BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaMakro EkonomiDeglobalizasyon hangi ekonomileri ön plana çıkaracak?----

Deglobalizasyon hangi ekonomileri ön plana çıkaracak?

Deglobalizasyon hangi ekonomileri ön plana çıkaracak?
12 Aralık 2022 - 16:00 www.finansgundem.com

Ekonominin son 75 yılına damga vuran kavramların başında gelen ‘küreselleşme’ yani globalizasyon sona mı eriyor? Yeni kavram ‘deglobalizasyon’ olabilir mi?

FINANSGUNDEM.COM – DIŞ HABERLER SERVİSİ

Dünya ekonomisi, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana, küreselleşme kavramı üzerine şekillenen bir hikayeye sahip oldu. Bu hikaye, dünyaya bambaşka bir yön vermiş olsa da bugün artık küreselleşme kavramı, eski geçerliliğini yitirmiş gözüküyor.

Finansgundem.com’un derlediği bilgilere göre, en azından sermayenin dağılımı ve hala en büyük siyasi ve ekonomik aktör olan devletlerin bölgesel ve küresel düzlemde artan etkin ve içe kapanmacı tutumları, dünya ekonomisinin bundan sonra kendine yeni bir rota çizeceğine dair önemli işaretler veriyor. Bu yeni rotanın ise yeni bir kavram üzerine oturması bekleniyor: Deglobalizasyon.

Küreselleşme sona mı eriyor?

Advisorpedia’dan Regina Chi’nin haberine göre, son 75 yılın büyük bir bölümünde, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ekonomiler için en önemli makroekonomik hikaye ‘küreselleşme’ oldu. İkinci Dünya Savaşı'nın ardından, liberal politikalar ve küresel kurumlar ticaret engellerinin zayıfladığını gördü ve Çin'in Aralık 2001'de Dünya Ticaret Örgütü'ne katılımı, dünya ekonomisini hiper-küreselleşme dönemine doğru hızlandırdı. Bilginin yayılmasını sağlayan ve giriş engellerini azaltan yeni teknolojilerin yardımıyla, uluslararası mal ve hizmet akışı daha önce hiç görülmemiş bir seviyeye yükseldi ve emek verimliliği arttı.

Küreselleşme ekonomik büyümeyi teşvik etti, istihdam yarattı, şirketleri daha rekabetçi hale getirdi ve özellikle gelişmiş ekonomilerde tüketicilerin lehine olacak şekilde fiyatları düşürdü. Gelişmekte olan piyasalara (Emerging Markets - EM) doğrudan yabancı yatırımı teşvik ederek ekonomik olarak gelişmelerine yardımcı oldu ve güçlü büyüme ile düşük enflasyonun birleşimi, merkez bankalarının iyi huylu para politikalarını sürdürmesine izin verdi. Evet, küreselleşme eşitsizlikler ve krizler yarattı ama küreselleşme, yatırımcılar da dahil olmak üzere milyarlarca insan için iyi bir hikaye oldu.

Bilginin yayılmasını sağlayan ve giriş engellerini azaltan yeni teknolojilerin yardımıyla, uluslararası mal ve hizmet akışı daha önce hiç görülmemiş bir seviyeye yükseldi ve emek verimliliği arttı.

Daha az üreten bir dünya

Ancak artık dünya değişiyor. Hükümetler korumacılığa yöneliyor. Modern hiper-küreselleşme ağının en hayati halkası olan Çin, daha iddialı ve Batı önceliklerine daha az uyumlu halde. Rusya, Ukrayna'yı işgaliyle ‘yeni dünya düzeni’ne burun kıvırdı ve kırılganlığı pandemi tarafından zaten açığa çıkmış olan küresel tedarik zincirlerini daha da bozdu. Küreselleşmenin II. Dünya Savaşı'ndan bu yana süregelen dayanıklılığı göz önüne alındığında, bunların kısa vadeli eğilimler olduğunu ve bunlar sona erdiğinde dünyanın ‘normale’ döneceğini varsaymak makul ve mantıklı gelebilir. Ancak başka bir olasılık daha var: Bunlar, önümüzdeki yıllarda daha yüksek enflasyon ve çok daha az üretken bir dünya anlamına gelecek yavaş bir küreselleşmeden uzaklaşmanın işaretleri de olabilir.

