BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaBankacılık‘’Düzenlemeler karın üçte birini sildi’’----

‘’Düzenlemeler karın üçte birini sildi’’

‘’Düzenlemeler karın üçte birini sildi’’
30 Nisan 2014 - 14:05 www.finansgundem.com

Finansbank Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Aras: Bireysel krediler ve kredi kartlarıyla ilgili önlemler, bankaları olumsuz etkiledi

Yılın ilk çeyreği politikanın baskısı altında geçti. Görünen o ki cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler dolayısıyla uzun bir süre, ekonomi politikanın gölgesinde kalacak. Dış konjonktürün olumsuzlukları, politik sorunlar, bireysel krediler ve kredi kartları üzerinden alınan önlemlerle yılın ilk çeyreğinde büyüme önemli ölçüde hız keserken, yılın geri kalanı için de hava bozmaya devam edecek. Nitekim yıl sonu beklentileri de yüzde 1,5’lere kadar düşürüldü. ‘’Bu yıl kredilerde, 2007’den bu yana –kriz yılı olan 2009 hariç- en kötü ilk çeyrek büyümesini yaşadık’’ diyen Finansbank Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Aras, yıl sonu kredi büyümesinin ise yüzde 12-15 arasında kalacağını savunuyor. 2013 yılında kur etkisinden arındırıldığında dahi yüzde 25 civarında büyüdüğü göz önüne alındığında, kredilerin geçen yılın yarısı kadar ancak büyümesi bekleniyor.

İthalatı, cari açığı frenlemek adına bireysel krediler ve kredi kartları üzerinden alınan önlemlerin bankalara yansıması kredi büyümesinden ziyade karlılık üzerinden oldu. Kenan Şanlı’nın Fortune Türkiye’deki haberine göre Ömer Aras, sınırlandırmaların bankacılık sektörü karına bu yıl için olumsuz etkisinin 7,7 milyar lira olacağını hesaplıyor. İşte Aras’ın makroekonomiye, bankacılık sektörüne yönelik tespitleri ve düzenlemelerin prensibine yönelik oldukça ilginç öneri…
                                
TÜRKİYE’NİN KREDİ NOTUNUN DÜŞMESİ NEGATİF ETKİLER YARATIR

-Büyüme beklentileri aşağı doğru revize ediliyor. Bunun nedenleri neler ve sizin büyüme beklentiniz nedir?

Türkiye, 2013 yılını yüzde 4’lük bir büyümeyle kapattı. Bu yıla ilişkin büyüme beklentileri ise yüzde 2’ler civarında. FED’in parasal genişlemeyi daraltma politikasına geçmesi, tüketimi kısma ve cari açığı kontrol etme amacıyla yapılan düzenlemelerle siyasi gerginlikler sonucunda büyüme beklentileri geriledi.

-Önümüzdeki iki seçim daha var. Siyasi sorunlar devam edecek görünüyor…

Türkiye’nin mali yapısı, yani bütçe dengelerinde bir sorun olmadığı sürece siyasi gerginliklerin ekonomi üzerindeki etkisinin marjinal kalacağını düşünüyorum. Yaşanan olumsuzluklar, iç siyasi sorunlardan çok dünyadaki gelişmelerden kaynaklanıyor. Örneğin mart ayında yaşanan olumlu havanın FED’in, ‘’Faizlerin yükseltilmesine geçiş daha ileri bir tarihte mümkün olacak’’ yönündeki açıklamalarından kaynaklandığını düşünüyorum. Nitekim bu tüm gelişmekte olan ülkelerde olumlu bir hava yarattı. Bu olumlu hava yerel seçimler sonrasına denk geldi. Bu nedenle sanki olumlu hava seçimlerin bir sonucuymuş gibi algılandı. Tabii seçimlerin sonuçlarının da politik istikrarın devam edeceğini göstermesi anlamında olumlu katkısı oldu. Ancak Türkiye’de seçim süreci devam ediyor ve önümüzdeki dönemde de siyasi gündem ekonomiyi domine edecek.

