BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaGündemMerkel sonrası Almanya nasıl şekillenecek----

Merkel sonrası Almanya nasıl şekillenecek

Merkel sonrası Almanya nasıl şekillenecek
25 Eylül 2021 - 10:04 www.finansgundem.com

Avrupa Birliği'nin (AB) en büyük ekonomisi Almanya'da 26 Eylül'de yapılacak genel seçimlerle Angela Merkel'in 16 yıllık başbakanlığı sona erecek. Genel seçim gündeminde neler var, ülkedeki Türkiye kökenliler seçimle ilgili ne düşünüyor?

Yeni dönemi şekillendirecek yeni isimler kim ve vaatleri ne; ülkede seçim sistemi nasıl işliyor; Merkel arkasında nasıl bir miras bıraktı; genel seçim gündeminde neler var, ülkedeki Türkiye kökenliler seçimle ilgili ne düşünüyor?

Almanya'nın yeni dönemini şekillendirecek kritik seçimlerle ilgili işte bilmeniz gereken 5 haber...

1-Almanya'da seçim sistemi nasıl işliyor?

26 Eylül Pazar günü Almanya yeni parlamentosunu seçecek. Ülkede 'karışık üyeli nispi temsil sistemi' uygulanıyor.

60 milyondan fazla insan oy kullanma hakkına sahip ve herkesin iki oyu var.

İlk oy, seçmenlerin seçim bölgesinden olan bir aday için ve her parti o bölgede bir kişiyi aday gösterebiliyor. En çok oyu alan kişi doğrudan yetkiyi alıyor ve Federal Meclis'e giriyor.

Bu oylama 299 Milletvekili ile sonuçlanıyor ve böylece her seçim bölgesi Federal Meclis'te temsil edilmiş oluyor.

İkinci oy ise bir siyasi parti için. Mecliste çoğunluğa bu oylama ile ulaşıldığı için ilk oylamadan daha önemli sayılıyor

Seçimlerde durum ne ve nasıl işliyor?

Seçimde 40 parti yarışıyor. Bir partinin meclise girebilmesi için oyların en az yüzde 5'ine ihtiyacı var, aksi takdirde oylarını kaybediyor.

Federal Meclis'te en az 598 milletvekili sandalyesi var. Bu nedenle parti payı ikinci oylama ile belirleniyor. Bir parti oyların yüzde 30'unu alırsa, sandalyelerin de en az yüzde 30'unu alıyor.

Koltuk dağılımına gelince; önce kendi seçmenleri tarafından doğrudan seçilen bölgesel adaylar, ardından ulusal listelerdeki adaylar yerlerini alıyor. Ancak, sandalye dağılımı ikinci oyların oranıyla uyuşmuyorsa, oran doğru hale gelene kadar 'ayarlama sandalyeleri' bulunuyor.

Bu nedenle sonuçta, Federal Meclis'te hemen hemen her zaman 598 sandalyeden daha fazla parlamento üyesi bulunuyor. Örneğin 2017 yılındaki seçimlerde 709 milletvekili vardı. Bu seçimde daha da fazla olması bekleniyor.

Seçmenler ile partileri eşleştiren uygulama popüler oldu

Alman seçmenlerin kendilerini en çok temsil eden partiye karar vermelerine yardımcı olmak için, Federal Yurttaşlık Eğitimi Ajansı'ndan Daniel Kraft Euronews'a, oy verme kararına yardımcı olan dijital uygulama 'Wahl-O-Mat' hakkında bilgi verdi:

Nasıl çalışıyor?

'Wahl-O-Mat' kişinin kendi siyasi pozisyonunu Alman siyasi partilerinin pozisyonlarıyla karşılaştırıyor.

Seçime katılan 40 partiden toplam 38'i 'Wahl-O-Mat'ta yer alıyor. Kraft, "Bu çevrimiçi uygulamayı kullandığınızda kendinizi partilerin konumları ve bakış açılarıyla sürekli karşılaştırmaya devam edebiliyorsunuz ve sonunda size hangi tarafın görüşünüze en yakın olduğu söyleniyor" diye açıklıyor.

Ne kadar popüler?

Kraft, "Wahl-O-Mat"ın hızla popüler bir uygulama haline geldiğini söylüyor. 2017'deki son Alman federal seçimlerinde, tüm uygun seçmenlerin yaklaşık dörtte biri, yani 15.7 milyon kişi tarafından kullanıldığı aktarılıyor.

Kraft, "Wahl-O-Mat gibi bir bilgi hizmetinin bu kadar popüler olması harika. Bu gösteriyor ki, siyasete şakacı bir yaklaşımla yaklaşırsanız, birdenbire parti programlarının bile heyecan verici ve okumaya değer olduğunu gösteriyor" diyor.

Alman Federal Meclisi'nin yapısı ve tarihi

Alman Federal Meclisi (Deutscher Bundestag), Almanya'nın yasama organı.

II. Dünya Savaşından sonra kuruldu ve esas olarak Batı Almanya Federal Cumhuriyeti'nin Parlamentosu.

İlk olarak Bonn şehrinde faaliyete geçti ve her iki Almanya'nın 1990'da tekrar birleşmesine kadar da burada faaliyet gösterdi.

1990'da parlamento alınan oy birliği kararı ile başkenti Bonn'dan Berlin'e taşıdı. Bugün Berlin'de eski Reichstag (II. Dünya Savaşı'nda ağır hasar görmüş Alman İmparatorluğu Parlamentosu) binasının temelden onarımı ile buraya taşındı.

Parlamentonun yasama dönemi toplam 4 yıl.

Hristiyan Demokrat Birliği'nin (CDU) adayı Armin Laschet (sağda), Yeşiller adayı Annalena Baerbock ve Sosyal Demokrat Parti'nin (SPD) lideri Olaf Scholz (sağda)

2-Almanya'da şansölye adayları kimler ve vaatleri neler?

Almanya'da Angela Merkel döneminin sonuna gelirken, 26 Eylül'deki federal seçimlere az bir süre kala yeni şansölye adaylarına ve partilerin vaatlerine sizler için göz attık.

Merkel'in halefi Armin Laschet

Merkel'in partisi olan muhafazakar Hristiyan Demokrat Birliği'nin (CDU) adayı Armin Laschet, kendisini Merkel'in doğal halefi olarak gösteriyor. İnsanları birleştirme yeteneğiyle sıklıkla övülen Laschet, Merkel'in Avrupa yanlısı görüşlerini paylaşıyor.

