BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaYaşam-MagazinBu hastalık 400 milyon kişiyi etkiliyor!----

Bu hastalık 400 milyon kişiyi etkiliyor!

Bu hastalık 400 milyon kişiyi etkiliyor!
20 Kasım 2015 - 10:33 www.finansgundem.com

Prof. Dr. Hasan İlkova, küresel tehdit olan diyabet hakkında bilinmesi gerekenleri anlatıyor. 20 altın öneride bulunuyor

Diyabet tüm dünyada maalesef ki yaklaşık 400 milyon insanı etkileyen bir hastalık. Ancak 2035 yılında bu rakamın 600 milyona ulaşacağı tahmin ediliyor. Ülkemizde yaklaşık 7 milyon olan diyabetli birey sayısının  2035 itibarı ile ise 12 milyona yükselmesi bekleniyor...

Peki, diyabet tam olarak nasıl bir hastalık, kimler risk altında, diyabetin belirtilerini nasıl anlayabiliriz, 400 milyonu tehdit eden bu hastalık tedavi edilmezse ne gibi sonuçlara zemin hazırlar? Küresel bir sorun olan diyabet hakkında bilinmesi gerekenleri anlatan Diyabet ve Obezite Araştırma Derneği ve Türk Obezite Vakfı Başkanı Prof. Dr. Hasan İlkova'dan özel açıklamalar.

CİDDİ SORUNLARA YOL AÇABİLİR!

1- Diyabet nedir (tip ve tip 2), nasıl bir hastalıktır?

Diyabet, insülin hormonunun eksikliği veya etkisizliği sonucu ortaya çıkan ve kan şekeri yüksekliği ile seyreden, kronik ve ilerleyen bir hastalıktır. İnsülin, vücudumuzda pankreas tarafından salgılanır, yemeklerle alınan besinlerdeki şekerin hücre içine girerek enerji olarak kullanılabilmesi için anahtar görevi görür. İnsülinin yokluğu veya etkisizliği sonucu hücre içine giremeyen şeker kanda yükselmeye başlar.

Tip 1 diyabet, otoimmün bir hastalıktır yani vücut, pankreasın beta hücrelerine nedeni bilinmeyen bir şekilde sanki yabancı bir dokuymuşcasına onları hedef alarak saldırır ve beta hücrelerini yok eder. Sonuç olarak  vücutta insülin eksikliği ortaya çıkar ve kan şekeri yükselir. Tip1 diyabette insülin salgısı hiç yoktur veya yok denecek kadar az olduğundan tedavisinde mutlaka insülin kullanılır. Tip 1 diyabetin belirtileri hızla ortaya çıkar ve hemen insülin başlanmazsa ciddi sonuçlara yol açabilir. 

Tip 2 diyabette ise vücutta insülin salgısı yetersizdir,  salgı bozukluğunun yanısıra insülin direnci vardır. Bu nedenle de tedavisinde her zaman insülin gerekmeyebilir. Bazen beslenme tedavisi ve egzersizin yanısıra ağızdan şeker düşürücü ilaçlarla tedavi edilebilirken, ilerleyen dönemde insülin kullanılması gerekmektedir. Tip 2 diyabet en sık görülen tip olup tüm diyabetlilerin yüzde 90-95’ini oluşturur.

DİYABETİ OLANLARA 20 ALTIN ÖNERİ!

Kimler diyabet açısından risk altındadır kısaca bilgi verir misiniz? Diyabetin nedenlerine değinir misiniz?

Tip 1 diyabette vücudun, pankreasın beta hücrelerine nedeni bilinmeyen bir şekilde sanki yabancı bir dokuymuşcasına onları hedef alarak saldırdığını ve beta hücrelerini yok ettiğini söylemiştik. Bu durumun neden oluştuğuna dair kesin bir kanıt bulunmamaktadır. Öte yandan genetik ve çevresel etmenler, belirli virüslere maruz kalmak gibi çeşitli faktörlerin tip 1 diyabetin gelişimine katkıda bulunabildiğini söyleyebiliriz.

