BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaKazandıran SohbetlerTijen Mergen’in Türk kadınına yönelik ‘ön yargıyı’ yıkan mücadelesi!----

Tijen Mergen’in Türk kadınına yönelik ‘ön yargıyı’ yıkan mücadelesi!

Tijen Mergen’in Türk kadınına yönelik ‘ön yargıyı’ yıkan mücadelesi!
08 Mart 2024 - 01:50 www.finansgundem.com

Medyada üst düzey görevler, kadın derneklerindeki çalışmalar, Türkiye’nin gururu “BBOG” projesi; hepsinde o var! Yabancılarla yürüdüğü yolda mücadeleden korkmamış ‘lider’ bir isim Tijen Mergen. 8 Mart’ta ‘selam durulacak’ mesajlar veriyor.

VOLKAN KARSAN / FINANSGUNDEM.COM - KAZANDIRAN SOHBETLER

8 Mart Dünya Kadınlar Günü için “Kazandıran Sohbetler”e IT ve Medya sektöründe genel müdürlük ve başkan yardımcılığı dahil birçok üst düzey görevlerde bulunan, ayrıca sivil toplum örgütlerinde ve kurumlarda önemli sosyal sorumluluk projelerine imza atan Tijen Mergen’i konuk ettik. Kendisinden kadının iş dünyasında ve topluma liderlikte daha çok yer almasının nedenlerini ve olası sonuçlarını öğrendik…

“IT SEKTÖRÜNÜN GELİŞMESİ VE KADINLAR ARASINDA TERCİH EDİLMESİ İÇİN EPEY EMEK VERDİM AMA EĞİTİM PROJELERİ BENİ HEP DAHA ÇOK HEYECANLANDIRIYORDU”

- Sayın Mergen, çok önemli şirketlerde üst düzey görevlerde bulundunuz, Milliyet Gazetesi’nin “Baba Beni Okula Gönder” kampanyası ile kızların okullaşmasına çok büyük destek verdiniz. Şu anda da sivil toplum örgütlerinde aktif görevleriniz var. Bize, kadınlarla ilgili sosyal sorumluluk projelerinde aldığınız rolleri anlatır mısınız?

- Benim Apple’deki Genel Müdürlük dönemime, yani 2000’li yılların başına dayanan cinsiyet eşitliği ve özellikle kız çocuklarının eğitimiyle ilgili bir farkındalığım var. Bu belki başta bir zorunluluktan doğdu, 2000 yılı Aralık ayında, daha iMac’ler yeni lanse edilmiş, yani Apple’ın bugünkü Apple olmadığı, sadece reklam ajanslarının ve mimarların tercih ettiği bilgisayar olduğu bir dönemde ve biz tüm Bilkom kadrosu ile birlikte Koç Grubu’na geçtik. Satış imkanlarını araştırırken bir sosyal sorumluluk projesi ortaya koyduk. Gençleri film ve müzikle tanıştırmak için Arçelik TIR’ını film stüdyosuna dönüştürdük.

Üniversiteleri gezmeye başladık. Bu tip imkanlara kavuşması zor olan gençlerin o TIR’da şevkle müzik ve filmlerini üretmeleri çok hoşuma gitti.  Öğretmenlere Apple kullanmaları için bir proje yaptık. O zamanlar gazeteler kuponla tabak çanak hatta araba veriyordu, biz de öğretmenlere yeni lanse edilmiş rengarenk şeffaf iMac’leri kuponla verelim dedik. Tencere tabak kadar ilgi görmedi ama Milliyet Gazetesi ile muazzam bir tanıtım yapmış olduk. O dönem eğitim alanında çalışmanın, gençlerin çağdaş yöntemle eğitilmesinin önemini hissetmiş ve Bilkom’da bunlara benzer birçok eğitim projesi de gerçekleştirmiştik.  Aslında Bilkom Genel Müdürü iken IT sektörünün gelişmesine destek vermek amacı ile TUBİSAD ve TBV’de yönetim kurullarında çok çalıştım. Sektörün gelişmesi ve kadınlar arasında tercih edilmesi için epey emek verdim ama eğitim projeleri beni hep daha çok heyecanlandırıyordu.

