BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaPara PiyasaMerkez, TL'ye kayıtsız kalmayacak----

Merkez, TL'ye kayıtsız kalmayacak

Merkez, TL'ye kayıtsız kalmayacak
09 Nisan 2013 - 14:35 www.finansgundem.com

Merkez Bankası Başkanı Başçı, "Türk Lirası'nın aşırı değerlenmesi veya değer kaybına karşı kayıtsız kalmayacağız" dedi

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Başçı, makroekonomik ve finansal istikrara yönelik risklerin sınırlanması amacıyla Türk Lirası'nın aşırı değerlenmesi veya değer kaybına karşı kayıtsız kalmayacaklarını belirterek, "Bu çerçevede reel efektif döviz kuru endekslerindeki gelişmeleri de yakından takip edecek ve gerektiğinde finansal istikrarı desteklemek amacına yönelik politikalar uygulayabileceğiz" diye konuştu,
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, 81. Olağan Genel Kurul Toplantısı'nda yaptığı konuşmada şunları söyledi:
"Geride bıraktığımız 2012 yılı dünya ekonomisinde çok önemli gelişmelerin yaşandığı bir yıl oldu. Avro bölgesi borç krizinin ikinci raundu bu yılın ilkyarısında yaşandı. Bu dönem zarfında özellikle İspanya ve İtalya gibi büyük ekonomilerin durumu Avrupa’daki endişelerin dünya çapına yayılmasına yol açtı. Avrupa Merkez Bankası’nın 2012 yılı ikinci yarısında aldığı kararlar ile para birliğine üye devletlere koşullu sınırsız likidite desteği açıklaması kaygıların bir ölçüde hafiflemesine yol açtı. Büyüme hızında beklentilerin gerisinde kalan ABD ekonomisinde ise Amerikan Merkez Bankası üçüncü parasal genişleme paketini yine2012 yılının sonlarına doğru açıkladı. Benzer şekilde Japonya Merkez Bankası da giderek artan bir ölçüde parasal genişleme programına devam etti.
Gelişmiş ülkelerde 2012 yılında kısa vadeli faiz oranları yüzde birin altındaki tarihi düşük değerlerini sürdürürken uzun vadeli faiz oranları da daha önce görülmemiş seviyelere indi. Daha önce benzeri görülmemiş düzeydeki bu parasal genişlemenin sebebi nedir, diye sorduğumuzda karşımıza iki cevap çıkıyor. Bunlardan birincisi giderek yavaşlayan ekonomik büyüme hızları, ikincisi ise artık maliye politikasında bir hareket alanı kalmamış olmasıdır.
Gelişmiş ülkelerin uyguladıkları sıra dışı parasal genişleme tedbirlerinin gelişmekte olan ülkeler üzerinde de önemli etkileri oldu. Bu etkileri kısaca ‘oynak sermaye akımları’ başlığı altında özetleyebiliriz. Gelişmekte olan ülkelerin hem daha güvenilir durumda olduklarının anlaşılması hem de bu ülkelerdeki Faiz oranlarının daha yüksek seviyelerde bulunması bu ülkelere gelen kısa vadeli sermaye akımlarının hem hacmini hem de oynaklığını artırdı. Oynak sermaye akımlarına bazı gelişmekte olan ülkeler önce sermaye kontrolü benzeri araçlarla karşı durmaya çalıştılar. Bu çabaların bazı sakıncaları vardı ve bunların tam olarak arzu edilen sonucu vermediği kısa zamanda anlaşıldı. Bu durumda geriye tek bir çare kalıyordu: Gelişmiş ülkelerdeki düşük faiz ortamına uyum sağlamak.
Sermayeyi çeken başlıca faktör olan riske göre düzeltilmiş faiz farkları 2012 yılının ikinci yarısından itibaren kademeli olarak aşağı çekilmeye başlandı.
Böylece gelişmekte olan ülkelerde de 2009 yılında önemli ölçüde düşürülmüş olan faiz oranları yeniden kademeli olarak aşağı çekilmeye başlandı.
Düşük faiz ortamının gelişmekte olan ülkeler için pek çok faydası bulunmaktadır. Bunları artan istihdam, artan tüketim talebi ve artan yatırım talebi olarak özetleyebiliriz.
Düşük faiz ortamının gelişmekte olan ülkeler için beraberinde getirdiği riskleri ise aşırıya kaçan ve bu yüzden istikrarsız seyreden özel kesim borçlanma eğilimi ile döviz kurlarında gözlenebilecek aşırı oynaklıklar olarak özetleyebiliriz. Bu iki oynaklık türünü ise kısaca finansal istikrarsızlık olarak adlandırabiliriz.
Gelişmekte olan ülkeler 2008 küresel krizini takip eden yıllarda bir yandan faiz oranlarını kademeli olarak aşağı çekerken diğer yandan makro-ihtiyati politika çerçevelerini güçlendirerek finansal istikrara ilişkin riskleri yönetmeye çalıştılar. Ülkemizin de öncülük ettiği bu yaklaşım artık gelişmekte olan ülkeler için bir küresel standart haline gelmektedir.