Almanya'nın en kalabalık eyaleti olan Kuzey Ren-Vestfalya'nın lideri 60 yaşındaki Laschet, detaylı olmayan ama güven verici bir manifesto ortaya koyarak Merkel'in seçim kampanyalarındaki risk almaktan kaçınma stratejisini uyguluyor.

"Gaf yapmaya meyilli"

Bunun bir başka nedeni de CDU adayının gaf yapmaya meyilli olması. Bu bakımdan talihsiz bir üne sahip. Ancak aynı zamanda yediği darbelerden sağ kurtulma konusundaki yeteneğiyle de tanınıyor.

Laschet, 2015'te Suriye ve Afganistan'dan kaçan yüz binlerce kişiye izin verme kararının ardından Merkel'in ender destekçilerinden biriydi, ancak o zamandan beri pandeminin ele alınması konusundaki farklılıklar nedeniyle ilişkileri soğudu.

0 yıl önce bölge bakanı olarak entegrasyonist politikaları ona CDU saflarında "Türk Armin" lakabını kazandırmıştı. Daha sonra, göçmenlere verdiği destek ve Yeşiller'e sempati duyması ona "Hoş Bay Laschet" ismini kazandırdı.
Laschet, Almanya'nın Belçika ve Hollanda sınırlarına yakın en batıdaki şehri olan Aachen'de büyüdü ve hala da bu şehirde yaşıyor. Dindar bir Katolik olan Laschet eşiyle bir gençlik kilisesi korosunda tanıştı ve hukuk okuduktan sonra önce gazetecilik yapıp ardından siyasete atıldı.

Geçen ocak ayında da CDU başkanlığını kazandıktan üç ay sonra, CDU'nun Bavyera'daki kardeş partisi CSU'nun popüler başkanı Markus Söder'in merkez sağ adayı olma mücadelesinden zaferle çıkmıştı.

Seller sonrası imaj kaybı

Temmuz ayında batı Almanya'da, 50'si kendi bölgesinde olmak üzere en az 190 kişinin ölümüne neden olan sel, Laschet'in kriz yönetme becerisini ciddi şekilde test etti.

Bir gazetecinin iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik önlemler konusundaki sorusuna küçümseyici bir yanıt verdiği için sosyal medyada eleştiri yağmuruna tutulan Laschet, Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier kurbanları anarken, arka planda güldüğü bir fotoğraf da ortaya çıkınca imajı oldukça zarar gördü.

Olaf Scholz anketlerde öne geçti

Ağustos ayı başlarında yapılan bir INSA anketinde Sosyal Demokrat Parti'nin (SPD) lideri sosyal demokrat Olaf Scholz yüzde 27 ile hem Laschet'i (yüzde 14) hem de Yeşillerin adayı Annalena Baerbock'u (yüzde 13) açık ara farkla geride bıraktı.

Bununla birlikte, ankete katılanların üçte birinden fazlasının bu üç isimden hiçbirini istemediğini belirtmesi ise anketin en dikkat çekici sonucu oldu.

SPD partisi de 16 yıldır ilk kez anketlerde Merkel'in CDU'sunun önüne geçti.

Avrupa'nın en eski partilerinden biri olan SPD'ye 17 yaşında uzun saçlı bir öğrenciyken katılan Scholz için bu durum şimdiden bir zafer görüntüsü çiziyor.

Almanya'da anketlerde merkez sol parti SPD 15 yıl sonra merkez sağ ittifakı CDU/CSU'nun önüne geçti

"Duygusallıktan yoksun Scholzomat"

Bir dönem Hamburg'un belediye başkanlığını da yapmış olan Scholz, "duygusuz ve monoton" konuşmaları nedeniyle ülkede sık sık alay konusu oluyor ve bu nedenle kendisine "Scholzomat" lakabı takılmış. Meslektaşlarının aktardığına göre "duygusallık onun işi değil". Seçimler sonrası koalisyon kartları kendi lehinde dağıtılırsa şansölye koltuğuna oturabilir.

Bir dönem çalışma bakanlığı da yapmış olan Scholz'un kampanya sloganı #ausrespekt (saygıdan ötürü). Bu tema altında sosyal konut yardımları ve asgari ücretin artırılması gibi vaatleri destek görüyor.

Scholz, 2018'de ekonomik açıdan muhafazakar Wolfgang Schaüble'nin maliye bakanı olarak yerini aldığından beri, selefinin sert, üsten bakan tonundan uzak durdu. Ancak aynı zamanda Schaüble'nin oturttuğu titiz disipline zarar vermemeye de özen gösteriyor.

Geleneksel olarak sol partilerden politikacılar tarafından benimsenen tutumlar, Almanya tabanınnda her zaman olumlu karşılanmıyor. Örneğin işgücü piyasasının liberalleşmesi ve bütçe kemer sıkma politikalarının yoğun taraftar bulması soldaki birçok kişiyi şaşırtıyor.

"Yalnız savaşçı"

Bununla birlikte Scholz, maliye bakanı olduğu dönemde, Alman finansal hizmet sağlayıcısı Wirecard yolsuzluk skandalı sırasında ayakta uyutulduğu eleştirilerine maruz kaldı.

Die WELT gazetesi, Scholz'u "Arkasında vatandaşları olan, ancak geriye dönüp baktığında partisi olmayan yalnız bir savaşçı" olarak nitelendiriyor.

Baerbock güçlü mücadele vermeyi hedefliyor

"Bu seçimlerde tehlikede olan çok şey var. Geleceğimiz tehlikede ve gelecek kendi kendine olmaz, inşa edilmelidir" diyen Yeşiller adayı Annalena Baerbock'un ağustos ayının başlarında seçim kollarına yaptığı çağrı, BM iklim uzmanlarının küresel ısınmanın hızlanması konusunda en endişe verici raporunu yayınladığı gün geldi.

Partisinin yönetmeye "hazır" olduğunu ilan ederken, temmuz ayındaki yıkıcı seller de Baerbock ve partisinin söylemlerini iyice kamuoyu gündemine ve siyasetin merkezine taşıdı.

Baerbock'un şansölyelik adaylığı nisan ayındaki anketlerde kısa bir süreliğine gerçek bir olasılık gibi göründü.

Almanya'da "yeni bir başlangıcı" temsil ettiğini söyleyen 40 yaşındaki dinamik isim, Merkel'in 16 yıllık muhafazakar yönetiminin ardından değişimi ve yenilenmeyi temsil ettiğini belirtiyor. Ancak Baerbock'un güvenilirliği, hakkındaki intihal ve abartılmış özgeçmiş suçlamalarıyla darbe almış durumda.

