BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaGündemTürkiye'de tarım ve sanayi ile yeni bir beyaz sayfa şart----

Türkiye'de tarım ve sanayi ile yeni bir beyaz sayfa şart

Türkiye'de tarım ve sanayi ile yeni bir beyaz sayfa şart
30 Eylül 2019 - 07:23 www.finansgundem.com

"Hasta var 20 çeşit ilaç veriyorsun iyileşmiyor, öyleyse bir yerde problem var" diyen TÜRKONFED Başkanı Turan, Türkiye’nin tekrar tarım ve sanayiye dönüp üretimi teşvik edecek yasalarla bunu hayata geçirmesi gerektiğini söyledi

Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, işsizliğin yüksek olması ve belirsizliklerin insanların yatırım iştahını körelttiğini belirterek “Eskiden kriz V şeklinde olurdu ama şimdi U mu, L’nin neresindeyiz bilmiyoruz” dedi. Turan, “Sanayiyi, üretmeyi son 15 yıldır unuttuk” diyerek, Türkiye’nin tekrar tarım ve sanayiye dönüp yepyeni bir beyaz sayfa açıp üretimi teşvik edecek yasalarla bunu hayata geçirmesi gerektiğine işaret etti. “Ben inşaat sektöründeyim ama Türkiye’nin inşaatla sürdürülebilir büyüme sağlaması mümkün değil. Biz son 15 yılda betona 500 milyar dolar gömdük” dedi.

Şehriban Kıraç imzasıyla Cumhuriyet'te yer alan röportajda, Orhan Turan, Türkiye ekonomisindeki son gelişmeleri değerlendirdi. 

- Türkiye ekonomisi son 3 çeyrektir daralıyor. Bu küçülmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Ekonomi yılın kalanında nasıl bir performans gösterir?

Güven, küresel ekonominin ve yatırımcıların önemsediği ve baktıkları ilk yerdir. Büyüme, enflasyon, faiz, işsizlik, ihracat, ithalat, cari açık gibi veriler üzerinden değil, “değer yaratmak” üzerinden yeni sosyal ve ekonomik veri seti oluşuyor.

Türkiye’nin gelişmekte olan ülkeler ile kıyaslandığında toplam faktör verimliliği dediğimiz, değeri ortaya koyan genel verinin 2008’den bugüne yerinden oynamadığını görüyoruz. Sanayimizin verimlilik odaklı sürdürülebilir büyümesini sağlayamazsak, ekonomimizde istediğimiz rekabetçiliği de maalesef sağlamak pek mümkün değil. Öncelikle ve esaslı bir yeni hikâyeye ihtiyacımız var.
Enflasyon, büyüme, sanayi üretimi ve güven endeksi gibi ekonominin nabzını ölçen veriler, resesyondan çıkışın yavaş olacağını gösteriyor.

Dışarıda ticaret savaşları ve Suriye gibi bölgesel sorunlarımız, içeride ekonomik ve yapısal sıkıntılarımız 2019’un maalesef kayıp bir yıl olacağını ortaya koyuyor. Aynı yanlışı yaparak mutlak doğruya ulaşmak mümkün değil. Son 20 yılda Türkiye olarak hizmetler ve inşaat sektörü odaklı bir büyüme gerçekleştirdik. Bu büyümenin sürdürülebilir olması mümkün değildi.

Ülkemizin sürdürülebilir büyümesi için katma değerli üretim ve katma değerli ihracatı teşvik edecek sanayi odaklı; kalkınma odaklı bir ekonomik modele geçmesi gerekiyor. Yüksek enflasyon ve yüksek dış borç ekonomimizde kırılganlıkları artırıyor. 2019 yılının son çeyreğinde bir bahar havası yaşanmasını istiyorsak yapılacak şey basit. Bu aynı zamanda krizin de ilacı. “Kalıcı reformlar”ın bir an önce hayata geçirilmesi gerekiyor. Bu reformların başında da yargı ve eğitim reformu geliyor. Tarım ve sanayi başta olmak üzere verimlilik esaslı, katma değeri yüksek üretim ve ihracatında çıpası bu reformlar olacaktır.

GEÇİCİ ÇÖZÜM DEĞİL KALICI REFORM

- Türkiye ekonomisindeki ana sorunlar neler?

Ülkemizin kurtuluşu, kaliteli ve markalı üretim ile sanayiden geçmekte. Yüksek teknoloji kullanımıyla, yüksek verimlilik esaslı, yüksek katma değerli üretim ve ihracat odaklı bir sanayi politikasına ihtiyacımız var. İnşaat ve gayrimenkul sektörü ağırlıklı büyümeden sürdürülebilir kalkınma odaklı bir ekonomik modele geçmeliyiz.