“BBOG TÜRKİYE’DE YAPILAN EN KAPSAMLI EN ÇOK SES GETİREN SOSYAL PROJESİ OLDU. BU PROJENİN LİDERİ OLMAK DA BANA HER ZAMAN GURUR VERDİ”

- Medyadan önce hep IT sektöründe mi bulundunuz?

- Doğan Gazetecilik’e geçene kadar hep IT sektöründe çalıştım. Bu dönemdeki işlerin içerisinde topluma fayda ve eğitim konuları bana büyük haz vermeye başladığını hissettim.  Otuzlu yaşlar, önceliği kendi çocuklarımızı büyüttüğümüz, onların gelişimi için uğraştığımız ve kariyer mücadelesi verdiğimiz yıllar. Kırklara geldiğinizde ancak kendinizden daha büyük bir amaca hizmet etmenin hazzını almaya başlıyorsunuz. Bende de böyle bir aydınlanma oldu işte.

2004 yılında Doğan Gazetecilik’te kurumsal iletişim, satış ve iş geliştirmeden sorumlu icra kurulu üyesi olarak başladığımda Hanzade Doğan, Milliyet’e yakışır bir proje yaratalım istedi. Türkiye’nin o zamanlar en saygın gazetesi olarak geçmişte yaptığı ve pek çok gence ilham olmuş ve sanatçının yetişmesini sağlamış Liselerarası Müzik Yarışması, Liselerarası Halkoyunları gibi çok ses getirecek ve topluma faydası olacak bir proje olsun istedik.

Bu iş için Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, TEGV, TOGG, Açev gibi sivil toplum kuruluşları ile konuştuk. Yerel idareleri, valileri, il milli eğitim müdürlerini ziyaret ettik. Çalıştaylar düzenledik, uzmanları dinledik ve anladık ki kızların eğitimi toplumun en öncelikle ele alınması gereken sorunu. Milli Eğitim Bakanlığı’nın “Haydi Kızlar Okula” ve Turkcell’in “Kardelenler” kampanyalarının da aynı dönemde olmasına rağmen, bir elin nesi var iki elin sesi var misali biz de bu işe soyunduk. Ama biz sadece burs vermeyelim, barınma ihtiyaçlarını da karşılayalım dedik ve yurtlar yapmaya karar verdik. Projenin adını da “Baba Beni Okula Gönder” koyduk. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ile de bu noktada yollarımız kesişti. O proje benim Doğan Gazetecilik İcra Kurulu Üyesi olarak mesai harcadığım 20’den fazla konudan bir tanesiydi. Zamanımın görece çok azını verebilmeme rağmen o kadar büyük bir keyif verdi ki, başkalarına yardım etmeyi hayatımın merkezine koymaya karar verdim. BBOG Türkiye’de yapılan en kapsamlı en çok ses getiren sosyal projesi oldu. Bu projenin lideri olmak da bana her zaman gurur verdi. Milliyet satıldıktan sonra ben Hürriyet’e aynı işlerden sorumlu icra kurulu üyesi olarak geçtim. Hürriyet'te “Aile İçi Şiddete Son” kampanyasında çalıştık. O sayede birçok kadın dernekleri ile tanıştım ve birlikte çalışma olanağı buldum.

2011 yılı başında Haklı Kadın Platformu’nu kurduk. Bu dönemde 42 kadın derneğini bir araya getirdik. Aslında çok zor bir işi başardık. Muhafazakar kesimdeki dernekler de dahil, ortak hedef olarak dört konu belirledik. Meclis’te daha çok kadın, eğitimde daha çok kadın, cinsiyet eşitlik ve kadına şiddete karşı savaş.

KADER başta olmak üzere platformda yer alan tüm dernekler bu konulara odaklandı.  2011 seçimleri için çok çalıştık. Çok önemli projelere imza attık ve çok ses getirdik. Daha iş hayatımın başlarında arkadaşlarım girişimci kadınları desteklemek için bir dernek kurduklarını, benim de katılmamı istediler. 37 kurucu üyesinden biri oldum. İki ayrı dönemde de yönetim kurulunda çalıştım.