-Kredi derecelendirme kuruluşları nisan ayındaki açıklamalarında, not düşüşü olabileceği uyarıları yaptılar…

Türkiye’nin kredi notunun düşmesi negatif etkiler yaratır. Ancak risk primini ölçen CDS’lere, eurobond faizlerine baktığımızda kredi derecelendirme kurumlarının endişelerini teyid eden bir olumsuzluk görmüyoruz. Piyasalar hala Türkiye’yi sağlam olarak algılıyor. Bunun yanında Türkiye’nin ihracat pazarlarında olumlu gelişmeler söz konusu. Ayrıca Türkiye’de doğal bir ‘’hedge’’ durumu var. Ekonomi yavaşladığında cari açık küçülüyor. Yüzde 5’ler seviyesi olan sürdürülebilirliğe doğru geriliyor. Bu olumlu bir durum.
 
ÖZEL SEKTÖR ALDIĞI BORCU DAHA VERİMLİ KULLANABİLİYOR

-Cari açığın düşmesi yapısal önlemlerden değil, büyüme hızının düşmesinden kaynaklanıyor. Bunu olumlu bir durum olarak görmek ne kadar sağlıklı?

Doğru, bu alkışlanabilir bir durum değil. Ama Türkiye’nin ödemeler tablosunda önemli bir değişim oldu. Kamunun dış borcu kontrol altına alındı, özel kesimin dış borcu artıyor. Özel sektör aldığı borcu daha verimli kullanabiliyor.

-2008 krizi, özel sektörün de her zaman böyle davranmadığını ortaya koymadı mı?

ABD için öyle olmadığını ortaya koydu. Avrupa’daki birçok ülke kamu açıklarını kapatmak için borçlanıyor. Oysa Türkiye’de özel sektör borçlanmaların yatırımı finanse etmek için yapılıyor. Ama Türkiye’de son iki yılda özel sektör borçlanmasında bu verimliliği göremiyoruz. Yani borç büyümesi ekonomik büyümeye aynı ölçüde yansımıyor. Bu ileriye yönelik endişe etmemiz gereken şeylerden biri.

-Kredi derecelendirme kuruluşlarının dikkat çektiği politik riskin olmadığını mı söylüyorsunuz?

Hayır, politik riski yok saymıyorum. Piyasaya kontrollü bir büyüme için müdahale edilebilir, ancak aşırıya kaçan düzenlemelerle piyasayı yönlendirmenin sürdürülebilir olması mümkün değil. Rusya, Venezüella gibi doğal kaynaklardan gelir imkanları yaratabilen ülkelerde, piyasaların dinamiklerine müdahale ettiğinizde arada oluşan açıkları kapatma imkanı var. Türkiye’nin böyle bir lüksü yok. Türkiye, piyasa dinamiklerini dışlayarak, dinamiklerin aksine hareket ederek uzun bir süre ekonomisini sağlıklı yürütme imkanına sahip değil. Maliye, Merkez Bankası, BDDK, SPK düzenlemelerin piyasa dinamiklerine ters nitelikte olması sürdürülemez. Bu anlamda politikanın ekonomi üzerine etkilerini dikkatli izlememiz lazım.

-Bu kurumlar üzerinde hükümetin baskı oluşturduğu yönündeki kaygılar artıyor…

Merkez Bankası, faizleri ocak ayında artırdı. Faiz artışını daha önce yapsaydı, piyasalardaki çalkantıyı daha az yaşayabilirdik. Ama faizler artırılmasıydı bugün bambaşka bir yerde olurduk. Yani politik baskı olabilir ama şimdilik kurumlar reaksiyon veriyor ve piyasa dinamiklerini belli bir şekilde dışlamadan işlerini yapıyorlar.
 
YILIN KALANI İÇİN BÜYÜMEDE BİR HIZLANMA BEKLEMİYORUM 

-Büyümede en kötü çeyrek geride kaldı diyebilir miyiz?

Ekonomik büyümeyle kredi büyümesi arasında paralel bir ilişki var. Bu yıl kredilerde, 2007’den bu yana –kriz yılı olan 2009 hariç-en kötü ilk çeyrek büyümesini yaşadık. Bankacılık sektörünün toplam kredileri, ilk çeyrekte yüzde 3 büyüdü. Yılın geri kalanında krediler daha hızlı artar diyemiyoruz. Yüzde 12-15 arasında yıllık artış bekliyoruz. Dolayısıyla yılın kalanı için büyümede bir hızlanma beklemiyorum.