Tip 2 diyabette ise vücut kitle indeksinin 25 kg/m2'nin üzerinde olması, bel çevresinin kadınlarda 80, erkeklerde 94 santimetrenin üzerinde olması yani fazla kilolu olmak, temelde çok önemli diyabet risk faktörleridir. Buna eşlik eden diğer faktörler; gebelik diyabeti öyküsü, iri bebek doğurmuş olmak, kan yağlarındaki yükseklik, kan basıncı yüksekliği, 1. derece akrabalarda tip 2 diyabetin bulunması Tip 2 için en önemli risk faktörleridir

DİYABETLİ HASTA SAYISININ 600 MİLYONA ULAŞACAĞI ÖNGÖRÜLÜYOR

Diyabet toplumumuzda ve dünyada kaç kişiyi tehdit ediyor?


Uluslararası Diyabet Federasyonu rakamlarına göre diyabet tüm dünyada yaklaşık 400 milyon insanı etkilerken bu rakamın 2035 yılında 600 milyona ulaşacağı tahmin ediliyor. Ülkemizde yaklaşık 7 milyon olan diyabetli birey sayısının 2035 itibarı ile 12 milyona yükselmesi bekleniyor.

‘DİYABET YAŞI 40’LARDAN 15’E İNDİ’

Diyabetin belirtileri nelerdir? Nasıl anlayabiliriz?


Açlık kan şekeri değerinin 126 mg/dl ve üzerinde bulunması diyabet tanısı için yeterlidir. Açlık kan şekeri değerinin 100-126 mg/dl arasında olması diyabetin ortaya çıkma riskinin yüksek olduğunu gösterir.

*Sık idrara çıkma
*Ağız kuruluğu ve çok su içmek
*İstem dışı kilo kaybı
*Sık ve aşırı acıkma
*Yorgunluk hissi
*Bulanık görme
*His kaybı diyabetin belirtileridir, Tip 2 diyabetli bireylerde bu belirtiler olmayabilir veya orta şiddette olabilir.

KALP KRİZİ, İNME VE CİNSEL PROBLEMLER GİBİ PEK ÇOK SORUNA NEDEN OLUYOR

Tedavi edilmeyen diyabet hangi problemlere yol açar? 

Kanda glukoz (şeker) seviyesinin uzun süreli olarak yüksek olması (hiperglisemi) kalp ve kan damarlarını bozarak göz, sinir ve böbrek hasarlarına, kalp krizi ve inmeye neden olabiliyor. Kan şekerinin olabildiğince normale yakın seviyelerde tutulması bu sorunlarla karşılaşma riskini azaltabiliyor.

Diyabetten kaynaklanan göz hasarlarını “Retinopati” olarak adlandırıyoruz. Yüksek kan şekeri ve yüksek kan basıncının (tansiyon) gözlerin retina, göz sıvısı, göz merceği ve optik sinirlerine hasar verdiğini biliyoruz.

Kanda glukoz (şeker) miktarının uzun süreli olarak yüksek olması kalp ve kan damarlarını bozarak kalp krizi ve inmeye sebep olabilir. Diyabet, kan damarlarınızda tıkanmaya yol açabilecek pek çok etkenden biridir. Diyabetli kişilerin yüzde 50’ye yakınının tansiyonu yüksektir. Diyabete bağlı kalp, göz ya da böbrek sorunları mevcutsa, yüksek kan basıncı, bu rahatsızlıkları daha da artırabiliyor.

Yüksek kan şekeri ve yüksek kan basıncının zarar verdiği bir başka organ böbreklerimizdir. Böbrek hasarları çok uzun bir süre hiçbir belirti vermeyebilir bu sebeple idrarda albümin (mikroalbuminüri) testini yaptırmak erken tanı için önemlidir.

DİYABETİ DURDURACAK 10 ALTIN ÖNERİ!

Sinir ve gastrointestinal sistem hastalıkları ile cinsel işlev bozukluklarında da diyabet önemli bir etken.  Diyabet erkeklerde otonom sistem ve damar sistemini olumsuz yönde etkiliyor. Ayrıca kalp-damar ve hipertansiyon gibi hastalıkların görülmesinin sıklaşması ile buna bağlı bazı ilaçların kullanılmasına neden olabiliyor. Bu ilaçlar da erkeklerde ereksiyon sorununu ortaya çıkabiliyor. Örneğin diyabetle birlikte obezitesi olan bir erkekte testosteron hormonunun düşmesi, bir yandan cinsel istek yani libidoyu olumsuz etkileyebileceği gibi diğer taraftan da kalp-damar hastalıklarını artırabiliyor. Ama diyabet yalnızca erkeklerin değil, kadınların cinsel hayatını da olumsuz etkiliyor. Bu hastalıktan mustarip kadınların cinsel birleşmeye hazırlık aşaması önemli oranda etkileniyor. Dolayısıyla libido da düşüyor.