2019 – 2023 yılları arasından hem KAGİDER’de hem de ÇGDD Genel Merkez yönetim kurulunda görev aldım. Dört yıl boyunca kızların eğitimi ve kadınların teknolojiye yatkınlığı konusunda yoğun çalıştım.  Bu dönemde KAGİDER’de Teknoloji Strateji Grubu’nu kurduk. Teknolojiyi daha çok sevdirmek, genç kızlarımızı teknolojiyle barıştırmak, daha fazla kullandırmak, eğitimlerini teknoloji üzerinde yapmaları sağlamak konularında çalışmalar yürüttüm. Böyle böyle kendimi her gün daha fazla aktivist görmeye başladım, bundan da çok memnunum.

“KADIN OLARAK BEN BUNU YAPAMAM VEYA ERKEK TARAFINDAN BAKILDIĞINDA KADIN BUNU YAPAMAZ DENMESİ EN BÜYÜK AYAK BAĞI DİYEBİLİRİM”

- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü bağlamında sizce kadınların iş dünyasında ve özellikle teknolojik gelişimin arttığı bu ortamda daha fazla yer almaları için ne yapılması gerekiyor?

- Aslında bu konu o kadar geniş ki özetlemeye çalışayım. Bugün KAGİDER'in “Geleceğin Kadın Liderleri” toplantısındaydık. Orada da bunlardan bahsettik. Öncelikle önyargıları yıkmak gerekiyor. Bu önyargılar hem kadınlarda hem de erkeklerde var. Eğer o ön yargıları yıkarsak işte o zaman önümüze çıkan sınırları da aşabiliyoruz. Kadın olarak ben bunu yapamam veya erkek tarafından bakıldığında kadın bunu yapamaz denmesi en büyük ayak bağı diyebilirim.

Diğer bir konu eşit eğitim olanaklarının sunulması. Hala teknoloji ilintilerde okuyan ve çalışan kadın sayısı yüzde 27-30’ları geçmiyor ve maalesef yıllar içinde bu ortalama artacağına azalıyor. Bu eğitimlere daha küçük yaşlarda ilkokul ve ortaokulda başlanmalı ve dijital dünya sevdirilmeli.

Rol model eksikliği de bir başka bariyer. Bu konuda olanları parlatmak, anlatmak çok önemli. ÇYDD’de dezavantajlı bölgelerdeki kızlarımızla çok çalıştım, hayalleri öğretmen avukat ve hemşire olmanın ötesine geçemiyor. Onlara daha büyük bir evren olduğunu ve bu evrende yapacakları daha çok şey olduğunu örneklerle anlatmamız lazım.

“PANDEMİDE KADINLARIN LİDERLİK BECERİLERİNİN GELİŞTİĞİ, ERKEĞİN İSE GERİLEDİĞİ GÖRÜLMÜŞ, YANİ KRİZLERİ KADIN ERKEKTEN DAHA İYİ YÖNETİYOR”

- Ön yargıların karşısında bir de iddialı bir yaklaşım var “Dünyayı kadınlar yönetse daha güzel bir dünya olur” diye, bu konuda ne düşünüyorsunuz?

- Kesinlikle katılıyorum. 2019 yılında HBR’un(Harvard Business Review) bir araştırması yayınlandı. 400 küsur erkek, 380 kadın denek üzerinde yapılan bir araştırma. 19 liderlik becerisini erkek ve kadın olarak karşılaştırmışlar. Mesela değişime ayak uydurma, yaratıcılık, ekip çalışması, vizyoner olma, iletişim becerisi gibi. Bu becerilerden 17’sinde kadın daha iyi çıkmış. Mesela yüzde 52’ye yüzde 48 kadın daha iyi. Ama araştırmanın asıl ikinci kısmı daha ilginç ve hazin. Kadınlar 25’li yaşlarda bu becerilerinin farkında değil. Erkeklerse olduğundan fazla görüyorlar kendilerini. İşte tam iş hayatına atılacağı o mücadele yıllarında kadın kendini olduğundan aşağı görüyor ve maalesef o ilk mücadele yıllarında kaybeden oluyor.40’lı yaşlarda her iki taraf normal algılarına geliyor ama kadın için iş işten geçmiş oluyor. 60’lı yaş döneminde ise tam tersi kadının kendine güveni gerçeğin üzerine çıkıyor, erkek süt dökmüş kediye dönüyor.