Sığınmacılara olumlu yaklaşıyor

Mültecilere açık kapı politikası olan Baerbock'un sığınma programı CDU-CSU grubunun önde gelenleri tarafından "Sosyal-refah devletimiz açısından bir bomba kadar yıkıcı" olarak nitelendiriyor.

Hannover yakınlarında büyüyen Baerbock, yetiştirilme tarzını politik olarak tanımlıyor. Ailesi onu nükleer karşıtı protestolara götürmüş. Sportif bir genç olan Baebock, önceleri bir savaş muhabiri olmak istemiş ancak yirmili yaşlarında Brüksel'de staj yaparak siyaset kariyerine adım atmış.

Tutkulu bir Avrupalı

Kendisini "tutkulu bir Avrupalı" olarak tanımlayan Baerbock 2018'de Robert Habeck ile Yeşiller'in eş başkanlığına seçilmişti.

Partinin ana teması açık: Bir sonraki federal hükümet, Paris iklim anlaşmasının taleplerini karşılamak için bir öncekinden daha ileri gitmeli ve iklim korumasını tüm politika alanlarında bir ölçüt haline getirmeli deniyor.

Baerbock ayrıca çocukların ve sığınmacıların haklarını geliştirmek ve düşük ücretlilerin vergi yükünü hafifletmek için çeşitli politikalara sahip.

Anne ve feminist olan ilk şansölye olacak

Baerbock seçimi kazanırsa, ilk Yeşil Şansölye, göreve gelen ilk anne ve kendisini açıkça feminist olarak adlandıran ilk Alman hükümet başkanı olacak. Yeni Zelandalı Jacinda Ardern ve Finlandiyalı Sanna Marin gibi o da iki küçük çocuk annesi.

3-Almanya'da genel seçim gündemi: Konut krizi ve artan kira fiyatları

Berlin'de 3,7 milyon sakininin yüzde 80'inden fazlası evini kiraya veriyor. Son yıllarda şehrin yatırımcıları cezbetmesi, yapısal konut eksikliği ve son on yılda yaklaşık 350 bin kişinin kente göç etmesi kira fiyatlarını hızla artırdı.

Berlin'deki göstericilerin taleplerinden bazılarını, ülke çapında kiraların dondurulması ve yeni sosyal ve uygun fiyatlı konutların inşasını içeriyor.

Berlin yerel yönetimi geçen yıl "Mietendeckel" veya kira üst sınırı ile kiraları beş yıllığına dondurmaya çalıştı. Ancak Almanya anayasa mahkemesi nisan ayında, kira düzenlemesinin bölgesel devletin değil federal hükümetin elinde olduğunu söyleyerek anayasayı ihlal ettiğine karar verdi.

Berlin Kiracılar derneği, zengin ve fakir arasındaki büyüyen uçurumun konut piyasasında daha da kötüleştiğini söylüyor:

"Sorun şu ki, ortalamanın altında gelire sahip haneler, yüzde 50 veya daha fazla konut maliyeti yükünü taşıyor.
Berlin'de kiralar şu anda prefabrike daireler için metrekare başına 5,30 euro ile savaş öncesi yenilenmiş binalar ve lüks yeni yapılar için metrekare başına en az 13 euro arasında değişiyor.
Berlin'in konut krizinin en büyük sebeplerinden biri ise 2000'li yılların başında devlete ait binlerce dairenin kurumsal ev sahiplerine satılması.
26 Eylül'de Berlinliler, şu anda büyük emlak şirketlerine ait olan 240 binden fazla evin olası kamulaştırılmasına ilişkin çekişmeli bir referandumda da oy kullanacak.

Yasal olarak bağlayıcı olmasa da umut, Berlin'e siyasi baskı yapmak. Bu arada, yeni evler inşa edilmeye devam ediyor.

Bazıları da üzerinde yaşadıkları araziyi pahalı apartmanlar inşa etmek için satın alan yatırımcıların planlarından endişe duyuyor.

Şimdilik, bina planları durma noktasına geldi. Ancak bölge sakinleri bundan sonra kimin deneyeceği konusunda endişeli.

Konut eksikliği ve artan kiralar başkentin ötesindeki Alman şehirlerini de etkiliyor. Uygun fiyatlı bir konutun garantisi, seçim günü sandık başına giden birçok seçmenin aklında olacak.

4-16 yıl sonra görevini bırakan Almanya Başbakanı Angela Merkel kimdir?

Almanya'nın 'ebedi şansölyesi' olarak anılan Angela Merkel, 16 yıldır sürdürdüğü başbakanlık görevini kendi isteğiyle bırakıyor. Dünyanın en büyük dördüncü ekonomisi olan Almanya'ya direkt, dünyanın en büyük ekonomik birliği olan Avrupa Birliği'ne (AB) dolaylı olarak uzun yıllar liderlik etti.

Birlik içinde onun istemediği neredeyse hiçbir düzenleme yapılamadı, zora düşen ülkeler, bankalar, firmalar çareyi onda aradı. ABD, Rusya ve Çin başta olmak üzere herhangi bir konuda AB ile görüşmek, müzakere etmek veya anlaşmalar yapmak isteyen aktörler önce onunla görüştü.

Kıtasındaki ülkelerin liderleri arasında en uzun süre görevde kalmayı başaranlardan biri oldu ve aldığı kararlarla bu ülkelerde yaşayan insanların hayatlarına kendi siyasetçilerinden bile daha fazla etkisi oldu.

İsmi istikrar ile özdeşleşti. Çoğu için öngörülebilirlik, sağduyu, uzlaşma, soğukkanlılık, ciddiyet, mütevazılık, ağırbaşlılık anlamına gelirken kimileri için hantallık, kemer sıkma, duygusuzluk, içtensizlik ve statükoculuk anlamına geldi.