Bu yaklaşıma ‘düşük faiz, dengeli büyüme’ adını veriyoruz. Dengeli büyüme, iç dengeyi (yani fiyat istikrarını), dış dengeyi (yani ödemeler dengesini) ve finansal istikrarı birlikte gözeterek büyüme anlamına gelmektedir.
Konuşmama fiyat istikrarı alanında aldığımız sonuçlarla devam edeceğim. Bildiğiniz gibi, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın temel amacı fiyat istikrarını sağlamaktır. Banka, fiyat istikrarını sağlama amacı ile çelişmemek kaydıyla Hükümetin büyüme ve istihdam politikalarını destekler. Bu açıdan neredeyiz diye baktığımızda 2012 yılında Tüketici Fiyat Endeksi enflasyonu son 44 yılın en düşük yılsonu değeri olan 6,2 seviyesinde gerçekleşti.
Bu yıl yüzde 5 olan hedefimize daha yakın bir gerçekleşme bekliyoruz. Önümüzdeki 3 yıl boyunca enflasyonun yüzde 5’lik hedefe olabildiğince yakın seyretmesini amaçlıyor ve böylece fiyat istikrarına bir adım daha yaklaşacağımızı düşünüyoruz.
Geçen yıl Aralık ayında 2013 yılına ait belirsizlik aralığını yüzde 5’lik hedef etrafında 2 yüzdelik puan olarak koruduğumuzu ilan ettik. Bu aralık bazı ülkelerde daha düşük olabilir. Bizde ise bu parametreyi belirleyen iki tane önemli oynaklık unsuru var. Bir tanesi işlenmemiş gıda ve enerji fiyatlarındaki oynaklık, diğeri ise döviz kurlarındaki ve kredi büyüme hızındaki oynaklık. Geçmiş yıllardaki enflasyon hedefindeki sapmalara bakarsanız, önemli bir kısmının döviz kurundaki aşırı hareketlerden kaynaklandığını görürsünüz. 1 yıl içinde yüzde 20’nin üzerinde bir değer kaybı olduğunda, yüzde 15 mertebesinde bir geçişkenlikten dolayı enflasyona 3 puanlık bir sapma gelebiliyor. Bu oldukça önemli bir sapma. Merkez Bankası döviz kurundaki bu oynaklığı azalttıkça fiyat istikrarı açısından da önemli bir mesafe almış olacaktır.
Dolayısıyla biz hem fiyat istikrarı hem de finansal istikrar açılarından iki tür oynaklığı mercek altına alıyoruz. Bunlar kredi büyüme hızındaki oynaklık ve reel döviz kurundaki oynaklıktır. Her ikisindeki oynaklık, enflasyonda da oynaklığa yol açmaktadır, bu yüzden bunlardaki oynaklığı azaltmak, fiyat istikrarına önemli ölçüde katkı sağlamaktadır.
Merkez Bankası’nın temel görevlerinden biri de finansal sistemde istikrarı sağlayacak ve para ve döviz piyasaları ile ilgili düzenleyici tedbirleri almaktır. Finansal istikrardan tek başına sorumlu bir kuruluş değil Merkez Bankamız, ama önemli kuruluşlardan bir tanesi. Aşırı dalgalanmalardan uzak bir sistemde finansal istikrar var demektir. Dolayısıyla kredi artışlarında aşırı oynaklık finansal istikrara da zarar veriyor. Önce çok hızlı bir kredi büyümesi, arkasından çok yavaş bir kredi büyümesi istemiyoruz. Benzer şekilde reel efektif döviz kurlarında aşırı oynaklık istemiyoruz. Çünkü döviz kurlarındaki ani hareketler reel sektörü de etkiliyor, fiyatlamaları etkiliyor ayrıca aşırı değerli zamanlarda dış dengeye, aşırı değersiz zamanlarda enflasyona zarar veriyor. Yansıda görüldüğü gibi kredi hızındaki artış ile cari açık arasında güçlü bir ilişki var. Kredi hızı cari açığı bir miktar öncülüyor. Lehman krizi öncesi bu oran yüksekti ve krizle birlikte piyasa bir düzeltme yaptı. Sert bir şekilde yavaşlama oldu. TL ise bu dönemde aşırı değerliydi çünkü reel efektif kur endeksi 130’a gelmişti ve bu aşırı değerlenmeyi gösteriyordu. Aynı dönemde petrol fiyatları da yüksekti. Biz petrol ithal eden bir ülke olduğumuz için bu dönemde TL’nin değerli olması beklenmez. TL’nin zaman zaman aşırı değerli olmasının nedeni kısa vadeli sermaye akımlarıdır.
Peki, kısa vadeli sermaye akımlarına karşı ne yapılabilir? Bütün ülkeler, bütün dünya buna çözüm arıyor. “Buna karşı kayıtsız mı kalalım, yoksa bir şeyler mi yapalım?” sorusu soruluyor. Giderek “buna karşı tedbir alalım” yaklaşımı kabul görmeye başlıyor. Kısa vadeli sermaye akımları kredilerde ve döviz kurlarında aşırı oynaklığa neden olarak hem fiyat istikrarını hem de finansal istikrarı bozucu yönde etki yapabilmektedir. Buna karşı biz ne yapıyoruz? Birden fazla politika aracı kullanarak buna karşı tedbirler aldık ve alıyoruz.
