BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaBankacılıkMerkez bankalarının radikal politikaları devrim yaratabilir----

Merkez bankalarının radikal politikaları devrim yaratabilir

Merkez bankalarının radikal politikaları devrim yaratabilir
09 Eylül 2020 - 17:42 www.finansgundem.com

Korona virüsün neden olduğu ekonomik çöküşün ardından, merkez bankalarının ufukta görülen deflasyonla mücadele için belirleyeceği yeni politikalar dünya ekonomisinde devrim yaratabilir

FINANSGUNDEM.COM - DIŞ HABERLER SERVİSİ

Doların hakimiyetinin sonuna mı tanıklık ediyoruz? Giderek artan hükümet harcamaları ve bütçe açıklarının fazlalaşmasıyla büyük bir enflasyon dalgasının eşiğinde miyiz? Korona virüsün yok açtığı ekonomik güçlüklerle baş etmek için alınan ekstrem önlemler ışığında ve ABD siyasetinin endişe verici kutuplaşmasıyla, piyasaların bu tip dramatik sorular sorması mazur görülebilir.

Ancak kendimize hatırlatmamız gerekir ki, mart ayına dek bütün dünya dolara oldukça fazla önem veriyordu. Ve enflasyondan çok öte, merkez bankalarının karşılaştığı problem deflasyondan nasıl kurtulacakları. Düşen fiyatlar bir felaket habercisi çünkü borç alanları sıkıştırıyor ve ertelenmiş alışverişler talebin düşmesine ve deflasyonun ilerlemesine neden olarak bir kısır döngü oluşturuyor.

Deflasyon tehdidine cevap olarak, yaklaşan değişimler var. Ancak bunlar dramatik bir düşüş şeklinde gerçekleşmeyecek. Merkez bankaları politikalarında bir dizi incelikli ancak önemli değişiklik yapıyor.

Şimdilerde uzaklaşmaya başladığımız merkez bankacılığı modeli, 1970’li yılların enflasyonuyla savaş amacıyla ortaya çıkmıştı. Bu modelde bağımsız bir merkez bankası, enflasyonu %2’nin altında tutmak için kısa vadeli faiz oranlarını düşük tutma görevi görüyordu. Eğer işsizlik “çok fazla” düşerse ve fiyat enflasyonu hızlanırsa, faiz oranlarını yükseltiyorlardı. Bu sistemin temelindeki fikir, istihdamın pazarlık gücünü kontrol altında tutmaktı. Dünya genelinde merkez bankacılarının bu fikre toplu olarak sahip çıkması, neoliberal dönemin en önemli ayaklarından birini oluşturdu.

Sürdürülebilir düşük enflasyon sorunu ilk kez 1990’lı yıllarda Japonya’ya ortaya çıktı. O dönem için bu durum bir istisnaydı. 2008’de yaşanan ekonomik kriz finansal sistemleri sarstı ve Avrupa ve ABD’nin merkez bankaları, parasal genişleme olarak bilinen, büyük oranda hisse alımıyla cevap verdi. Bu hamle felaketi geçici olarak önledi ancak cansız bir büyümeye ve fiyatların tehlikeli bir şekilde deflasyona yaklaşmasıyla sonuçlandı.

Ekonomide yeterli talep yoktu. Bu açığı kapatmak için, kemer sıkma önlemlerindeki kararlılık azaldığında, Avrupa, ABD ve Japonya’daki merkez bankaları daha fazla tüketim çağrıları yapmaya başladı.

2016 yılında, yıllar süren devasa hisse alımlarından sonra, Bank of Japan getiri eğrisi kontrolü adı verilen yeni bir sistem benimsedi. Japonya Merkez Bankası, 10 yıllık hükümet borçlarının efektif Faiz oranının (getiri) sıfırın üzerine çıkmamasını sağlama çabası gösterdi. Bunun temelindeki fikir, düşük maliyetli borçlanma garanti altına alınırsa, kredilerin ve yatırımların artacağıydı. Sistem deflasyon tehlikesini önlemede başarılı oldu ancak büyüme mütevazı seviyelerde kaldı. Bu yılın ilk dönemlerinde, korona virüs şoku zirvedeyken, Avusturalya’nın merkez bankası da benzer bir yöntem uyguladı.

ABD Merkez Bankası, getiri eğrisi kontrolünü en son 1940’larda, İkinci Dünya Savaşı’nın dev borçlarını yönetebilmek için kullanmıştı. Bu sene yaz aylarında hem Fed’in hem de İngiltere Merkez Bankası’nın, Avusturalya’yı izleyeceği söylentileri vardı. Ancak Fed’in geçtiğimiz haftalarda yaptığı açıklama, kendi küçük devrimi oldu.

Fed nihai hedefi olan, maksimum istihdamla fiyat istikrarını dengeleme stratejisini değiştirmiyor. Ancak yapılan açıklamada istihdam piyasası sıkışık görünmeye başlarsa, ilk hamleyi yaparak ekonomiyi yavaşlatmayacağı belirtildi. Fed %2’lik enflasyon hedefini ortalama olarak tutacak. Yıllarca süren düşük enflasyon göz önünde bulundurulduğunda, Fed artık bu açığı kapatmak için yüksek enflasyon dönemini tolere edecek. Temel olarak, Fed istihdamın pazarlık gücünün, 1970’lerde olduğundan daha düşük olduğunu ve bir enflasyon patlaması riskinin uzak göründüğünü kabul ediyor.