Geçmişte küreselleşmeden uzaklaşma dönemleri olmuştu ve bunlar mevcut ortam için öğretici karşılaştırmalar sundu. I. Dünya Savaşı'ndan sonra ve yine Büyük Buhran sırasında, ABD tarifeleri artırdı ve ticaret ortaklarını kendi vergilerini uygulamaya teşvik etti. Her iki durumda da, küresel ticaret açığının keskin bir şekilde düştüğü gözlendi.

Yeni düzeni daha iyi anlamak için, ABD ile Kanada, Avrupa, Japonya ve Çin arasında kısasa kısas ticaret savaşlarının patlak verdiğini gördüğümüz 2018'e gelmek gerekiyor. Özellikle, 2020 yılında ABD’de Cumhuriyetçilerin yönetiminin sona ermesi, sözde Trump tarifelerinin sonunu getirmedi. Çin mallarına uygulanan vergiler, büyük ölçüde Çin karşıtı bir ticaret duruşunun ABD'de iki partinin ve halkın desteğine sahip olması nedeniyle yürürlükte kalmaya devam etti. Çin'in kendisi, Rusya'nın Ukrayna'yı işgalini zımnen desteklemek de dahil olmak üzere jeopolitik konumunda çok daha saldırgan hale geldi. En güncel düzlemde ise ABD ve Çin, ABD’nin yüksek teknolojili ekipmana ve fikri mülkiyete erişmesini engellemeye çalıştığı devam eden bir teknoloji savaşına giriyor.

Kısa ve orta vadede küresel tedarik zincirlerinin yeniden yönlendirilmesinin enflasyonist etkiler yaratacağına kesin gözüyle bakılıyor.

Yüksek enflasyon

Peki bu geriye dönük politikaların olası etkisi nedir? Yatırımcılar için belki de en önemlisi yüksek enflasyon olacaktır. Bunun nedenini anlamak için küreselleşmenin enflasyonu düşürücü etkilerini düşünmek gerekir. Son birkaç on yılda, çok uluslu şirketler üretkenliği ve karlarını artırmak için gelişmiş ve gelişmekte olan pazarlarda tüm zamanların en düşük seviyelerine düşen vergi oranlarını, düşük tarifeleri ve düşük iş gücü maliyetlerini kendi lehlerine kullanırken düşük faiz oranlarıyla da yabancı yatırımı kolaylaştırma yolunu seçti. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, bu dönemde daha düşük enflasyon oynaklığı görüldü ve bunda en önemli katkı Çin’den geldi. Daha liberal ticaret politikaları ve büyük, ucuz bir iş gücü ile Çin, küresel olarak fiyatları düşük tutmada ana itici güç oldu. Çin aynı zamanda gelişmiş ekonomilerde yerel olarak üretilen mallar için maliyetlerin üst sınıra getirilmesine yardımcı oldu ve işçilerin pazarlık gücünü fiilen zayıflattı. Muhtemelen, küreselleşmeden uzaklaşma bu etkileri tersine çevirecek ve bu, dünya çapında enflasyonun önümüzdeki on yılda yapısal olarak daha yüksek seyredeceğine tanık olacağımız anlamına geliyor.

Bugün, yıkıcı bir küresel salgın ve Rusya'nın Ukrayna’yı işgali ile birlikte kendisini Batı hakimiyetindeki çok taraflı ticaretten giderek uzaklaştıran saldırgan bir Çin'in yükselişi, şirketleri ve politika yapıcıları küresel tedarik zincirlerinin değerini yeniden düşünmeye sevk ediyor. Yine de, Batı’da iş gücü Çin'dekinden çok daha pahalı olduğu için, Çin'in ortalama ücretleri istikrarlı bir şekilde yükselse bile, yeniden yapılanmaya yönelik bir yönelimin şüphesiz üretim maliyetlerini artıran bir etki yaratıyor. Tedarik zincirlerini diğer gelişmekte olan ülkelere göre çeşitlendirerek karlarını korumaya ve Çin artı bir ya da iki ya da üç pazar stratejisini benimsemeye çalışan çok uluslu şirketler, Çin'in sunabileceği ölçekten veya altyapıdan yoksun olduklarını bugün daha iyi görebiliyor. Ortaya çıkan verimsizliklerin ise eninde sonunda ortaya döküleceğine şüphe yok, ancak kısa ve orta vadede küresel tedarik zincirlerinin yeniden yönlendirilmesinin enflasyonist etkiler yaratacağına kesin gözüyle bakılıyor.