Doğru teşhis, doğru tedaviyi gerektirir. Geçici çözümlere değil, kalıcı reformlara ihtiyacımız var. 30 yıl önce dünyanın en büyük 15. ekonomisi olan ülkemizin, bugün (IMF tahminine göre) 20’nciliğe gerileyeceği görülüyor. Ekonomide yeni bir hikâye anlatacak adımların da “öngörülebilirlik, güven ve şeffaflık” temelinde “kural bazlı politikalar” çerçevesinde atılması önem taşıyor. Ana politikamızın, büyüme değil sürdürülebilir yüksek kalkınma, düşük enflasyon ve sürdürülebilir finansman odaklı olması gerekiyor.

MALİYETLERİN ALTINDAN KALKMAK ZOR

- Doğalgaz ve elektrik başta olmak üzere birçok ürüne fahiş zamlar geldi, bu durum işverenleri nasıl etkiliyor?

Son dönemde zamlar ile artan enerji maliyetleri; sadece vatandaş üzerinde değil, özellikle sanayi sektörümüzde ve üretim gücümüzde de ciddi sıkıntıya yol açacak. Üretim ekonomisi açısından sanayicilerin bu enerji maliyetlerinin altından kalkması çok zor.
Küresel doğalgaz fiyatları düşerken, ülkemizde zamların artarak devam etmesi üretim üzerinde ciddi bir maliyet baskısı oluşturacak. Üstelik bu zamlar hedeflenen enflasyon seviyelerini yakalamak bir yana, yıl sonunu tek haneli rakamlarda kapatma beklentisinden de ciddi sapmalara yol açacak. Henüz sanayicilerimiz bu zamların yarattığı maliyeti üretimlerine yansıtamıyor.

GÜÇLÜ DEMOKRASİ ŞART

- Türkiye’de sağlıklı büyüme iklimine girilmesi, istihdam yaratılması ve yeni yatırımlar için ne tür adımlar atılmalı?

Sanayiyi üretmeyi son 15 yıldır unuttuk. Nitelikli insan kaynağını çekmezsek, markalı üretmezsek, verimli çalışmazsak, katma değerli ihracat yapmazsak kendimizi kandırmayalım.
Türkiye’nin tekrar tarım ve sanayiye dönüp yepyeni bir beyaz sayfa açıp üretimi teşvik edecek yasalarla bunu hayata geçirmesi lazım. Ben inşaat sektöründeyim ama Türkiye’nin inşaatla sürdürülebilir büyüme sağlaması mümkün değil. Biz son 15 yılda betona 500 milyar dolar gömdük.
Kurumlarımızın bağımsızlığı kadar liyakate dayalı, şeffaf ve hesap verir bir yönetim anlayışını tesis etmeliyiz. Markalı ihracat ile rekabetçiliğimizi güçlendirmeliyiz. Doğu ile batı arasında 4 kata ulaşan gelir dağılımı eşitsizliğini azaltacak bölgesel politikalar geliştirmeli. KOBİ’lerin sürdürülebilir büyümesi için önce küçüğü düşün ilkesi benimsenmeli. Toplumsal cinsiyet ve fırsat eşitliği temelinde hayatın her alanına kadınların aktif ve etkin katılımını artırmalıyız. Eğitim ve yargı başta olmak üzere yapısal ve ekonomik reformları hayata geçirmeliyiz.

- Türkiye’de son yıllarda açıklanan sayısızca teşvik, krize karşı önlem paketi var. Bu adımlar neden başarısız oldu?

Verilen teşvikleri takip edemiyoruz. Hasta var 20 çeşit ilaç veriyorsun iyileşmiyor, öyleyse bir yerde problem var. Son 2 yılda 25-30 tane teşvik çıkmıştır. Hâlâ eksi büyüme varsa dönüp bir şeylere bakmamız gerekiyor. Hukuk, yargı, eğitim ve nitelikli insan kaynağı sorununu çözmeden bizim 500 milyar dolar ihracat yapmamız mümkün değil.

Ekonomimizin sağlıklı ve güçlü bir biçimde nefes alması, “yapısal ve ekonomik reformlar” ile bağışıklık sisteminin güçlendirilmesine bağlı. Ekonomik reformların başarısı, yapısal reformlar ile sağlanacak güven ve şeffaflıktan geçiyor. Hukukun üstünlüğü ve eğitim, çağdaş ve katılımcı demokrasi, fikir ve ifade özgürlüğü, kurumların bağımsızlığı ve özerkliği ile liyakati esas alan bir sistemin inşası ekonomik reformların temelini sağlamlaştıracaktır. Yeter ki, enerjimizi kısır tartışmalarla harcamayalım.

ÖDEME SORUNLARI EKONOMİYİ KİLİTLEDİ

- Firmaların finansmana ulaşmada ve tahsilatlarda yaşadığı sorunlar devam ediyor mu?

Ekonomimizin lokomotifi KOBİ’lerimizin, tahsilat başta olmak üzere ödeme sorunlarının ekonomiyi kilitlediğini gördük. Ekonomide yaşanan kırılganlıktan öncelikle KOBİ’lerimiz etkileniyor. KOBİ’lerimiz ödeme ve tahsilat sorunlarının yanı sıra banka teminatlarındaki yüksek faizden KDV’ye kadar bir dizi sorunla boğuşuyor. İnsanlar sadece risk yönetmeye odaklanıyor. Nasıl para batırmam diye. Ödeme sürelerinin 60 güne kadar ve daha da fazla uzaması, KOBİ’lerin rekabetçiliğini azaltıyor. KOBİ’lere yapılan “geç ödeme”lerin önüne geçmek için birtakım önlemler alınmasını öneriyoruz.

