar dikkatli yaparsanız yapın zemin çürük olduktan sonra zemin dolgu olduktan sonra gerekli kazık çalışması yapılmadıktan sonra konsolidasyon dediğimiz oturma sağlanmadığı takdirde üstündeki bina kibrit çöpü gibi gider. Dolayısıyla buranın mühendisliğindeki en önemli konu jeoloji ile ilgili bilgilerin toplanması zeminle ilgili bilgilerin toplanması ve düzgün zemin ıslahı. Bunlar olmadığı takdirde üstünü istediğiniz kadar sağlam yapın. Sonunda bina göçmeye mahkum. Bazı çok eski binalar, taş binalar daha sağlam yapılmış. Hiçbir şey olmuyor ama dikkat ederseniz 1960-1975 yılı arasındaki furyada yapılan birçok binada problem var. 1999 depreminden sonraki değişen şartnameye uygun olarak (hesapları doğru yapılmışsa) inşa edilen binalarda çok fazla risk olduğunu zannetmiyorum.

“KENTSEL DÖNÜŞÜM PROJELERİNDE MÜLK SAHİPLERİ HEM SÜREÇLERİ ZORLAŞTIRIYORLAR HEM DE MÜTEAHHİTLERDEN İMAR YÜZDELERİNİ ZORLAYACAK İSTEKLERDE BULUNUYORLAR”

- Depreme dayanıklı bina yapılması, kentsel dönüşüm projelerinde müteahhitler kadar mülk sahipleri de süreçleri zorlaştırıyorlar sanki… Birkaç metrekare eksik ama sağlam bir ev yerine sonucunun ne olacağını bilmeden daha değerli bir gayri menkul isteği işleyişi olumsuz etkiliyor mu?

- Bu çok doğru bir saptama altına imzamı atarım. Kentsel dönüşüm projelerinde mülk sahipleri hem süreçleri zorlaştırıyorlar hem de müteahhitlerden imar yüzdelerini zorlayacak isteklerde bulunuyorlar. Dolayısıyla da bu projeler çok yavaş başlıyor. Çok uzun bir başlama süreci oluşuyor. Onun için müteahhitler, kira verilmesi vesaire gibi sebeplerden dolayı da para da kaybediyorlar. Bu konunun ciddi kontrol altına alınması lazım. Kentsel dönüşümü devletin özel bir bakanlık veya daireyle kontrol edip bu tür aksaklıkların önüne geçip süreçleri hızlandırması lazım. Özellikle İstanbul’da kentsel dönüşümün yapılması gerekli çok önemli yerler var ve hala başlamamış durumda. Bazılarının ise başladıktan sonra müteahhitleri zorluklar dolayısıyla iflas etti. Bunlarla bir an önce ilgilenilmesi gerekli.

“JAPONLAR DEPREMİN HER ZAMAN OLACAĞINI BİLİYORLAR, ONA GÖRE HAZIRLIKLILAR; JAPONYA'DA BİNALAR YA ÇOK HAFİF AHŞAP VEYA ÇELİKTEN YAPILAN AZ KATLI BİNALAR”

- Türkiye Müteahhitler Birliği Yüksek Danışma Kurulu, DEİK ve İnşaat Mühendisleri Odası gibi birçok STK’da da görevleriniz oldu. Bu kuruluşlarının depreme karşı bir Japonya güvenliğinde olabilmemiz için girişimleri var mı?

- Elbette var. Müteahhitler Birliği olarak deprem raporu hazırlattık ve çeşitli yayınlarımız var. Uzmanlarla paylaşıldı. Müteahhitler Birliği bu konularda çok hassas. Ama ne kadar dinleniyor onu maalesef söylemek mümkün değil. Artık Müteahhitler Birliği de son dönemde maalesef sesini çok fazla duyuramıyor.

Japonya örneğinde, onlar depremin her zaman olacağını biliyorlar. Ona göre hazırlıklılar. Japonya'da binalar ya çok hafif ahşap veya çelikten yapılan az katlı binalar. Bu ülkede halkın oturduğu binaların hepsi ya tek katlıdır ya iki katlıdır. İş yerleri vesaire oralarda çok katlı gökdelenler var. Onlar da tam anlamıyla bilime ve fenne uygun olarak yapılmakta. Hepsi de depreme dayanıklı olarak özellikle özel temel yapımı dolayısıyla sağlam binalardır. Japonya dikkat ederseniz büyük depremlerde çok fazla hasar vermez. En büyük hasarı Kobe depreminde yaşadılar. Orada özel bir durum söz konusuydu. Buna dikkat çekmemiz gerekiyor. Gölcük'te de aynı olay oldu zemini belli bir titreşime tabii tuttuğunuz takdirde altındaki kumlu, özellikle kumlu ve içinde su olan zeminde bir süre sonra sıvılaşma denen bir olay gerçekleşir. Zemin sanki su gibi olur ve bütün binalar içinde çöker.