Diyabetin olumsuz etkilerinden biri de sinirlere verdiği  hasarlardır. Sinir hasarı his kaybına sebep olur ve bu, “diyabetik nöropati” olarak adlandırılır. Sinir hasarları, yara veya enfeksiyona da sebep olabilir. Özetlemek gerekirse akla gelen birçok organ ve doku diyabetle ilgili sorun yaşayabiliyor.

"BUGÜN İÇİN İYİLEŞTİRİLEBİLEN BİR HASTALIK DEĞİL!"

Tedaviye değinir misiniz? 


Diyabet bugün için iyileştirilebilen bir hastalık değil. İlaçların kullanılması bir diyabet hastasının dilediği gibi beslenmesini, yaşamasını sağlayacak yol da sunmuyor. Dolayısıyla ister insülin alsın, ister almasın ya da yalnızca haplarla tedavi olsun diyabet hastasının mutlaka kilo kontrolüne ve beslenmesine dikkat etmesi, egzersiz yapması ve yaşam boyu kendi kendini kontrolü elden bırakmaması gerekiyor.

Diyabet, tüm dünyayı tehdit eden bir hastalık. Peki, diyabeti önlemek nasıl mümkün olabilir? Örneğin, sağlıklı beslenme, spor  çocukluk çağlarında benimsetilirse  bunun anlamı daha az diyabet hastası mıdır?

Tip 1 diyabeti önlemenin bugün için bilinen bir yolu bulunmuyor ancak doğru ve sağlıklı beslenme ve düzenli egzersizle Tip 1 diyabeti daha iyi yönetmek, Tip 2 diyabeti önleyerek ortaya çıkmasını geciktirmek ve ilerlemesini olabildiğince yavaşlatmak mümkün olabilmektedir.

Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de  kentleşme ile birlikte yaşam ve beslenme tarzındaki değişikliler diğer etkenlerle beraber hem diyabetin hem de diğer bulaşıcı olmayan hastalıklardan etkilenen bireylerin sayısında belirgin bir artışa yola açıyor. Küçük yaşlardan başlamak üzere sağlıklı beslenmeye önem verilmesi, hareketsiz yaşamdan mümkün olduğunda kaçınıp düzenli egzersiz yapılması ve bu konudaki bilinç ve farkındalık düzeyinin arttırılmasının diyabet riskini  azaltmada önemli rol oynayacağını biliyoruz.

"BU KONU KAMU VE SAĞLIK POLİTİKASI OLARAK ELE ALINMALI"

Diyabet hastalarının çoğu hasta olduğunu bilmiyor, bilincin artması için neler öneriyorsunuz?

Her konuda olduğu gibi eğitim burada da önemli bir rol oynuyor. Doktor, diyabet  hemşiresi ve diyetisyenden oluşan ekibin  teşhis ve takip eden tedavi aşamasında diyabetli bireyi yada risk taşıyanları gerekli şekilde bilgilendirmeleri mühim. Bunun yanısıra Türk Diyabet Cemiyeti gibi bu alanda faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarına da bilinç ve farkındalığı arttırmak ve bu konuda politikaların oluşturulmasına destek vermek gibi önemli görevler düşüyor. Diyabetin önlenmesi ve bu konudaki bilincin ve eğitim düzeyinin arttırılmasında kişi ya da kurumların tek başına yeterli olabilmesi mümkün değil elbet. Tüm dünyada 400 milyon insanı etkileyen bu epidemi  yalnızca bireylerin sağlığını ilgilendiren bir durum olmasının ötesinde ekonomik büyüme ve sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması için de bir engel oluşturuyor. Bu sebeple bu konunun kamu ve sağlık politikası olarak ele alınması ve bu çerçevede gerekli düzenlemelerin bu yapılması gerekiyor. (Demet Demirkır/Habertürk)
ETİKETLER :
YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)