The Guardian’ın haberine göre, faiz oranları sabitlenmişken, bu açıklamanın ani etkisi doların düşmesine yönelik oldu. Genellikle, zayıf bir dolar dünya ekonomisi açısından faydalı. Dolarla borç alanları ve dolar üzerinden ticaret yapanları koruyor. Ancak ihracatını euro üzerinden yapan Avrupa ülkelerini baskı altında bırakıyor. Uzun bir süre boyunca Avrupa Birliği, Yunanistan’daki ve İtalya’daki finansal krizlerin yarattığı endişenin euronun değerini düşürdüğü düşüncesine sığındı. Ancak 2020 yılı bu hesabı altüst etti. ABD’nin siyasi krizleri, Avrupa’nın gerçekleştirdiği finansal yatırımların başarısıyla zıtlık oluşturdu. Euro artış gösterirken, ihracat üzerinde baskı oluşturdu ve Avrupa’ya yapılan ithalatın fiyatlarını düşürerek deflasyonu körükledi.

Avrupa Merkez Bankası (ECB) getiri eğrisi kontrolünü benimsemedi ya da enflasyon tanımlarını yeniden belirlemeye çalışmadı. Ancak Avrupa Merkez Bankası da radikal bir deneme içinde.

Şirketlerin borsada alım yaptığı ABD ekonomisinin tam tersine, Avrupa’da borçlanma bankalar tarafından yönetiliyor. Avrupa Merkez Bankası, ekonomiyi canlandırmak için yeni bir yöntem keşfetti. Bu yöntem, sıralı bir faiz oranı yaratma üzerine kurulu. Eğer bankalar şirketlere borç veriyorsa, şimdilerde TLTRO adı verilen bir hizmetin fonunu kullanarak bunu yapabilirler. Banka kredilerine verilen bu mali destek, deflasyona doğru bir ilerlemenin önüne geçmek için yeterli olmadı ancak kredi akışının çökmemesinde rol oynayan önemli bir faktör oldu.

Japonya Merkez Bankası’yla birlikte, Avrupa Merkez Bankası ve Fed deneysel hamleler yapıyor. 2020’nin gösterdiği en önemli sonuçlardan biri de küresel finansal sistemin önemli aktörlerinden biri olan Çin Merkez Bankası en muhafazakar banka olarak öne çıkması. Banka devasa hisse alımları yapmıyor. Enflasyon konusunda görüşleri değişmedi. Ve bankalara kredi vermeyeleri için devlet desteği sağlamaktan öte, Çin’in dev ticari bankalarının kendi kayıpları pahasına düşük maliyetli krediler sağlamalarını bekliyor.

Dolar rejiminin sonunu öngören yorumcular, değişimi hissetmekte haklılar ancak teşhislerinde yanılıyorlar. Tanık olduğumuz bu dönem, savaş sonrası dönem değil, 1990’ların bir örnek merkez bankaları modelinin sonu. Merkez bankaları daha karmaşık, daha çeşitli ve daha çok kutuplu bir hale geliyor. Ortaya çıkan model, piyasa mekanizmalarını devasa müdahalelerle ve görece limitsiz kredilerle kaynaştıran hibrit bir oluşum. Modelin Frankenstein’a benzerliği tartışılamaz ancak bunun ne tür bir canavar olduğu Tüm Yorumlar henüz görülmedi.

Fed’in genişlemesinin dolarda daha fazla değer kaybına neden olduğu bir senaryo düşünmek elbette mümkün. Para birimi düzeltmeleri, para birimi savaşlarına ve para birimi savaşları, ticaret savaşlarına dönüşebilir. 2015’te yaşananlar bunun bir örneği. Euro bölgesindeki sert deflasyonel hareketi baskılamak için Avrupa Merkez Bankası, Fed’in aksine genişlemeci bir parasal politikaya döndü. Dolar bundan memnun kaldı. Amerika’nın üretim sektörleri, küçük bir resesyon yaşadı ve 2016 yılındaki Donald Trump zaferine zemin hazırladı.

Ancak 2021 yılı bir başka senaryo daha getirebilir: Fed’in işsizlik ve enflasyonu yeniden dengelemeye çalıştığı yönündeki açıklaması dolar üzerinde baskı oluşturuyor. Ancak Fed’le kavga etmek yerine, İngiltere Merkez Bankası ve Avrupa Merkez bankası kendi genişlemeci para politikaları konusunda daha kararlı olabilir. Nihayetinde onlar da deflasyon ve yetersiz talep tehdidiyle karşı karşıya. Bunun sonucu, 1990’larda oluşturulan merkez bankacılığı modelinden toplu halde uzaklaşmak olacak.

1970’lerin enflasyonunun kontrolden çıkmasına neden olan sosyal güçler her yerde yenilgiye uğradı. Bu tarihi değişim, ekonomiye, durgunluğa yönelik kronik bir önyargı getiriyor. Aynı zamanda merkez bankacılarına da hamlelerini yapmak için daha büyük özgürlük alanı sağlıyor. Merkez bankalarının bu özgürlüğü yardım harcamalarını ve yatırımları desteklemek için kullanıp kullanmayacağını görmek için mevcut krizin zorluklarıyla yüzleşmeliyiz.

IMF: Merkez bankaları mucize yarattı

 

Fed’in artan yeni direktifleri

 

Avustralya Merkez Bankası, faiz oranını değiştirmedi

 

İngiltere Merkez Bankası yatırımcıları korkutuyor

 

YORUMLAR (1)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)
  • Güntaç Özler10 Eylül 2020 13:05

    Temelde Parasal Bakışı benimseyen Merkez Bankaları, yaklaşık 80 yıl sonra J.M. Keynes'in farkına vardı. Kaynakların çok engelleyici olmadığı ve işsizliğin egemen olduğu ortamda parasal genişleme, tıpkı Keynes'in öngördüğü gibi, istihdam ve büyüme sağlayabiliyor. Makaleyi yazan kişi durumun pek farkında değil.