Bu da depremde kaçınılması gereken bir tehlike. Onun için de dikkat ederseniz bir sürü bina suyun içine gitti. Bu sıvılaştırmanın önüne geçilmesi lazım. Depremin başka bir hasar konusu da tsunami maalesef tam tedbirlerini almak mümkün değil. Nereden geleceği, nasıl geleceği belli değil. İstanbul ve çevresinde Marmara'da tsunamiyle ilgili birçok etüt yapıldı. Tarihsel olarak doğru kayıtlar yok. Uzmanlar İstanbul'da da deprem olduğu takdirde büyük bir tsunami tehlikesi olmayacağını söylüyor.

“TÜRKİYE'NİN BİR DEPREM BÖLGESİ OLDUĞUNU, KUZEY ANADOLU FAYININ SÜREKLİ OLARAK HAREKET ETTİĞİNİ, EGE BÖLGESİ’NDE BİR DEPREM TEHDİDİ OLDUĞUNU UNUTMAMALIYIZ”

- Bir önceki röportajımızda Sayın Dr. Suat Sarı 17 Ağustos’un deprem farkındalık günü olmasını önermişti? Siz de bu öneriye katılır mısınız? Farkındalık için neler yapılmalı?

- Bu yönde çalışmalar mutlaka yapılmalı hatta özellikle bu depremden sonra Deprem ve Afet Bakanlığı kurulmalı. Bu yapıda mutlaka bilim adamları yer almalı.  1999 depreminden sonra bilim adamlarından oluşan bir komite kurulmuştu. Sonra yok oldu bu komite. Tekrardan ciddiyetle bilim adamlarından oluşan bir komitenin bir bakanlığın bir teşkilatın kurulması lazım. AFAD'ın o teşkilata bağlanması gerekli. AFAD'ta 7-8 bin kişi çalışıyor ama liyakat sahibi bir kişi tarafından idare edilip edilmediği tartışılıyor. Böylesine lojistik bir teşkilatlanma belki bir mühendis, bir ekonomist tarafından idare edilmeli.

Halkımız eksik olmasın, her taraftan yardım yağıyor, yabancı ülkelerin hepsi koşa koşa yardıma geliyor ama organizasyon sorunu yaşanıyor.

Böyle zamanlarda en önemli hata ilk anda Silahlı Kuvvetler’in devreye sokulmamasıdır. Onlar tam yetkiyle AFAD'ı da koordine ederdi, diğer TSK yardımlarını da belediyeleri de…

Özetlememiz gerekirse Türkiye'nin bir deprem bölgesi olduğunu, Kuzey Anadolu fayının sürekli olarak hareket ettiğini, Ege Bölgesi’nde bir deprem tehdidi olduğunu unutmamalıyız. Bunları göz önünde bulundurarak bilim adamlarının ışığında liyakat sahibi bir organizasyonla yapılanmalıyız. Deprem gerçeğiyle yaşamamız ancak bu şekilde olur.

Trafik Uzmanı Dr.Suat Sarı’yla İstanbul’un trafik çilesine el attık

Dr. Kaleağası ile Avrupa Birliği’ne ufuk turu

Buzlu denizlerin cesur, şampiyon ve rekortmen Türk kızı Kayadelen konuştu

İBDD Başkanı Tamur ile bağımsız denetçiliği konuştuk

İnfo Yatırım'dan 2022 değerlendirmesi, 2023 beklentileri

Binnur Zaimler'le dünya ve ekonominin 2023 yıldız haritasına bakış

Ünlü yapımcı Timur Savcı, Türk dizilerinin gücünü anlattı

Dr. Erhan Erken’den İstanbul ekonomisinin sırları

Enerjide önemli bir aktör Serhat Görgün’den global dev hizmet

Esra Baykal’dan kritik uyarı: Bir markanın başarısı annelere bağlı

 

YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)