Bu araştırma 2020 yılında tekrarlanmış ve pandemide kadınların liderlik becerilerinin geliştiği, erkeğin ise gerilediği görülmüş. Yani krizleri kadın erkekten daha iyi yönetiyor. Pandemide bakın, kadınların yönettiği ülkeler çok daha rahat çıktı bu krizden.

Barış süreçlerinin kadınlar tarafından çok daha insani, çok daha pozitif yönetileceğine dair benim de ciddi bir inancım var. Özellikle de bu kadar şiddetin arttığı, haksızlıkların çoğaldığı, adaletin eksildiği bir ortamda gerçekten kadının gücüne, kadının topluma katılmasına daha çok ihtiyaç var.

İş dünyasında da Türkiye'de yönetim seviyesinde kadın yönetici oranı maalesef hâlâ yüzde 20’lerde, nüfustaki kadın oranının yüzde 49 olduğu bir durumda bu çok düşük bir rakam. Yönetim kurullarında kadın aile mensubuysa lütfen yönetim kurulu üyesi oluyor. Halbuki kadınların yönetim kurulunda olduğu şirketlerin tüm dünyada daha başarılı olduğu araştırmalarla kanıtlanmış durumda. Bizde ise biraz laf olsun mecburuz gibi yer veriliyor. Halbuki kadınların hem kurum kültürünün oluşturulması hem de çalışanların mutluluğu açısından yönetim ve karar verme seviyelerinde kuruma çok daha faydalı olacağı araştırmalarla ispatlanmış.

O kadar zorlu bir dünyadayız ki, ben işimi de bu konu üzerine kurdum. Yaklaşık on yıldır çalışanların ve dolayısı ile kurumların daha olumlu ve verimli çalışması için liderlik programları, koçluk, mentorluk hizmetleri ve birtakım atölyeler düzenliyoruz.

“HERO'YU KURUMLARIN İÇERİSİNDE KURGULAYABİLİYORSAK O ZAMAN ÇALIŞANIN ÇOK DAHA VERİMLİ OLDUĞUNU, YAPTIĞI İŞTEN ÇOK DAHA KEYİF ALDIĞINI GÖRÜYORUZ, DOLAYISIYLA DA HEM ÇALIŞAN MUTLU HEM ŞİRKET DAHA İYİYE GİDİYOR”

- Şimdi Power of Happiness, “Mutluluğun Gücü” konusuna geçersek. Neler yapıyorsunuz?

- Bu platformu 2013 yılında iki ortak olarak kurduk. Geniş bir ilişki ağımız var gerektiği zaman onları da devreye alıyoruz. Pandemiye kadar mutluluk konferansları yaptık. Bu konuda belki ilk farkındalık yaratan kurum olduk.  Artık yine araştırmalarla biliyoruz ki çalışan mutlu ise o şirket başarılı oluyor, para kazanıyor.

Eskiden bir şirketin bir finansal sermayesi vardı, sonra insan kaynakları da bir sermaye oldu, sonra network bir sermaye oldu. İyi bir networkün varsa iyi bir tedarik zincirin, iyi bir bayi zincirin, satış kanalların vs. varsa bu büyük bir zenginlik oldu. Şimdi dördüncü sermaye de psikolojik sermaye… Psikolojik sermayenin dört unsuru var. Bunun kısaltmasına HERO diyorlar. Süper kahraman gibi HERO. İlk harf “Hope” umut, umut taşımak, umutsuzluk en dipte olan bir duygu hali. Onun için her zaman umut olmalı.