Peki modern Avrupa'ya şeklini veren Angela Merkel'i hangi unsurlar şekillendirdi? Merkel Almanya'yı, Avrupa'yı ve dünyayı nasıl etkiledi? Bu noktaya nasıl geldi?
Siyasi kariyerine veda eden Alman Şansölyesi hakkında hala pek çok merak edilen ve bilinmeyen var.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında doğan ilk şansölye

Kamuya açık konuşmalarını veya gazetecilerle olan röportajlarını daima Almanca yapan Merkel aslında iyi seviyede İngilizce ve Rusça konuşabiliyor. Opera hayranı ve analitik düşünme kabiliyeti yüksek bu kadın siyasetçi soğuk savaş sırasında Temmuz 1954'te Angela Dorothea Kasner ismiyle Hamburg'da dünyaya geldi. Merkel bu sebeple İkinci Dünya Savaşı sonrasında doğan ilk Alman Şansölye olarak da kayda geçti.
Merkel'in doğumundan birkaç hafta sonra o dönem Doğu Almanya olarak adlandırılan bölgede Berlin'in 20 km dışında bulunan küçük Templin kasabasına yerleştiler. O günlerde toplumu ikiye ayıracak bir duvar örüleceğini ve yerleştikleri küçük kasabaya hapsolacaklarını bilmiyorlardı elbette. Merkel 18 yaşına kadar burada yaşadı.

Kişisel tutkuları ve inançları

Merkel'in pek varlıklı olmayan mütevazı ailesinde babası bir Lüteriyen papazı, annesi ise bir öğretmendi. Merkel her ne kadar bu yarı-izole kasabada babasının öğretileri ve yaşam tarzı ile yoğrulmuş bir gençlik geçirse de siyasi hayatı boyunca dini görüşlerini kendine saklamayı ve bu konuda başkalarına baskıcı veya buyurgan tavırlar içerisine girmemeyi tercih etti.

Dindar bir aile ortamı kadar soğuk savaşın korkusu ve paranoyası ile geçen bu gençlik yıllarında Merkel tutumlu olmayı, sorumluluğu, en kötüyü düşünüp ona göre plan yapmayı öğrendi. 13 Ağustos 1961'in gece yarısı Doğu Alman askerleri Berlin'i ikiye ayıran ilk tel örgüleri çekince Merkel de ailesi ile birlikte o tarafta kalan yüz binlerce kişiden biri oldu.

Birkaç gün içerisinde tel örgüler beton bloklarla değiştirildi ve sonradan soğuk savaşın simgesi haline gelen meşhur Berlin duvarı hiç yıkılmayacakmış gibi yükselerek ülkenin ve Merkel'in kaderini şekillendirdi. Merkel pek çok röportajında o günlerde kasabasında yaşanan şoku anlatırken kendisi için de bunların 'ilk siyasi hatıralar' olduğunu kaydediyor.

Hayatına sosyalist bir diktatörlük içinde devam eden Merkel, dönemin gizli polisleri olan Stasi (Ministerium für Staatssicherheit) nedeniyle genç yaşından itibaren dini inançlarını, dünya görüşlerini, hislerini ve tutkularını açık etmemeyi ve her koşulda poker suratlı olmayı bilmek zorunda kaldı. Bu makine gibi sürekli hesaplayan, az-öz konuşan ve hissiz görünen hali daha sonra ileride kendisine pek çok defa eleştiri olarak yöneltilse de Merkel'i Merkel yapan ve uzun vadede ona kazandıran özelliklerden biri olduğu zamanla anlaşıldı.

Gururlu bir komünizm geçmişi

Merkel'in babası sosyalizmin temel argümanlarına ve değerlerine katılan ancak devletin uyguladığı şekline karşı çıkan biriydi ve kamusal alanda yapılamayan politik tartışmalar aile içinde pek çok akşam yemeğinin konusu oluyordu.

Din görevlilerinin çocuklarına karşı negatif ayrımcılık yapıldığını bilen aile, geleceğini düşünerek Merkel'i Komünist Gençlik Organizasyonu'na katılması için teşvik etti.

Yeni ama temkinli bir başlangıç

Mart 1985'te Michael Gorbaçov'un Sovyetler Birliği'nin başına geçerek yapısal reform ve ekonomiyi yeniden yapılandırma politikalarını ilan etmesi sonucu Merkel'i ve onun neslini Doğu Almanya'da tutan zincirler de gevşemeye başladı. Duvar hemen yıkılmadıysa da Doğu Berlin'de küçük politik gruplar seslerini yükseltme şansı buldu ve sayıları hızla arttı.

9 Kasım 1989'da dönemin komünist parti sözcüsü 'seyahat sınırlamaları' ile ilgili Moskova'dan gelen bir emri yanlış anlayarak Doğu Berlinlilerin herhangi bir izne gerek olmadan sadece belgelerini göstererek öbür taraf geçebileceklerini duyurdu. O akşam on binlerce kişi duvara ve geçiş noktasına akın etti ve duvarın yıkılmasıyla sonuçlanan olaylar gelişti. Ne var ki, Merkel o gece oraya gidenlerden biri değildi. Olayların heyecanıyla hata yapmak istemeyen Merkel, her Perşembe günü olduğu gibi tüm soğukkanlılığı ile arkadaşlarını önce saunaya ardından bir bara bira içmeye çağırdı ve gelişmeleri uzaktan takip etti.

Siyasetin son derece önemli bir kulvar haline geldiğini gören Merkel o yıllarda kendini yeniden inşa etmeye karar verdi ve ilk yaptığı şeylerden biri gidip bir siyasi partiye üye olmak oldu. Günter Nooke'nin kurduğu ve merkez-sağ aktivistlerden oluşan 'Demokratik Uyanış' partisine üye kaydını yaptıran Merkel, ilk gün gittiği parti ofisinde Batı Almanya Hükümeti tarafından tahsis edilen yeni bilgisayarları ve iletişim aletlerini gördü. "Bunların kurulmasında, kullanımında ve bakımında yardımcı olabilirim" diyerek ilk görevine bu şekilde başladı.

Doğru yerde doğru zamanda

İletişim aygıtlarını kullanabilen Merkel'in parti sözcüsü pozisyonuna gelmesi uzun sürmedi. Daha oturmuş ve geniş tabanlı desteğe sahip partilerin başlattığı 'Birleşmiş Almanya' kampanyası içinde yer alan Demokratik Uyanış partisi ve onun sözcüsü Merkel doğru zamanda doğru yerde olarak bu kampanyayı başlatan hukukçu Lothar de Maizière'in 1990 yılında iki sözcüsünden biri haline geldi.

Böylece Merkel 'Almanya Müteffikliği' hareketinin sözcü yardımcısı oldu ve ilk kez seçim kampanyası çalışmaları tecrübesi elde etti. Merkez-sağ partileri ve hareketleri birleştiren bu oluşumda Merkel tarafsız ve objektif bir tutum sergileyerek 'moderatör' rolü üstlendi ve herkesi memnun edecek orta yollar bulmaya gayret etti. Bu yıllarda daima kendisini geri planda tutmaya özen gösteren Merkel, herkes tarafından 'az konuşup çok iş yapan' ve yükseklerde gözü olmayan biri olarak görüldü.