Gelişmekten olan ülkelerin faydasına mı?

Aynı şekilde ABD ve bazı Avrupa ülkeleri de stratejik sektörlerde yerli üretimi teşvik etmeye yönelik politikalar uyguluyor. Örneğin ABD, bu yıl yarı iletken endüstrisine 50 milyar dolar sağlayacak bir yasa tasarısını kabul edebiliyor. Benzer şekilde, Çin'in ‘özgüveni’ artırmaya yönelik uzun süredir devam eden politikaları bulunuyor ve son zamanlarda özellikle teknoloji sektörlerinde iç talebe ve arza dayalı büyümeyi teşvik etmek için ‘ikili dolaşım’ (dual-circulation) stratejisini benimsiyor. Belki de bu tür korumacılık hamleleri ulusal güvenlik gerekçeleriyle makul gibi gözüküyor çünkü bunlar genellikle politik olarak popüler stratejiler olarak öne çıkıyor; ancak tarih, bu hamlelerin bize muhtemelen daha düşük verimlilik ve daha yüksek fiyatlar ile sonuçlanacağını söylüyor. Yerli sanayilere yönelik teşviklerin ve desteklerin de piyasada bozulmalar yaratması bekleniyor.

Kasvetli geçen 2022 yılının ardından küresel yatırımcılar şüphesiz, enflasyondaki artışın nihayet sona ereceğini ve merkez bankalarının daha destekleyici politikalara yöneleceğini umdukları bir yıl olan 2023'te ‘normale’ dönüşü hevesle bekliyorlar. Bununla birlikte, küreselleşmenin kolay para politikasını doğurduğu ölçüde, küreselleşmeden uzaklaşma da merkez bankası yetkililerini faiz oranları beklenenden daha yüksek tutmaya zorlayabilir. Bazı gelişmekte olan ülkelerin ise, bu yeni küreselleşmeden uzaklaşma trendinden daha fazla faydalanmaya devam etmesi bekleniyor.

Gelecek yılın gelişmekte olan piyasalarda daha kendine özgü ülke getirileri sağlayacağından emin olunabilir. Bazı gelişmekte olan ülkeler, bu yeni küreselleşmeden uzaklaşma trendinden daha fazla faydalanmaya devam edecek. Örneğin doğrudan yabancı yatırım akışları ve tedarik zincirleri Çin'den kaydırılırken, Meksika, Hindistan, Vietnam ve Endonezya’nın bu boşluktan yararlanmaya hazır olduğu gözüküyor. Ve enflasyon hemen hemen her yerde öfkeyle seyrederken bile, dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olan Çin’in yüzde 2,1 ile dünyadaki en düşük TÜFE oranlarından birine sahip olduğunu unutmamak gerekiyor. Ayrıca, birçok kilit teknolojide kendi kendine yeterli olma ve yerel ekonomisini güçlendirme hedefi, onu uzun vadede küreselleşmeden uzaklaşmanın zararlı etkilerinden koruyacağa benziyor.

Kaliteli şirketlere odaklanmalı

Yatırımcılar için ise, ‘uzun süre daha yüksek Faiz oranları’ potansiyeli, şirketlerin borçlarını ödemesi ve işlerini büyütmesi için daha yüksek sermaye maliyeti anlamına geliyor. Yatırımcıların ülke düzeyinde seçici olması gerekeceği gibi, Çin hariç dünya ekonomileri gelecek yıl potansiyel olarak bir durgunluğa girerken, kaliteli şirketlere odaklanmak 2023 yılı için kritik olabilir. Deglobalizasyon sırasında ekonomiler giderek farklılaştıkça, şirket servetleri ve yatırım fırsatları da farklılaşacaktır.

Mevcut haliyle, küreselleşme yavaşlıyor gibi görünüyor. Bu da 2023 yılındaki dünyanın, yatırımcıların son 75 yılda alışkın olduklarından çok farklı görüneceği anlamına geliyor.

Ticaret savaşları ile küreselleşmenin sonu yıkıcı olacak

 

Kovid, savaş ya da enflasyon, ticaretin küreselleşmesini engelleyemiyor

 

Küreselleşmenin yerini bölgeselleşme alıyor

 

Davos’un gündemi tersine küreselleşme

 

Küresel ekonomi için 'alarm zilleri' çalıyor

 

Citigroup: Küresel ekonomi yüzde 2'nin altında büyüyecek

 

YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)