İkincisi E “Selfefficacy” öz yeterlilik… Çalışanın kendine güveni, yapabilirim diyebilmesi, R harfi “Resilience” yılmazlık… O ise “Optimizm” olumlu düşünme…

Buna da gerçekten psikolojik sermaye diyoruz. Psikolojik sermaye çalışanın kendini yeterli hissetmesi, kendini motive pozitif hissetmesi daha dayanıklı olması demek ve bu da çok önemli.

Bu HERO'yu kurumların içerisinde kurgulayabiliyorsak o zaman çalışanın çok daha verimli olduğunu, yaptığı işten çok daha keyif aldığını görüyoruz, dolayısıyla da hem çalışan mutlu hem şirket daha iyiye gidiyor. Onun için bu psikolojik sermaye üzerinde çok duruyoruz. Bütün bunların içerisinde kadının gerçekten çok daha başarılı olduğunu ve bu tip zorluklarla çok daha iyi mücadele ettiğini biliyoruz.

Kurumların verimli ve olumlu çalışması için liderlik programımız var. Kendime liderlik, takıma liderlik, kurumuma liderlik ve topluma liderlik olmak üzere dört ayrı alanda çalışıyoruz. Kişisel farkındalık yaratmak, güçlü yanlarımızın farkına varmak, gelişmesi gereken yanlarımızın farkına varmak, çağımızın gerektirdiği eleştirel düşünme, duygusal çeviklik gibi konularda eğitimler veriyoruz. Takıma liderlikte bir takım olma, o takımdaki farklı renkleri görme, o farklı renklerin değerini anlama ve onların birbiriyle olan uyumunu sağlama, iletişim dilimizi olumluya çevirme var.

Kuruma liderlikte ise dayanıklılığı geliştirme, psikolojik sermayeyi arttırma, kriz ortamında nasıl davranacağımız gibi konular var. Topluma liderlikte de toplumun daha iyiye gitmesi için vereceğimiz mesajlar, iş yapma biçimi, doğaya saygı, sosyal sorumluluk bilinci gibi konular işleniyor. Bunları bazen bütün olarak veriyoruz bazen atölyelere ayırıyoruz.

Bazen misafir konuşmacı olarak davet ediliyorum. Konu eğer takım veya liderlik ise konuşmayı bir dans performansı ile açıyorum. Dans benim çok sevdiğim bir metafor ve iş dünyası bir savaş meydanı değil de dans meydanı olsun diyorum. İş ortamında biz ne yapıyoruz, “o bana bunu dedi, ben de ona cezasını vereceğim” diyoruz veya duvar örüyoruz veya direk karşı tarafı suçluyoruz, sürekli bir rekabet ve şikayet var.

Onun yerine bir dans yaptığınızı, bir dans meydanında olduğunuzu düşünün. Dansta ritim var, herkes o ritme ve birbirine uyuyor ve birlikte bir performans sergileniyor. Bireysel performans yok, eğer birlikte hareket edilmezse kakofoni doğuyor ve güzel olmuyor.  Yönetenin yönettiğini anlamıyoruz, asıl performans ekibin performansı, aynen dans eden çiftte kadının performansı daha ön planda olduğu gibi. Yöneten yani erkek yönetilenin iyi yaptığı şeyleri yapmaya yönlendiriyor, kötü yaptığı şeyi yapsın isterse uyum gidiyor ve kakafoni oluyor.

Bir de hikaye anlatımı var. En severek yaptığımız konulardan biri de hikaye anlatıcılığı.

Kurumlara, liderlere, satış ve pazarlama ekiplerine Hikaye Anlatıcılığı eğitimleri veriyoruz. Avustralya'da Anecdote diye bir şirketin Türkiye temsilcisiyiz. Talep eden kurumun ihtiyacına göre bu atölyeyi kurguluyoruz. İş hayatında hikayeler neden önemli? nasıl kurgularız, nasıl etkili hale getiririz, bir kurum kültürü yaratırken hikayeler ne işe yarar? Karşımızdaki ile nasıl bağ kurarız gibi pek çok değindiğimiz nokta var. Anlatacağımız konuyu hikayeleştirme çok önemli çünkü hikayenin içinde duygu var. Hikaye kişinin gözünde canlanıyor. Bir hikaye ile sadece duyduğunu anlamıyorsun aynı zamanda beynin yarattığı o dünyaya sokuyorsun karşındakini.