Düşük profil ile yüksek hedefler

Merkel yararlı ve düşük bir profil çizmesinin yanı sıra giyimi ve tarzı ile de halka ve tabana yakın olduğunu gösteren bir tutum sergilemeye devam etti. Gösterişli kıyafetlerden veya dramatik jest ve mimiklerden kaçındı.

Maiziere seçimleri kazanıp başbakan olunca Almanya'nın birleşmesine Avrupa'daki diğer güçler de müsade gösterdi ancak bir şartları vardı; Maastricht Anlaşması'nın imzalanması. Almanya'nın bu imzayı atması ile sadece Almanya değil Avrupa da siyasi bir birleşme yaşamış oldu ve Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) olarak bililnen organizasyon tek para birimine (Euro) geçişi de öngören günümüzün siyasi oluşumu Avrupa Birliği'ne dönüştü.

Birleşik Avrupa içerisinde birleşik Almanya olgusu Merkel'in siyasi geleceği yönlendiren ve motive eden motor gücü oldu. İki Almanya'nın birleşmesiyle siyasi ligde de seviye atlayan Merkel Batı Almanya'daki en büyük parti olan Hristiyan Demokratlar'a (CDU) katıldı ve o günlerde partinin çok az sayıdaki kadın yüzlerinden biri oldu. Erkek egemen muhafazakar bir partinin sosyalist geçmişli bir Doğu Almanyalı kadını parti saflarına taşıması o günlerde oldukça dikkat çekmiş ve Merkel ismi medyada çokça yankı bulmuştu.

Kohl'ün 'küçük kızı'

Almanya'nın birleşmesinin arkasındaki en önemli aktörlerden Şansölye Helmut Kohl partinin lideriydi ve son derece karizmatik bir siyasetçiydi. Seçimlerini kazanmasının ardından kabinesini oluşturan Kohl, birleşimin sembolü olarak bir Doğu Almanyalı'ya görev vermek istiyordu ancak bu kişinin aynı zamanda burnunu onun işlerine fazla sokmayacak sessiz sakin biri olmasını arzu ediyordu. Geri kalan herkesin erkek olduğu bir kabinede ayrıca bir de kadın olması önemliydi. Merkel bu noktada Kohl için mükemmel seçenekti.

Merkel bunu Kohl'den gelen bir telefonla öğrendi; 'Kadın, Gençlik ve Spordan Sorumlu Bakan' olacaktı. Merkel 2004 yılında bir Alman televizyon kanalına verdiği röportajda "Haberi öğrendiğimde çok şaşırdım, açıkçası bunu beklemiyordum" diyor. Kohl'un Merkel'den 'Küçük Kızım' diye bahsettiği ve Merkel'in de Kohl'ün siyasi görüşlerini güçlü şekilde benimsediği biliniyor.

Kısa süre sonra 1994'te Merkel'i Çevre Bakanı yapan Kohl, onun uzlaşmacı ve çözüm üretici tarafından yararlanmak istedi. Nükleer güvenlik ve doğal hayatın korunması gibi büyük tartışmaların yaşandığı alanlarda Merkel'e sorumluluk veren Kohl pişman olmadı. Merkel erkek siyasetçilerin hükmedici ve emredici didaktikj tarzlarından farklı bir tonda konulara yaklaştı ve meselelerin çözümü için bizzat nükleer tesislerin civarında yaşayan halkın görüşlerine başvurdu.

1998'de CDU'nun seçimi Sosyal Demokratlara kaybetmesi ile muhalefete kanadına geçen Kohl'ün kısa bir süre sonra 'bağış' adı altında gizli bir hesaba aktarılan parti fonlarını kendisi ve çevresindekiler için kullandığı ortaya çıktı. CDU tabanında tepkiler büyüdü ancak hiç kimse Kohl'e karşı bayrak açma cesareti gösteremedi. Tam tersine parti içerisinde skandalın üstü örtülmek istendi.

Durdurulamayan yükseliş ve istikrarın gücü

İşte tam bu noktada Angela Merkel beklenmeyeni yaparak Frankfurter Allgemeine gazetesinde Kohl'ün içinde bulunduğu durumu tasvip etmediğini belirten bir başyazı kaleme aldı ve resmen Kohl'ü istifaya çağırdı. Halkın farklı kanatlardan siyasetçilerin takdirini toplayan Merkel kısa süre içinde parti genel sekreteri seçildi ancak yine de acele etmeyerek Kohl'ün koltuğuna hemen talip olmadı.

Kendisinin henüz genç ve tecrübesiz olduğunu bilen Merkel bundan daha önemlisi o dönem iktidarda bulunan Sosyalist Demokratların lideri Gerhard Schröder'in zamanının dolmadığını ve Schröder'in söylemlerinin hala toplumda karşılık bulduğunu görüyordu. Bir başka partilinin liderlik girişimine sessizce destek verdi ve o da 2002 seçimlerinde Schröder karşısında yenilgiye uğrayınca Merkel sahneye çıkarak CDU'nun liderliğini aldı.

Eylül 2005 seçimlerinde yalnızca yüzde 1 farkla Schröder'i geçen Merkel büyük koalisyon hükümeti kurarak Almanya'nın ilk kadın şansölyesi oldu. Merkel şansöyle seçildiği gün bir konuşma yaparak yıkılan duvara atıfta bulundu ve şunları söyledi:

"Berlin'deki duvar yıkıldığında bu bana inanılmaz fırsatlar ve yeni bir başlangıç sunmuştu. Ben de şimdi bu ülkenin tüm vatandaşlarına benzer fırsatları sunarak ülkeme borcumu ödemek istiyorum."

O günden bu yana sıkı bir serbest piyasa taraftarı ve özgürlükçü olarak nam salan Merkel aynı zamanda sendikal hakların büyük bir savunucusu ve iş verenler ile çalışanların eşit olarak görüldüğü bir sosyal düzenin kurulumunda büyük rol oynamış biri. Eğitim ve sağlık hizmetlerinin büyük oranda ücretsiz olduğu Almanya bugün Avrupa'nın en büyük sosyal refah toplumlarından biri konumunda ve bu özelliği ile de büyük oranda göç çekiyor. Bu durumun uzun vadede Merkel'in kariyerine yaradığı söylenemez ancak göçmen karşıtı siyaset ve yükselen aşırı sağ gibi unsurlar sadece Almanya değil tüm kıtada etkisini gösteriyor.