-Özel sektör tarafında borç krizi riski görüyor musunuz?

Dünyadaki likidite koşulları ve Türkiye’deki getirilerle baktığımda borçların çevrilmesinde herhangi bir sıkıntı beklemiyorum. Ancak maliyet artacak ve bu nedenle özel sektör büyümeyi eski temposunda sürdüremeyecek. Bu da ileriye dönük yavaşlama anlamına gelir.

-Bankacılık sektörü açısından ilk çeyrek nasıl geçti?

Geçen yıl bankacılık sektörü kredileri kurdan arındırdığımızda yüzde 25 büyüdü. Bu yıl birinci çeyrekte yüzde 3, yılın tamamı için ise yüzde 12-15 civarında bir büyüme bekliyoruz. Kredi büyümesinde ciddi bir daralma var. Kredilerin kompozisyonuna baktığımızda ocak-şubat döneminde kurumsal krediler yüzde 0,1 büyürken, kredi kartları yüzde 3 civarında küçüldü. Bu tablo kurumsal ağırlıklı bir kredi büyümesi üzerine çizilmiş senaryoyu ortaya koyuyor. Bu ithalatı kısma, cari açığı kontrol etme ve ekonomiyi yavaşlatma amacıyla alınan önlemlerin de sonuç verdiğini ortaya koyuyor.

-Önlemlerin bu yıl için bankalara maliyeti ne olacak?

Bankacılık sektöründe yapılan düzenlemelerin birinci etkisi karlılık üzerinde görülüyor. 2013 yılında devreye giren  kredili mevduat hesabı faizlerinin sınırlandırılması, genel karşılık oranlarının artırılması, kredi kartlarında taksit ve limitlerin sınırlandırılması, şu anda taslak halinde olan ve yürürlüğe girecek ücret, komisyonlarındaki bir takım sınırlandırmaların bankacılık sektörü karına olumsuz etkisinin 7,7 milyar lira olacağını düşünüyoruz. Geçen yıl sektörün 24,7 milyar kar ettiğini göz önüne aldığımızda, karın üçte biri bu düzenlemelerle gidiyor. Keza bu yılın ilk iki ayında sektörün karı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 30,3 seviyesinde daraldı. Geçen yıl iki ayda bankacılık sektörünün 4 milyar lira olan karı bu yıl 2,7 milyar liraya geriledi. Tabii düzenlemeler bireysel tarafta ağırlıklı olan bankaları daha fazla etkiliyor.
 
FATURAYI SADECE BANKALARA ÇIKARMAMAK LAZIM

Yapılan veya yapılacak düzenlemeler ne kadar anlamlı?

Birkaç yıl önce munzam karşılıklar artırılarak bankacılık sektörüne müdahale edildi. Bu yabancı yatırımcılar açısından alışılagelmiş dışında bir durum olarak görüldü. Bugün de cari açığı kontrol etmenin yanında gelir düzeyi düşük ve finansal bilgi eksikliği olan bireyleri koruma amacıyla bireysel krediler üzerinde müdahale yapılıyor. Türkiye’de bireysel bankacılık kısa sürede hızlı büyüdü. Bu süreçte belli düzenlemelerin eksikliği veya rekabetten kaynaklı birtakım ‘adil’ olmayan fiyatlamalar yapılmış olabilir. Bankalar doğru hareket etti ve ‘bu düzenlemeleri hak etmedi’ diyemeyiz. Ama yapılan düzenlemelerde prensip, gelir düzeyi düşük ve bankacılık sektörüyle sınırlı çalışan vatandaşın, aşırı komisyon ve faiz ödemesini engellemek olmalı. Bugün sosyal devlet anlayışıyla az kazanandan az, çok kazanandan çok gelir vergisi alınıyor. Yine otomobil vergilerinde, motor hacmi yükseldikçe alınan vergi oranı artıyor. Keza su, elektrik fiyatları da kullanım arttıkça yükseliyor. Bu prensibi bankacılıkta da uygulamamız lazım. Yani düşük gelir grubunda yer alan ve finansal piyasalarla yeni tanışan kişilerin aşırı fiyat ödemesini önleyici tedbirler alınmalı. Ancak yüksek gelire sahip, kredibilitesi yüksek nitelikli yatırımcı olarak tanımlanan kesime yönelik politikaların ise piyasa şartlarında belirlenmesi, düzenleyici otoritelerin buraya müdahale etmemesi lazım. Bu prensibi uyguladığınızda daha sağlıklı bir bankacılık yapısını kavuşuruz.