“BENİM TAVSİYEM HER GÜN FARKLI ŞEYLER YAPMAK, BİR GÜN YÜRÜYÜŞ, ERTESİ GÜN BİRAZ AĞIRLIK, DAHA SONRAKİ GÜN YÜZMEK, BELKİ TENİS OYNAMAK, BÖYLE 3-4 TANE DEĞİŞİK AKTİVİTEYLE DAHA SAĞLIKLI BİR YAŞAM OLDUĞU KESİN”

- Yine biraz önce 60 yaşına gelindiğinde kadınların “daha iyi yapabilirim” düzeyine geldiğini söylediniz. Kadınların erkeklerden daha uzun yaşadığını ama bir şekilde yaşlandıkça sağlık yıpranmalarının beraberinde geldiğini var sayarsak, kadınların daha sağlıklı yaşam, daha sporla hazır olmaları da gerekmiyor mu?

- Kadınların erkeklerden daha önce sağlıklarını kayıp ettiklerini ortaya koyan bir araştırma var mı ben bilmiyorum. Ama genel olarak şunu söyleyebilirim. Maalesef toplum içindeki birtakım sorunlar, yaşam mücadelesi, çocuklarını yetiştirme, işe vaktinde gidebilme derken kadının kendini ihmal ettiği gerçek.

Genç yaşlardan itibaren bunu yapmayınca da belli bir yaşa geldikten sonra yapayım denirse de bu çeşitli sakatlıklara yol açıyor.  Herkese tavsiyem, kadın erkek ayırt etmeksizin çok genç yaşlardan itibaren spor ve egzersiz hayatın bir parçası olmalı. Sabah elini yüzünü yıkamak nasıl bir ritüelse egzersiz yapmak da öyle olmalı. Bu sadece kendine yapılan yatırım değil. Bir araştırma sonucu var, egzersiz yapan insanlar bunu yapmadıklarında performansları neredeyse yüzde 70-80 azalıyor. Egzersiz yaparak işe gittiği zaman ilişkileri de daha iyi oluyor, pozitif düşünüyorlar, daha enerjik oluyorlar, daha yaratıcı oluyorlar.

Benim tavsiyem her gün farklı şeyler yapmak, bir gün yürüyüş ertesi gün biraz ağırlık, daha sonraki gün yüzmek, belki tenis oynamak. Yani böyle 3-4 tane değişik aktiviteyle daha sağlıklı bir yaşam olduğu kesin.


Daha sağlıklı bir bünyeyle daha pozitif düşünüyorsun. Daha yaratıcı oluyorsun, ilişkilerinde daha barışçıl oluyorsun. Aslında daha en başından iş yaşam dengesi kurabilmek ve sadece egzersiz değil, farklı hobilerle hayatımızı renklendirmek de çok önemli. Bu benim ta üniversite yıllarımdan beri hayat felsefem oldu. Boğaziçi Üniversitesi Elektrik Mühendisliği’nden “Rektör Ödülü” ile mezun oldum ve bununla çok gurur duyuyorum.

Rektör ödülü her sene bir kişiye verilir. O kişi sadece derslerinde başarılı olmakla ödüle aday olamaz aynı zamanda okul içerisindeki sosyal faaliyetlerde bulunmalı ve kulüplerde çalışmalıdır. Elektrik Mühendisliği gibi zor bir bölümde okurken bir taraftan da folklor kulübünde hem yönetimde hem de dans ederek bulundum. Müzik Kulübü’nde iki ayrı grupta şarkı söyledim.