Fikir ve yön değiştirebilme

Bununla birlikte belli konularda uzun süre sahip olduğu görüşleri yeni veriler ve argümanlar ışığında değiştirebilmesi de Merkel'in istikrarı ve iktidarı koruyabilmesinin bir başka nedeni oldu. Örneğin siyasi hayatı boyunca nükleer enerji taraftarı politikalara sahip olan Merkel, Japonya'da yaşanan felaketinden ardından yeşiller hareketinin yakaladığı ivmeyi sezdi ve nükleer güvenlik konusunda en yeni raporları inceleyerek ülkedeki tüm nükleer enerji santrallerinin belli süre içerisinde kapatılacağını açıkladı.

Yunanistan'ın ekonomik krizi ve Euro bölgesinin içine girdiği krizin aşılmasında da elini taşın altına koyan Merkel, tıpkı göç konusunda olduğu gibi yeri geldiğinde toplumun çoğunluğunu karşısına alabildiğini gösterdi.

Merkel iktidarda kaldığı yıllar boyunca sürekli daha entegre bir Almanya ve Avrupa yaratma yolunda siyaset yaptı. Ketum tavırları ve mütevazı tarzını pek değiştirmedi. Sıradan bir apartman dairesinde kimyager olan ikinci eşi ile yaşayan, kendi alış verişini kendi yapan ve gerekirse tarifeli uçakla da seyahat eden bir dünya lideri oldu.

Merkel, başbakanlık görevini 2021 yılının eylül ayında yapılacak seçimlere kadar sürdürecek ancak bu başbakan olarak son dönemi.

5-Almanya’daki Türkiye kökenliler ülkedeki seçimler için ne düşünüyor?

Almanya on altı yıl sonra ilk kez Angela Merkel'in aday olmadığı bir seçime gidiyor. 26 Eylül'de gerçekleşecek olan seçimlerde yaklaşık 700 bin Türkiye kökenli Alman vatandaşının da sandık başında olması bekleniyor.

Siyasi parti liderlerinden Annalena Baerbock (Bündnis 90/DIE GRÜNEN), Dietmar Bartsch (Die Linke), Armin Laschet (CDU) Olaf Scholz (SPD) ve Johannes Vogel‘ın (FDP) seyrek de olsa posteri sokakları süslüyor.

Almanya güçlü ekonomisi ve 82 milyonluk nüfusuyla Avrupa'nın en kalabalık ülkesi olarak bu seçimlerde tarihi bir kavşakta duruyor.

Peki, Başbakan Angela Merkel'in 16 yıllık iktidarından Türkiye kökenli seçmenler memnun mu? Seçimlerde tercihleri hangi siyasi eğilimden yana olacak, hangi liderleri Merkel'in yerine başbakan adayı olarak görüyorlar? Ülke nüfusunun büyük ve önemli bir kesimini oluşturmasına rağmen neden bugüne kadar Türk kökenliler bakan ve başbakan koltuğuna oturmadı?

"Burası memleketimiz oldu, Merkel'in gidişine üzülüyorum'

1964 yılında Almanya'ya gelen ve kısa süreli askerlik dönemi hariç hep bu ülkede yaşayan Abidin Yalım öğretmen olarak Türk çocuklarına Türkçe öğretiyor. Merkel'in vedasına ilişkin, "Yavaş yavaş siyasi hayattan çekiliyor. Bu bizim için çok üzüntü verici bir olay. Çünkü, onun gibi burada yaşayan yabancıları anlayan yok" diyor. Türkiye'nin kendisi ve ailesi için vazgeçilmez olduğunu dile getiren Yalım, "Ancak burası bizim memleketimiz oldu" artık diyerek çocuklarının ve torunlarının bu ülkede doğup büyüdüğünü, Alman kültürü ile yetiştiğini anlatıyor.

'Başbakanımız' diye adını andığı Merkel'in yaptığı çok önemli işler olduğunu kaydeden öğretmen Abidin Yalım, yapamadıkları için ise, "O yalnız değildi, ayağına her zaman zincir vurulmuş gibiydi. Özellikle kendi parti çevresi tarafından. Bu yüzden kendisini takdir ediyorum" ifadelerini kullanıyor. Merkel'in bir sağ parti lideri olarak Türk kökenlilerin varlığına hürmet gösterdiğini söylüyor ve "Onun için biz ona yabancı değiliz o da bize" diyor.

Öte yandan Yalım, bugüne kadar tercihinin hep Sosyal Demokrat Parti (SPD) olduğunu da hatırlatıyor ve oyunun renginin yine 'kırmızı' olacağını vurguluyor.


Türkiye kökenlilerden bir başbakan, bakan, hatta cumhurbaşkanı adayı çıkması konusunda ise, "Belki üç-beş nesil sonra bunları konuşabiliriz" diyerek bir Yunanlının uzun süre Türkiye'de yaşasa bile böyle bir girişimde bulunduğunda Türklerin karşı çıkacağını, benzer bir tepkiyi Almanların da verebileceğini belirtiyor.

Öğretmen Abidin Yalım ayrıca siyaset için üst düzey görevlerin önemli olmadığını, yerel siyasette de varlık gösterilebileceğini, kendisinin uzun süre şehir meclisinde görev aldığını söylüyor.

"Merkel Türklere dost gibi davrandı"

Boru tesisat işleriyle geçimini sağlayan 43 yaşındaki Şaban Aktaş ise, Merkel'in yabancılara ve Türklere dost gibi davrandığını belirterek, Almanya'daki siyaseti yeteri kadar takip etmediğini ifade ediyor. Oyunu Merkel'in partisi Hristiyan Demokrat Parti (CDU) ve başbakan adayı Armin Lasched'e vereceğini ilan ediyor seçimler öncesinde. "Başa iyi olan gelsin" demeyi de ihmal etmiyor.

"Merkel Türkleri sevmiyordu, değişsin artık"

Dortmund'un Türk dükkanlarının yoğun olarak bulunduğu Münsterstrasse'de gelinlik mağazası olan Kütahyalı Nurgül Zengin(43) ise farklı düşünüyor. "Açık söylemek gerekirse Merkel Türkleri pek sevmiyor. Ben o kanaatteyim. Değişsin derim", diyor.

Almanya'da madenci ailenin kızı olarak dünyaya gelen, okul hayatından sonra ise eşiyle gelinlik ve abiye işine giren Zengin, sokakta ve sosyal hayatın içinde gizli bir ayrımcılık olduğuna, Merkel'in de bunu değiştiremediğine inanıyor: "Merkel de bizi tam benimsemedi. 60 senedir buradayız. Almanlar gibi vergimizi ödüyoruz, bir vatandaş gibi görevlerimizi yerine getiriyoruz ama oy bile kullanamıyoruz. Hor görüyorlar bizi."