Bu sayede önemli bir dış dengesizlik göstergesi olan cari işlemler açığı 2011 sonunda GSYİH’nin yüzde 10’undan 2012 yılı sonunda yüzde 6’nın da altına kadar gerilemiş bulunmaktadır.
Aşırı borçlanmaya ilişkin Maliye Bakanlığımız ve BDDK ile eşgüdüm içinde aldığımız tedbirlerin ve Avro bölgesinden gelen talep zayıflamasının etkisi ile 2012 yılında GSYİH büyümesi önemli ölçüde yavaşlamıştır. Burada önemle altını çizmek isterim ki 2012 yılında sağlanan bu dengelenme sayesinde cari açığa ilişkin riskler önemli ölçüde azaltılmış ve 2013-2015 dönemi için daha hızlı ve daha sürdürülebilir bir büyümenin başlangıç koşulları hazırlanmıştır.
Konuşma metnimin bundan sonraki kısmı geliştirdiğimiz yeni politika yaklaşımını ve kullanmaya başladığımız yeni politika araçlarını özetlemektedir. Saygıdeğer Konuklar,
Geçtiğimiz yıl içinde Merkez Bankamızın izlediği para politikası temelini, küresel kriz sonrası oluşan konjonktüre uygun olarak 2010 sonlarından itibaren aşamalı olarak tasarlanan yeni politika yaklaşımından almaktadır. Küresel kriz sonrasında, gelişmiş ülkeler eş zamanlı biçimde genişlemeci para politikaları ve gevşek maliye politikaları uygulamışlardır. Bu politikalar küresel ölçekte likidite artışına neden olmuş söz konusu likidite bolluğu ise küresel finansal piyasalarda risk iştahını ve sermaye hareketlerini artırıcı bir etki yaratmıştır.
Öte yandan, küresel iktisadi faaliyetteki toparlanma, krizin başlangıcı üzerinden dört yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen halen istenilen düzeyde değildir. Gerek Amerika Birleşik Devletleri gerek Euro bölgesinde bilanço düzeltme süreci beklenenden uzun sürmüştür. Uygulanan maliye politikalarının büyümeyi destekleyici kapasitesi sınırlı kalmıştır. Süregelen bu belirsizlik ortamı büyüme görünümünü olumsuz yönde etkilemiş ve sermaye hareketlerinde yüksek oranda oynaklık görülmüştür. Gelişmekte olan ülkeler makro-finansal istikrarı tehdit edici boyuta ulaşabilecek bu gelişmeler karşısında şoklara karşı daha hızlı tepki verebilecek esnek bir para politikası yaklaşımına ihtiyaç duymuşlardır. 23. Gelişmiş ülkelerdeki aşırı genişlemeci para politikaları sonucu artan küresel likidite gelişmekte olan ülkelerin finansal sistemlerinde risklerin birikmesine neden olmaktadır. Diğer bir ifadeyle, sermaye akımlarındaki oynaklığın küresel ölçekte artması, bu akımların alıcısı konumundaki ekonomileri krediler ve döviz kurundaki dalgalanmalar yoluyla etkilemektedir.
Öncelikle kredi kanalını incelediğimizde, firma bilançolarının, sermaye girişlerinin artması ile birlikte değerlenme eğilimine giren döviz kurundan olumlu etkilendiğini görmekteyiz. Bu olumlu etki, finansal aracılık kesiminin risk iştahını artırarak kredilerin hızlı bir biçimde artmasına neden olabilmektedir. Kredilerde aşırı bir artış ise gerek kredi kalitesinde düşüş riskinin artması gerekse iç talebin toplam gelirden daha hızlı büyümesine yol açması nedeniyle sistemik risklerin belirginleşmesine neden olabilmektedir. Dolayısıyla, aşırı kredi büyümesi iktisat yazınınca finansal krizleri öncüleyen bir değişken olarak önerilmektedir.
Benzer şekilde, aşırı değerli bir döviz kuru dışa açık bir ekonomide başta bilanço kanalı olmak üzere birçok kanaldan sistemik riski artırarak ve kaynak dağılımını bozarak makro-finansal istikrara olumsuz etki yapabilmektedir. Bu gelişmeler ışığında, gelişmekte olan ülkelerin yeni para politikası tasarımlarında, sermaye akımlarındaki oynaklığın azaltılması önem arz etmektedir. Bu çerçevede kredilerdeki büyüme ve döviz kuru gelişmelerinin yakından takip edilmesi gerekmektedir.
Belirsizliğin yüksek olduğu bu iktisadi konjonktür, merkez bankalarının fiyat istikrarı kadar finansal istikrara da önem vermesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, bankamız yeni para politikası tasarımını, 2006 yılından itibaren uygulanan enflasyon hedeflemesi stratejisinin fiyat istikrarından ödün vermeden finansal istikrarı da içine alacak şekilde yeniden düzenlendiği bir çerçevede oluşturmuştur."
 
YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)