BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaGündemÇelik: İstanbul müzakerelerine güçlü destek verilmeli----

Çelik: İstanbul müzakerelerine güçlü destek verilmeli

Çelik: İstanbul müzakerelerine güçlü destek verilmeli
18 Nisan 2022 - 18:22 www.finansgundem.com

Çelik "Savaşın ne kadar mantıksız, yıkım getiren olay olduğu dünyanın gözleri önünde gerçekleşiyor. Atatürk'ün 'Savaş zorunlu değilse cinayettir' sözünün nasıl doğru ve kapsayıcı olduğu bir kez daha görülmüş oldu" dedi

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, AK Parti MYK toplantısının ardından açıklama yaptı.

Çelik'in açıklamalarından satır başları şu şekilde:

Türkiye'nin sağlık alanındaki organizasyon kabiliyeti, iyi yetişmiş sağlık çalışanlarına sahip olması, Sağlık Bakanlığımızın organizasyon kapasitesi ve Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu vizyonla şehir hastaneleri gibi oyun değiştirici adım atılması bizim pandemi ile mücadelede başarılı şekilde ayrışan çalışma yapmamızı mümkün kıldı.

Hayatını kaybeden sağlık çalışanlarımıza rahmet diliyoruz. İnşallah bundan sonra gerekli uyarıları dinleyerek Bilim Kurulu'nun kararlarına kademe kademe uyarak daha normal günlere ulaşmayı diliyoruz.

Etrafımızda savaş varken, yeni dünya düzeninden pekçok insanın bahsettiği günlerde, pekçok tedarik zincirinin aksadığı, mekanizmaların tıkandığı günlerde Türkiye kendi planını ve ajandasını uygulamaya devam ediyor. Sayın Cumhurbaşkanımız 2053 vizyonunu açıkladı. Türkiye'nin nasıl oyun değiştirici olduğunu gösteriyor.

ATATÜRK'ÜN "SAVAŞ ZORUNLU DEĞİLSE CİNAYETTİR" SÖZÜNÜ HATIRLATTI

Bütün dünyanın kilitlendiği Ukrayna krizi devam ediyor. Maalesef Buça'dan görüntülerden sonra savaşın Donbas'ta yoğunlaşmasının ardından barış umudunun geciktiği gibisinden bir tablo ortaya çıktı. Savaşın ne kadar mantıksız, yıkım getiren olay olduğu dünyanın gözleri önünde gerçekleşiyor. Atatürk'ün 'Savaş zorunlu değilse cinayettir' sözünün nasıl doğru ve kapsayıcı olduğu bir kez daha görülmüş oldu. Burada İstanbul müzakere sürecinin desteklenmesi çok önemlidir. Nitekim Putin'le görüşen Avusturya Başbakanı 'Beni iyimser yapan tek şey Putin'in İstanbul müzakere sürecini bizzat gündeme getirmiş olmasıydı' dedi. AB'ye de seslendik. Cumhurbaşkanımız bu müzakerelere liderlik ediyor. AB'nin bu sürece güçlü destek vermeleri gerekirdi. Ama maalesef Cumhurbaşkanımız tarafından yürütülen müzakere sürecine devletlerin somut desteklerini henüz görmedik. Tabii ki sözlü olarak destek veriliyor. Netice itibariyle bir yanda savaş, bir yanda savaşa karşı koyma yönünde aktiveteler var. Burada sadece ortaya konan İstanbul müzakereleredir. Buna da güçlü destek verilmesi lazımdır.

Çok daha sıkıntılı ve can yakıcı günlerin gelebileceği ortadadır. Bu kadar kan döküldükten sonra eski günlere dönme konusunda daha büyük problemler olacaktır. Bir an evvel ateşkes ve barışın ilan edilmesi gerekiyor. Diğeri ise soğuk savaşın yönetilmesine dönük daha akılcı, rasyonel, pozitif mekanizmaların oluşturulacağına dair. Savaş bir gün bitse bile bunlar bir pasif barış oluşturacaktır. Daha aktif barışın oluşması için Türkiye'nin yürüttüğü müzakere süreci son derece kritik olacaktır. Gelinen nokta savaşın Donbas'ta yoğunlaşması çok daha can yakıcı tablonun ortaya çıkabileceğini gösteriyor. Burada savaşa, işgale karşı olmak esas olmak üzere ülkelerin egemenliğinin, toprak bütünlüğününa korunması, güvenlik kaygılarının ortadan kaldırılması temelinde yolun bulunması mümkündür. Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu gayret herkes tarafından desteklenmelidir.