- Şu anda özel sektör olarak yaşadığınız en büyük sorunlar neler?

Talep yetersizliği, faiz ve kur seviyelerinin yüksekliği, mali imkânsızlıklar, nitelikli işgücü yetersizliği KOBİ’lerin en öncelikli sıkıntıları arasında yer alıyor. Bunun yanı sıra rekabeti engelleyen ve kısıtlayan sorunlar da söz konusu. Ödeme gecikmeleri, sanayinin toplam üretimdeki ağırlığı ve dış ticaret hacmi de genel sıkıntılar arasında yer alıyor. En can alıcı sorun ise nakit akışı, risk yönetimi ve tahsilat sorunlarıyla birlikte finansmana erişimde yaşanıyor. Özel sektör, riskini yönetmeye ve finansmana erişim kanallarına ulaşmaya çalışıyor.

YÜZDE 5'İN ALTI KRİZDİR

- Yıl sonu için kur, işsizlik, en-flasyon, faiz öngörüleriniz nelerdir?

Çok hızlı acayip bir talep patlaması beklemiyorum. Ama Faiz oranlarının düşmesi insanlarda bir miktar pozitif etki yarattı. Türkiye’nin minimum yüzde 5 büyümesi gerekiyor. Bunun altı Türkiye için krizdir. Türkiye’nin büyüme, enflasyon ve faizde makro hedeflerin örtüştüğü ve piyasalara güven veren bir hikâye yaratması gerekiyor. Temkinli politikalar kurgularsak, faizi daha sağlıklı bir süreçte düşürmek mümkün.

Kur ve faiz seviyelerinden çok büyümede ülkemizin istihdam ve işgücü rakamları açısından yüzde 5 ve üzeri sürdürülebilir bir seviyeyi yakalamasının daha önemli olduğunu düşünüyoruz. Mevcut işsizlik, enflasyon ve faiz seviyelerinin sürdürülebilir olmadığı ortada. Değişken bir büyüme yerine sürdürülebilir bir büyüme, dengeli bir kur ve çift hanelerden kurtulmuş bir enflasyon, işsizlik ve faiz seviyelerinin hem risk primimiz, hem yatırım ortamımız hem de genel ekonomik görünümümüz açısından daha sağlıklı olacağı kanaatindeyiz. Bunun için de yapısal adımların atılması öncelikli hedefimiz olmalı. Diğer türlüsünde yıl sonunda çift haneli bir veri seti ile karşılaşmamız şaşırtıcı olmayacaktır. TÜRKONFED Ekonomik Beklenti Anketi’ni yanıtlayan üyelerimizin çoğu son 3 çeyrektir istihdamda artış beklemiyor, yatırım harcamalarının azalacağını öngörüyor.

- Türkiye’de başta hukuk sistemi olmak üzere, birçok alanda ciddi tahribatlar var. Kurumların bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü ekonomi açışından ne kadar önemli?

Ekonomi ile demokrasi arasında doğrudan bir ilişki söz konusu. Yapmamız gereken ev ödevlerini zamanında yapamadık. Yatırımcılar için güven, şeffaflık ve istikrar önemlidir. Bu sadece bir ülkede yerleşik yatırımcılar için değil uluslararası yatırımcılar için de geçerlidir. Uluslararası yatırımcılar yatırım yapacakları ülkelerin öngörülebilir olmasına dikkat ederler. Bunun içinde yatırım yapacakları ülkede temel aldıkları faktör ve belki de en önemlisi hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığıdır. Zamanın ruhunu yakalamamız gerekiyor. Demokrasimizi geliştirirsek, ekonomimiz de gelişecektir. Böylece yabancı yatırımcıların ülkemizi güvenli liman olarak yeniden görmesi de sağlanacak.

BELİRSİZLİKLER EN AZA İNDİRİLMELİ

- Kurun geldiği seviye yeni yatırımlar ve mevcutları korumak için ideal bir seviye mi?

Yurtdışı kaynaklı dalgalanmaların ülkemiz finansal piyasalarında 2018’deki gibi etki göstermemesi için belirsizliklerin en aza indirilmesi önem kazanıyor. Piyasaların güven ve şeffaflık sorununu her fırsatta kullandığını görüyoruz. Bu da Türkiye ekonomisini kırılgan hale getiriyor. İş dünyası ve ekonomiler belirsizlikleri sevmez.

Kurun yükselmesi TL’nin değer kaybetmesi veya kazanmasından çok, ekonomimizin bu riski doğru kanallar kullanarak yönetmesi gerekiyor. Riskinizi yönetemediğinizde, kur seviyelerindeki ritim yüksekliği artarsa beraberinde yatırımcı davranışlarında da bir çekince yaratacaktır.

YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)