-Ancak bankalar bunun aksi bir politika izliyor…

Faturayı sadece bankalara çıkarmamak lazım. Düzenlemeler neyi gözetiyor? Bugün bir banka POS makinesini bağlamak için zincir markette. Ama köşedeki bakkalda pazarlık gücü bankada. Ya da yüksek mevduata sahip bir durumda pazarlık gücü mevduat sahibinde iken küçük mevduatı olanda pazarlık gücü bankanın elinde. Bu yapıda bankalar pazarlık gücü yüksek kesimde fiyatta istediklerini elde edemedikleri için gelir, pazarlık düzeyi düşük bireylerden daha yüksek komisyon veya ücret almak durumunda kalıyorlar. Ben bunu tersine çevirelim diyorum. Bugün kredi kartı faizlerini Merkez Bankası belirliyor. Faizler artmasına rağmen kredi kartı faizleri artmadı. Kredi kartı faizlerinin yükselmesinin toplum üzerinde olumsuz bir etkisi olduğu için Merkez Bankası, politik etkileri göz önünde bulundurarak faizleri yükseltmedi. Bu piyasa dinamiklerinin dışında bir durum. Böyle yetkilerin düzenleyici kurumlarda olmaması lazım. Ancak düşük limitli kredi kartları için bu tür yetkilerin olmasını sağlıklı buluyorum. Denmelidir ki; belli bir limite kadar kredi kartlarında şu faiz oranının üzerine çıkamazsınız ama bu limitin üzerinde ne alacağınıza piyasa şartlarıyla karar verin. Tıpkı otomobilde alınan vergilerdeki mantığı uygulamamız lazım. Bütün komisyon, ücret, faizi düzenleme denetleme otoriteleri belirlendiğinde bunların politik etkileri olabiliyor.

Bankaların sağlıklı ve karlı olması ekonomi açısından çok önemli. Bu karlılığı nerede yapacağız, düşük gelirliden mi yüksek gelirliden mi? Buna kafa yormamız lazım. Ben düzenlemelerin daha gerçekçi ve işin sosyal boyutunu içeren bir şekilde yapılmasını, hem sektör hem de politik anlamda  faydalı görüyorum. Kredi kartında 50 bin lira limite sahip olan  biriyle, 300-500 lira limite sahip birine anı oranda Faiz uygulanması adil değil. Düşük limitli kişiler; yüksek faiz, yüksek ücret ve komisyona karşı korunmalı. Ama bunun dışındakilerin, piyasa mekanizması çerçevesinde rekabet ortamında belirlenmesi lazım ki bankacılıkta sağlıklı bir şekilde kar yapabilsin, piyasa fiyatları oluşsun.  Yoksa aşırı bir kontrolle bankaların karlılık sorunu yaşamasının ekonomiye olumsuz etkisi kaçınılmaz. Aynı zamanda düzenlemeler rekabete de aykırı hale geliyor. Herkesin aynı faizi, komisyonu aldığı bir ortamda rekabete yer kalmıyor. Bu da bizi sağlıksız bir ortama götürüyor ve sürdürülebilir değil. Bugün bireysel krediler bu kadar yüksek olmasına rağmen, faizlerin yükselmesi kredi kullanan bireyleri etkilemiyor. Yine bireylerin döviz riski yok. Çünkü BDDK, yaptığı düzenlemelerle bireylere döviz kredisinin önünü kesti. Tüketici Kanunu ile bireylerin aleyhinde olan faiz artışları yansıtılamazken, faiz düşüşleri bireylere olumlu yansıyor. Bunlar olumlu düzenlemeler.
 