ABD ile ilişkilerimizde Ukrayna, Afganistan, Afrika, enerji güvenliği pekçok konuda ortaklık geliştirebileceğimiz alanlar var. Terörle mücadelenin hangi ilkelerle yürütüleceği konusunda, Suriye'deki PKK/YPG unsurlarına ABD tarafından verilen destek büyük bir sorun teşkil etmeye devam etmektedir. NATO müttefiğinin düşman olarak gördüğü, tehdit olarak gördüğü terör örgütüne hiçbir şekilde başka NATO müttefiklerinin destek vermemesi, temasta bulunmaması esas olması gerekir. Kim oraya silah verirse versin, terör örgütlerine kim destek verirse versin, şimdiye kadar birçok ülke destek verdi. Gerekçe olarak güya PKK/PYD'nin DEAŞ'la mücadele etmesi gibi gerçeklere uyuşmayan argümanı ortaya koymuşlardır. Hem ülke içerisinde Eren operasyonları hem topraklarımızın dışındaki Pençe operasyonları bunun delilidir. Bunun arkasındaki siyasetin ne olduğunu görüyoruz. Bunlar olduğu zaman daha prensipli ve ilkeli yaklaşımlar sözkonusu olduğu zaman daha çok ilerlememiz mümkündür. 31 Ekim 2021'de Cumhurbaşkanımızla sayın Biden arasında Roma'da yapılması kararlaştırılan Türkiye-ABD Stratejik Mekanizması hayata geçti.

F-16'LAR KONUSU

Bir de F-16'lar konusu var. Milli Savunma Bakanlığımız talep mektubuyla 40 adet yeni F-16'ların alınması bizdeki 79 tanesinin o seviyeye yükseltilme talebi olmuştu. Bu çerçevede daha geniş bir talep mektubuyla Türkiye'nin güvenlik ihtiyaçlarının karşılanmasıyla ilgili mektup iletilecek. NATO müttefikleri arasında güvenlik ihtiyaçları karşılayacak kısıtlama ve koyulmamış ambargoların olması mantıksızdır. Bu düşman faaliyetlerine yol açar. Milli egeminliğini, güvenliğini sağlamak için güçlü bir şekilde veren Türkiye, en zor zamanlarda, gizli ambargoların olduğu zamanda verilmiştir. Şimdi ulaştığı milli kapasiteye sahiptir. Ama burada bir prensibin adı konulması lazım. Dayanışma yerine kısıtlama ya da birbirine karşı birtakım terör örgütlerine destek gibi tutumlar olursa bunların hiçbir şekilde sağlıklı işleyen mekanizması olmduğu kanısına varamayız. Herkes güvende değilse kimse güvende değildir. Tüm NATO müttefikleri aynı anda güvende değilse hiçbir NATO müttefiği güvende değildir. Bunun bariz örneği düne kadar 'NATO'nun beyin ölümü gerçekleşti' diyenler, Türkiye'nin NATO üyeliğini sorgulamaya kalkanlar, 'NATO'nun doğu kanadını güçlendirelim' demeye başladılar.

Fransa'daki seçimleri yakınen takip ediyoruz. Tabii ki kimsenin iç siyasetine karışmayız. Merkez sağda, merkez solda başka partilerde giderek İslam, göçmen, yabancı düşmanlığının bu kadar normalleşmiş olması Avrupa demokrasilerini zehirleyen bir durum. Bu merkezde siyaset yapanlar seçim zamanı geldiğinde 'Bu aşırı sağ nasıl ortaya çıktı, bu kadar radikalleşme ne zaman oldu' diyorlar. Sizin normal zamanlarda tavır almadığınız, bunlara göz yumduğunuz için ortaya çıkıyor. Demokrasilerin kırılgan zemine oturması, demokrasi temelindeki büyük birliklerin kırılgan zemine oturması bütün dünya için kötürüdür.

Ramazan ayı faaliyetlerimize devam edeceğiz. Cumhurbaşkanımızın da talimatları aynı şekilde olur. Ondan sonra bayram sonrasında çalışmalar sürecek.

SORUVE YANITLAR

Kimlik siyaseti demokrasileri zehirleyen bir şey. Herkesin kimliğine saygı duyarız ama kimlikçilik yapılması demokrasiyi tüketen radikalizmi ortaya çıkaran bir şey. Ufacık sanat etkinliği sözkonusu olsa, herhangi sanatçının faaliyeti gündeme gelse, sanat tartışması olmaktan çıkıyor, siyaset tartışmasına, kimlik ve tarih tartışmasına dönüyor. Sayın Cumhurbaşkanımız Ramazan ayında toplumun çeşitli kesimleriyle biraraya geliyor. Bu sayın Cumhurbaşkanımızın belediye ve il başkanlığı döneminden beri hassasiyetle üzerinde durduğu gelenek. Sayın Cumhurbaşkanımız başka alanlarda da davetine dönük maalesef linç kampanyası yapan, nefret siyaseti yapan, başkalarının faaliyetlerini değersizleştirmek üzere kuran bazı gruplar var. Bunların tek tek düzenlemesini beklemek gibi sihirli bir reçete yok. O zaman sanatın, demokrasinin daha doğru anlaşılması, bu kimlikçi tartışmalardan, başkasının kimliğini inkar eden, sürekli ezmeye çalışan ya da onu bir kötülük siyasetinin nesnesi haline getirmeye çalışan yaklaşımlardan uzak durarak bu faaliyetlerin sürmesi gerekiyor. Biz sanatçıları ürettikleri sanatsal değerle anmak isteriz.