Seçimler konusunda ise, "Almanya için kim hayırlıysa o parti kazansın" temennisinde bulunuyor kısacak.

Sokakta seçim havasının olmadığını belirten Nurgül Zengin, Alman televizyonlarını da çok izleyemediğini, daha çok Türk televizyonlarını tercih ettiğini belirtiyor. Hedefi ise, 'memleket' denilince gözleri parıldayan 6 yaşındaki oğlu ve ailesiyle birlikte 10 yıl içinde Türkiye'ye dönmek.

"Fazla yabancı olunca curcuna oluyor"

Duisburg'ta muhasebeci olarak çalışan Özden Durmaz, Merkel'in Türklere ne zararı ne de faydası olduğu görüşünde. "Suriyelilerin ve başka göçmenlerin girmesiyle ilgili Merkel’in çok büyük bir hatası var" diyen Durmaz, "Göçmenlerin en büyük zararı bize oldu. Niye? Almanlar bizi onlar gibi gördü, onlar gibi yaşadığımızı zannetti" diyor.

Yıllardır Almanlarla iç içe yaşıyorsunuz, hala sizi ayırt etmiyorlar mı sorusuna ise, "Maalesef, hep aynı keseye koyuyorlar" şeklinde cevap veriyor Durmaz.

Merkel'in en büyük eksileri olarak önlenemeyen göç, okul ve eğitim ile ekonomiyi sayan Özden Durmaz, kendisinin de Almanya'da bir yabancı olduğunu belirterek "fazla yabancı olunca curcuna oluyor" demekten kendini alamıyor.

Durmaz'ın seçimlerdeki favori partisi ise Linke (Sol): "Her sene Linke'ye veriyorum. Linke biraz değiştirebilir, diğerlerinden medet ummuyorum. Herkes söz veriyor ama onların genel olarak sistemi, düşünceleri, her şeye karşı çıkmaları hoşuma gidiyor.*

Türkiye kökenli bir bakan ve başbakan adayının çıkmaması hakkında ise Durmaz, Almanların yeterince hazır olmadığına inanıyor. Ayrıca Türklerin çok fazla seçim sandığına gitmediklerini, siyasete kayıtsız kaldıklarını belirtiyor. 20 arkadaşından belki ikisinin oy kullanacağı bilgisini veriyor.

Durmaz'ın bir başka şikayeti de Türklerin daha çok Türkiye ile ve Türkiye siyasetiyle ilgilenmeleri. "Senede bir gidiyorlar, eurolarını bozdurup paşalar gibi harcıyorlar, ama 11 ay yaşaıkları Almanya hakkında fikirleri yok, buranın politikasına karışmıyorlar" diyerek kayıtsızlığa dikkati çekiyor.

"Merkel, Berlin'deki havaalanını bile bitiremedi"

50 yıldır Almanya'da işçi olarak bulunan, kaynakçılık yapan ama kendisini "Giresunlu amele" diye tanıtan Ali Saim Kütük de Merkel konusunda olumsuz düşünenlerden. "Merkel çalışsa bile kendi memleketi için çalıştı. Biz yabancılar bir şeyini görmedik" diyen Kütük, işsizliğin daha da arttığını, özellikle Bulgaristan ve Romanya'dan gelen ucuz iş gücünün ülkeyi olumsuz etkilediğini ifade ediyor.

Merkel'in en başarısız olduğu konunun Berlin'deki havalimanını bitirememesi olduğunu söylerken gülümseyen Kütük,"Türkiye yaptı, Almanya yapamadı mı" sorusuna ise "Onu bütün dünya biliyor" sözleriyle karşılık veriyor. "Ama pes" diyen Ali Saim kütük, "Almanya'ya yakışmadı. Kaç senedir yapılıp faaliyete geçmedi. Hala hatalar çıkıyor" diyerek eleştiriyor.

Almanya'nın en büyük sorunları olarak "işsizlik, yabancı düşmanlığı ve gizli yabancı düşmanlığı" maddelerini sıralıyor.

1970'lerde ve 1980'lerde SPD'nin yabancı işçiler ve aileleri için önemli işler yaptığını vurgulayan Kütük, "Artık onlardan da fayda yok" derken asla oy vermeyeceği parti olarak Yeşiller ve Komünistleri görüyor. Sebebini ise, "Türk düşmanlığından. Hareketlerinden belli, meclisteki konuşmalarından belli. İsim olarak saymama gerek yok, dinlediğimiz zaman arşivlere baktığımız zaman görülüyor... Komünistlerin ise dünyada kaybolmuş, gark olmuş bir sistemin peşinde gitmeleri" şeklinde açıklıyor.

"Pakistanlı bir Müslüman Londra'da belediye başkanı oluyor, burada neden olmasın" diyen Ali Saim Kütük, eyaletlerde temsilcilerin olduğunu, yerel meclislerde Türklerin bulunduğunu söylerken, "Sadece siyasetçi değil, savcı, avukat, vali olsun, hakimler olmaya başlasın o da olur. Belki daha yukarısı için Almanya elekten geçiriyordur. Art niyet var diye düşünüyorum" diyor.
"Almanya'da taşeron işçilik en büyük sorun"
Demir-çelik fabrikasında işçi olarak çalışan Uğur Kayacan Türkiyeli seçmenlerden biri. Siyasetle yakından ilgileniyor, Almanya'nın sorunları hakkında bilgi ve fikir sahibi.

Merkel'i Almanya'nın son 16 yılına damga vurmuş önemli bir siyasi figür olarak görüyor. "Ama" diyerek söz alan Kayacan, şunları söylüyor:

"Bugün Almanya’da her geçen gün insanların yaşam standartları düşmekte. Yaşam standartları, devletin sosyal yardımları, insanların iş bulma ve meslek edinme olanakları her geçen gün daha da zorlaşmaktadır. Yani var olan hükümet uyguladığı politikalarla insanların yaşam standatlarını yükseltmek yerine daha da düşürmüştür. Taşeron işçilik önceki yıllara göre çoğalmıştır. İnsanlar belli bir süre çalıştıktan sora işsiz kalmıştır. Yaşamdaki zorluklar her geçen sene artmıştır.*

Angela Merkel'in göçmen politikaları, yabancı politikaları, ekonomi politikaları, emeklilik politikaları, eğitim politikaları, meslek edindirme politikaları konusunda eleştirilerini dile getiren Kayacan, "Göçmen politikasında ve Türkiye ile ilgili politikalarda çifte standart uyguladığını düşünüyorum. İnsani bir politika ile göçmenleri kabul ederken göçmen gelen ülkelere para göndererek onları orada tutma politikası uygulamaktadır. Ben bunu da çok doğru bulmuyorum. Göçmenlerin bir kısmını alıp nitelikli ve niteliksiz anlamında, kalifiye ve kalifiye olmayan elemanlar anlamında insanlara ayırım söz konusudur. Göçmenlere eşit ve insani bir şekilde yaklaşılmalı diye düşünüyorum." ifadelerini kullanıyor.