BANKACILIK SEKTÖRÜ MALİYETLERİ DÜŞÜRÜCÜ, DAHA VERİMLİ ÇALIŞMA ANLAMINDA ÖNLEMLER ALIYOR

-Bankalar yapılan düzenlemelerin etkisini azaltmak adına ne yapacak?
 
Bankalar, kurumsal ve ticari bankacılıkta aşırı rekabetin etkisiyle oluşan maliyetlerini, bireysel bankacılıktan gelen karlarla karşılıyorlardı. Bireysel bankacılıkta bu karlılığın kalmadığı bugünkü ortamda kurumsal ve ticari bankacılıkta fiyatların yükseltilmesi lazım… Bankalar bunu başaramazsa özsermaye getirileri düşmeye başlayacak. Özsermayesi düşen bankanın sermayedarı, ‘’Bu bankanın niye sahibiyim?’’ diye sormaya başlayacak ve bunun sonucunda sektörde konsolidasyon gelecek. Geçen yıl Türk bankacılık sisteminin özkaynak karlılığı yüzde 15 iken, yılın ilk iki ayında bu oran yüzde 9,9’a düştü. Bir yabancı yatırımcı parasını Hazine bonosuna yatırıldığında yüzde 10-11 getiri varken, bankada sermaye tutarak yüzde 10’luk bir getiri elde ediyor. Yabancı yatırımcılar ‘’Ben niye banka sahibi olayım?’’ diye sormaya başlayabilir. Şu anda bir geçiş dönemindeyiz. Bankacılık sektörü maliyetleri düşürücü, daha verimli çalışma anlamında önlemler alıyor. Bunun yanında diğer segmentlerde yaptıkları işlemlerle karlılığı daha sağlıklı bir yapıya kavuşturmak için çalışılıyor. Bu sağlanamazsa sektörde konsolidasyon kaçınılmaz olacak.
 
-Finansbank’a gelirsek; KOBİ ve bireysel bankacılık ağırlıklı bir Banka olarak düzenlemelerin size yansıması ne oldu?

-Bireysel krediler ve kredi kartlarına yönelik baskılar oluşacağını önceden öngördük. Bu öngörümüz çerçevesinde 2013 yılında politikalarımızı büyük ölçüde değiştirip KOBİ bankacılığında daha fazla büyüme stratejisini devreye soktuk. Geçen yıl toplam kredilerimiz yüzde 17 civarında büyürken, KOBİ kredilerinde yüzde 42 büyüme yakaladık. Bu anlamda bankanın bilanço kompozisyonunda bireysel kredilerden KOBİ ve ticari kredilerinde doğru ciddi bir dönüşüm yaşıyoruz. Bu değişim devam ediyor. Kredi kartlarında düzenlemeler nedeniyle belirli bir daralma yaşadık, konut kredilerinde ise karlı olmaktan çıktığı dönemlerde fiyat rekabetine girmediğimiz  için bilinçli daralma yaşadık. Bu yıl da Finansbank’ın aktif kompozisyonunda KOBİ ve ticari, kurumsal bankacılığa yönelmeyi göreceksiniz.

-Enpara.com’la şubesiz bankacılık uygulamasını geliştirdiniz. Bu ne kadar ilgi görüyor?

Enpara.com, bir şubesiz bankacılık sunumu. Burada şubeye ihtiyaç duymadan bankacılık işlemlerini yapabilenlere, şube masrafı ödemenize gerek yok diyoruz. Şubelerden verilen hizmetin bir maliyeti var ve bunun karşılığını almamız lazım. Ama self servisle işlem yapıyorsanız, bunun karşılığında masraf, komisyon almıyor, daha yüksek faiz verebiliyoruz. Bu ürün çok başarılı oldu. Ayrı bir marka olarak kendisini konumladı ve ayrı bir müşteri kitlesi yarattı. 2012 yılı ekim ayında başladık, 2013 yılı sonunda 2,9 milyar lira mevduat hacmine ve bugün itibariyle 180 bin müşteriye ulaştık. Müşterilerin yüzde 75’i yeni müşteri.

-2001 krizi sonrasında ‘’Finansbank Yaklaşımı’’ ile farklılaştınız, Enpara.com aynı farklılaşmayı sağladı mı?