Mağaracılık kulübü ile gezilere gittim. Ve böylece hayat felsefem de sadece iş olmadı. Farklılıklarla kendinizi beslemeniz işe de kesinlikle olumlu yansıyor. Ne kadar çok şeyle uğraşırsan aradaki bağlantılar o kadar artacaktır. O zaman çıkan sonuç 1 + 1=2 olmayacak, Dave Trott kitabında 3 olacaktır diyor.  Ben de hayata hep böyle baktım.

“DÜNYANIN KADIN ENERJİSİNE VE KADIN GÜCÜNE ÇOK İHTİYACI VAR, BİZDE O GÜCÜN OLDUĞUNU BİLELİM VE MÜCADELEMİZİ BU GÜÇLE SÜRDÜRELİM”

- 8 Mart için vereceğiniz mesaj ne olacak?

- Dünyada iyiliklerin çoğalması için kadına daha çok ihtiyaç var, nokta. Kötülük de çok bulaşıcı iyilik de. İyilik yaptığımda etrafıma iyi enerji veriyorum ama maalesef kötü bir şey yaptığım zaman bu etrafımı da olumsuz etkiliyor.

Mesela Gallup araştırması şirketlere soruyor: “Sizi en mutsuz eden şey nedir?”

Bir yığın cevap var ama en yüksek oranda üç konu çıkıyor. En yükseği yüzde 40’la iş arkadaşlarının şikayeti ve bunun olumsuz ortam yaratması. Çünkü biri şikayet ettiği zaman etrafı da mutsuz oluyor. İkincisi takdir görmemek. Üçüncüsü de patronlar veya yöneticileriyle anlaşamamak. Bu üç neden bir çalışanı en mutsuz eden şeyler…

Marciel Lossade diye bir bilim adamının bulgularına göre olumsuzluk beş misli daha bulaşıcı. Ortamda bir tane olumsuzluk olduğu zaman 5 tane olumlu davranış/gelişme gerekir ki ortam nötrleşsin, yoksa ortam negatifleşiyor. Şu anda biraz öyle bir döneme girdik. Birçok ülke rejim problemiyle uğraşıyor, biz sadece ekonomik problemle uğraşmıyoruz, ideolojik problemimiz de var, mülteci problemimiz var. Dünyada da bu ara hiç enflasyon görmemiş ülkeler enflasyon konuşuyor, savaşlar çoğalıyor. Filistin bir yanda, Ukrayna bir yanda bir kötülük yayılması var. Bu noktada diyorum ki kadının pozitif bakışı, yılmazlığı ve olaylara karşı kalbini de beyninin yanına katması çok daha olumlu olduğu için dünyanın kadın enerjisine ve kadın gücüne çok ihtiyacı var. Bizde o gücün olduğunu bilelim ve mücadelemizi bu güçle sürdürelim.

Brene Brown’un çok güzel bir sözü var: Arenaya çıkın… Arenaya çıkacağız, arenada savaşacağız ve eğer arenaya çıkmayıp da oturdukları yerden eleştirenler varsa onlara da kulak asmayacağız. Kendilerine güveniyorlarsa onlar da arenada savaşsın…

Evet ön yargılar maalesef önümüzde çok büyük engel. Kendimden örnek vermem gerekirse ben de bu önyargılarla çok mücadele ettim.

Önce belki de birçok insanın karşılaşmayacağı büyük bir şans verildi. Benim bir oğlum 1, diğeri 6 yaşındayken dünyaca ünlü ABD şirketlerinden NCR’da Orta ve Doğu Avrupa Bölgesi Finans Sektörü Satış ve Pazarlama Müdürlüğü’ne atandım. İki tane küçücük çocuğuma ve kadın olmama rağmen beni bu göreve atadılar. Gurur duydum, ben de yapamam demedim, kabul ettim. Buraya kadar harika.

Ama daha ilk toplantıda, “Bir kadın ve Türk bu işi yapamaz, bu karar yanlış” dediler. Dört sene ben bununla mücadele ettim. Nasıl bir kadın ve bir Türk başarılı olur gösterdim. Mücadele etmeyip istifa edebilirdim ama mücadele etmeyi seçtim, bunun için ön yargıları önce kendimiz yıkalım, sonra da mücadele edelim, karşımızdakinin ön yargılarını yıkalım.