Merkel'in içerde dengeleri gözettiğini, dış politikada ise çifte standartlı davrandığını düşünen Kayacan, Almanya'da yabancı düşmanlığının arttığını, yabancılara yönelik saldırıların durmadığını, bunlardan da 16 yıldır iktidarda olan Merkel'in sorumlu olduğunu vurguluyor:

"Partileri incelediğim zaman daha çok sosyal politikalara önem veren, var olan yaşam standartlarını yükseltmek isteyen parti olarak sol partiyi görüyorum. Saat ücretini 13 euro olarak savunan tek parti. Sosyal politikalar ve göçmenlere yapılan ayrıcalıkta Türklere en çok şans veren parti. Sol parti çevre duyarlılığı olan bir parti. Daha tutarlı, parti tüzüğünün daha düzgün olduğunu düşünüyorum. Diğer partilerden de SPD sosyal demokrat bir parti ama mesela SPD çifte vatandaşlığı geçmişte çok önerdiö fakat seçimden sonra yerine getirmedi. SPD'nin sosyal demokrat nitelikten, sosyal demokrat siyasetten uzaklaştığını düşünüyorum."

Kayacan, Yeşiller partisi liderinin ise kapalı bir toplantıda Afrikalılara yönelik sözlerinin büyük hayak kırıklığı yarattığını kaydediyor.

Son sözü ise, ülkedeki yabancıların ülkenin bir parçası olduklarını unutmamaları yönündeki çağrısı: "Demokrasi mücadelesi ve bu ülke için çalışmalıyız. Burada siyaset yapmak isteyenlerin önü açık."

"Misafirliği çoktan aştık, Merkel anne gibi davrandı"

Şerife ve Mehmet Erbil çifti ise, "Artık buralıyız" diye söze başlıyor. Kızlarının uluslararası avukat olarak okulunu başarıyla bitirmesinden büyük gurur duyuyorlar.

Kendisinin belediyede şoför olarak çalıştığını belirten Mehmet Erbil, "Buraya misafir işçi olarak geldik ama misafirliği çoktan aştık" diyor.

Şerife Erbil ise 1984 yılında turizm okuduğu Antalya'dan Almanya'ya gelmiş ve mesleğini bir süre eşiyle birlikte sürdürmüş. Merkel'i "Süper bir insan" sözleriyle tanımlıyor. "Dünyada örnek bir politikacı. Kısacası bırakması üzücü. Sanıyorum kendi de artık yoruldu, inzivaya çekilmesi gerekiyor. Umarım bütün dünya ondan ve onun politisasından örnek alır. Onun insanlara sahip çıkışından örnek alır..." derken de Merkel'in insanları dışlamadığını ve diyaloğu artırdığını kaydediyor.

Merkel'in 'bir anne şefkatiyle' Suriyeli, Afgan, Türk herkesi etrafında toplayabildiğini belirten Şerife Erbil, seçimlerde oy vermek için kızının da geleceğini ve ailece birlikte karar vereceklerini ifade ediyor.

Mehmet Erbil de Türk siyasetçi ve eski başbakanlardan Necmettin Erbakan'ın bir sözünü hatırlatarak, oy vermenin futbol takımı tutar gibi olmaması gerektiğini, mantıkla vatandaşlık görevinin yerine getirilmesi gerektiğinin altını çiziyor.

Erbil çifti ayrıca, bir Türk başbakan veya cumhurbaşkanı olsa bile herkes için siyaset yapmasını, kişisel inancını topluma dayatmaması gerektiğini, empati kurmasının iyi olacağını belirtiyor.

"Oy kullanabilsem Hristiyan Demokratlar'a veririm"

Fethi Silahtar da, Merkel'in Almanya'yı son 16 yıldır gayet iyi yönettiğini belirterek, oy kullanma hakkının olmadığını ama kullansa Merkel'in partisi Hrıstiyan Demokratları destekleyeceğini açıklıyor. "Merkel 16 yıldır iktidarda, kimse bize Hristiyanlık teklif etmedi, Müslümanız" diyor.

Almanya'daki en büyük sorunun 50 senedir bu ülkede yaşamalarına rağmen oy kullanamamak olduğunu belirten Silahtar, vatandaşlık için imkan sağlanırsa seve seve kabul edeceğini de belirtiyor.

Demir-çelik fabrikasından malulen emekli olan Silahtar, devletin verdiği bir hakkı kullanmak ve 650 euro kazanmak için takside çalıştığını, fakat yarısını anca kazanabildiğini söylüyor.

Siyaset için Alman veya Türkiye kökenli olmasının önemli olmadğınını düşünen Silahtar, "Hatta Almanlar daha iyi, daha objektif. Türk bir bakan elbette isterim ama biz objektif bakamıyoruz" diyor.

60 yılın ardından Almanya'da en az 3 milyon Türkiye kökenli yaşıyor

Almanya Federal Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti 30 Ekim 1961’de bilinen adıyla iş gücü anlaşmasını imzaladı. Bu anlaşma kapsamında 1961-1973 yılları arasında yaklaşık 900.000 kişi Türkiye’den Almanya’ya çalışmak için geldi ve pek çoğu 1973’de alınan işçi alımını durdurma kararının ardından da burada kalmayı seçti.

60 yılın ardından bugün Almanya’da yaklaşık 3 milyon Türkiye kökenli yaşıyor. Toplamda kendisi veya ailesi buraya göç etmiş 7,5 milyon göçmen kökenli kişi oy hakkına sahip. Buna karşın siyasal hayata katılımları oldukça düşük.

Merkel'in partisi Hristiyan Demokrat Birliği çöküyor mu?

 

Almanya'daki Türkler Merkel için ne diyor?

 

Merkel'e 'oyuncak ayı' hatırası

 

YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)