Finansbank Yaklaşımı ile 2001 krizi sonrasında kısa vadeli borçla daralmış firmalara borçlarını yapılandırıp uzun vadeli kredi imkanı getirdik. Enpara.com da piyasa dinamiklerini iyi okuyup, doğru zamanda doğru ürünü sunma anlayışımızın bir sonucu. Bugün Türkiye’de bankaya gitme zamanı olmayan, genç, teknolojiyi kullanan bir nüfus var. Enpara.com bu kesime yönelen bir ürün. Finansbank, öngörülere ve ortamın gerektirdiği ve ortamın gerektirdiği şartlara göre politikalarını hızlı adapte edebiliyor. Bu bizim güçlü yanımız.

-ENpara.com’la mevduata piyasanın üzerinde faiz veriyorsunuz…

Self servis olduğu için maliyet düşük. Bu hizmeti vermek için şube kirası ödemiyorum, eleman çalıştırmıyorum. Yüksek faiz vermemize rağmen bu yük oluşturmuyor ve bize katkısı var. Şube müşterilerimize aynı faizi vermiyoruz.
 
HALKA ARZ İÇİN PİYASA KOŞULLARI UYGUN OLMADI

-Bu yıl için temel stratejiniz ne?

2014 yılında kurumsal, ticari, KOBİ segmentlerinde büyümeye, bireysel bankacılıkta verimliliği artırıcı yatırımlara devam edeceğiz. Geçen yıl 92 şube açtık ama bu yıl şube açmayı durdurduk. Çünkü önümüzü görmemiz gerekiyor. Bu her banka için geçerli.

-Şubeleşmeye durdurdunuz, kredilerde frene ne kadar basacaksınız?

Özellikle bireysel kredilerde ve Kobi kredilerinde elek deliklerini küçülten tedbirler addık. Kredilerde bir daralmaya gittik. Çünkü bu dönemde alınan kredilerin, büyümenin hız kesmesi nedeniyle ilerde sorunlu krediye dönüşüm olacağını düşünüyoruz. Sonuç olarak 2014’ü temkinli bir büyüme yılı olarak tanımlayabiliriz.

-Finansbank’ın yüzde 25’ini halka arzı planlanıyordu. Bu rafa mı kalktı?

-National Bank of Greece (NBG), piyasa koşulları uygun olursa bu halka arzı yapacağını ilan etmişti ama piyasa koşulları uygun olmadı.

-Bir taraftan da NBG’nin 2 milyar euro gibi bir sermaye artışına ihtiyacı var…

-Yunanistan’daki krizin en kötü dönemi geride kaldı. Yunan hükümeti başarılı bir borçlanma yapabildi, Yunan bankaları beş yıl vadeli eurobond ihraçlarına başladılar. Önümüzdeki dönemde NBG’den de bu tip olumlu haberler gelebilir. Ama Finansbank hisselerinin yüzde 20-25’nin halka arzı konusunda düşüncüleri devam ediyor, rafa kalkmış değil. Türkiye’de banka değerlemelerinde yukarı doğru çıkış başladı, bunun devam etmesi durumunda cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi veya sonrasında piyasa şartları oluşursa bir halka arz gündeme gelebilir.

-NBG sıkıntı yaşamasaydı, Finansbank açısından farklı bir gelişim tablosu olabilir miydi?

 Finansbank daha fazla bireysel bankacılığa konsantre olmuş bir banka. Kurumsal bankacılığı etkili yapabilmeniz için dış sermaye piyasalarında daha ucuza borçlanabilmemiz lazım. Oysa Finansbank euroband ve seküritizasyon piyasasında daha yüksek spreadler ödüyor. Bunun ana nedeni ise Yunanistan’ın krizi ve NBG’nin sıkıntıları. Bu durum olmasaydı ve daha ucuz fonlamaya ulaşabilseydik Finansbank, kurumsal bankacılıkta da bireysel bankacılıktaki kadar hızlı büyüyebilirdi. Ancak önümüzdeki dönem bu sorun ortadan kalkacağı için daha iyi koşacak duruma gelebiliriz.
ETİKETLER :
YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)