Diğer önemli konu eğitim ve öğrenmeyi öğrenmek. Bütün gençlere tavsiyem, üniversite bitti diye artık öğrenim durmuyor. Dünya Ekonomik Forumu’nun 2025’de en çok ihtiyaç olacak becerilerinde bir numara “aktif öğrenme”, hep öğreneceğiz, teknolojiye hakim olacağız, yeni çıkanları bileceğiz, kullanacağız, sadece kullanmakla kalmayacağız belki de onları biz üreteceğiz. Burada çok önemli bir konu yeniliklere, değişime ayak uydurmak.

Özetlersek: Ön yargıları yıkmalıyız ve öğrenmekten vaz geçmemeliyiz.

“FİNANS, BUGÜN BELKİ DE KADIN ÇALIŞANIN EN ÇOK OLDUĞU BİR SEKTÖR AMA TEK O DEĞİL, PEK ÇOK SEKTÖRDE KADIN ARTIK ÇOK DAHA AKTİF OLABİLİR, TEKNOLOJİYLE MUTLAKA BARIŞMALI”

- Son olarak globalleşen dünyada kalifiye iş gücü çok önem kazandı. Türk genç kızları özellikle eğitim ve sektör olarak nelere yönlenmeli?

- Öyle bir dönemdeyiz ki, McKenzie diyor ki 2030’a kadar bugün var olan yüzde 50 uzmanlık yok olacak, yenileri çıkacak. 7,6 milyon iş yok olacak, 8,1 milyon yeni iş çıkacak. Onun için tam nereye gidiyoruz bilemiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey varsa dünya artık global oldu. Online ortamda her şey yapılabiliyor. Örneğin Hatay’daki depremzede çocuklara eğitim programı kurguluyorduk, Çağdaş Yaşam’da kullandığımız Mentornity diye bir program var, yazan arkadaşı aradım bize yardımcı olsun diye. Ulaşamadım. Sonunda mail ile ulaştım ve bana bir yıldır Finlandiya'da yaşadığını söyledi ve meğer artık oradan çalışıyormuş.  Yani artık çalışma şartları gittikçe bırakın ofisten, aynı ülkeden olmayı bile gerektirmiyor.

Koçluk yaptığım danışanlarımın kimisi Kanada'da kimisi Almanya'da bir başkası İngiltere'de… Öyle bir hale geldik ki artık her yerden çalışıp her yere hizmet verebiliyoruz.

Onun için kadınların şimdi bir de şu avantajı var: Bir taraftan çocuğuna veya annesine bakabilirken bir taraftan da yeni dijital dünyada yapabileceği çok fazla şey var. Yaratıcı tarafını ve teknolojiyi kullanarak yapabileceği sayısız iş var. Bunlara açık olmak önemli.

Mesela finans sektörü bugün belki de kadının en çok olduğu yüzde ellilerin üzerinde kadın çalışanın olduğu bir sektör. Hibrit çalışmayı da teknolojiyi de iyi kullanan bir sektör. Ama o tek o değil, pek çok sektörde kadın artık çok daha aktif olabilir. Teknolojiyle mutlaka barışmalı.

Usta borsacı Üzeyir Doğan’la konuştuk... İşte bomba öneriler, uyarılar ve büyük sürpriz beklentisi

SPD Milletvekili Yüksel, Almanya’nın büyük ihtiyacı ‘genç kalifiye göç’ü anlattı

Genç finansal danışman, girişimci Bikem İnce İnanç’tan ‘bilimsel ihracat’ uyarısı

Ünlü deniz biyolojisi doktoru ve belgeselci Mert Gökalp’ten kurtuluş reçetesi

2024’ün 'yıldız haritası'nda ekonomik kriz görünüyor mu? Astrolog Binnur Zaimler yanıtladı

Yüksek enflasyonu düşürmenin Türkiye’ye maliyeti ne olur? Murat Sağman anlatıyor

 

YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)