İkinci ittifak, üçüncü, dördüncü ittifak şeklinde gidiyor. Alfabenin harf ve rakamlarını tüketerek gidiyor. Bu bizim üzerinde durduğumuz konu değil. Birisi ittifakın içinden çıkıyor 'Daha önce AK Parti'de olanların burada yeri yok' diyor. Diğerlerinden ses çıkmıyor. Üçüncü ittifakı konuşanlar bunu düzeltmeye çalışıyor. Bu giderek bir Türkiye tartışması, siyaset tartışması, siyasi gündemlerle ilgili farklı siyasetlerin dillendirileceği mekanizma olmaktan çıkıp, daha çok 6'lı mekanizmaların kendi iç sorunların ifadesi şeklinde bir yapıya dönüşüyor. Kimin masaya kimi ekleyip, kimi çıkarmaya çalıştığı bizim takip etmemiz gereken, mesai harcamamız gereken durum değil.

Çok büyük haksızlık. Çok üzüntü verici, kendi ülkesini, hükümetini şikayet eden, olmayan bir şeyi varmış gibi anlatan yaklaşım. Temel Bey'in bu söylediği gerçeklikle uyuşmayan, doğru olmayan bir şey. Daha ileri şeyler söylemek istemiyorum. Çok vicdansızca bir şey. Bu olayların başlamasından önce sayın Cumhurbaşkanımız Esat'la görüşmesinde 'Bir kendi ülkende serbest seçimlerin yolunu aç' İki bugün orada terör örgütüne destek verenlerin aklında ve gündeminde olmayan bir şey söylüyordu sayın Cumhurbaşkanımız 'Suriye'dekilere vatandaşlık hakkı ver' diyordu. Esat bununla ilgili olarak Türkiye'den bazı heyetlerin gelmesini, kendisine yardımcı olmasını istemişti. Türkiye Suriye'de bu ilişkileri kurup da, Arap baharının dalgasının olumsuz bir şeye dönüşmemesi için birtakım demokratik adımlar atmasını Esat'a tavsiye ederken, Batılı dostlarımız bizi haydut bir devletle işbirliği yapmakla suçluyordu. Türkiye Suriye ile ilişki kuruyor diye, Suriye'yi uluslararası toplumun parçası haline getirecek adımları tavsiye ediyor diye, 'Türkiye eksen kayması' içerisinde diyorlardı. Biz de o zaman 'Türkiye'nin ekseni Ankara'dır' diyorduk. Cumhurbaşkanımız Arap baharının getirdiği büyük dalgayı değerlendirdikten sonra demokratik adımlar atılarak orada açığın kapatılması için bu önerileri getirmişti.

Cumhurbaşkanımı Esat'la görüşürken arkadaşlarımız oralardaydı. Cumhurbaşkanımızın bu yaklaşımına dönük olarak takdirlerini dinledik. Cumhurbaşkanımız Esat'a sakin olmasını söylemişti. Ramazan ayında bu katliamlar yükseldi. Esat yönetimi tam tersi sistematik bir katliam mekanizması gibi çalışmaya başladı. Halkın belli kesimini tamamen imhaya dönük bir tablo ortaya koymaya çalıştı, o zaman Cumhurbaşkanımız güçlü bir şekilde sesini yükseltti. Ne demişti o zaman Obama 'Kırmızı silah kullanmaları bizim kırmızı çizgimizdir' demişti. Kimyasal silah kullanıldı, müdahale edilmedi. O zaman Cumhurbaşkanımız bu noktaya iş gelmesin, bu kadar insan ölmesin diye Türk sınırından itibaren 30 kilometrelik güvenli bölge oluşturulmasını söyledi. Cumhurbaşkanımızın söylediği 30 kilometrelik uçuşa yasak güvenli bölüm oluşturulsaydı, bu insanların Türkiye'ye, Avrupa'ya gitmelerine, Akdeniz sularında boğulmaya imkan verecek bir tablo ortaya çıkacaktı. Saadet Partisi Genel Başkanının bilerek konuşması lazım. Böyle bir sorumsuzluk olabilir mi? Elinde kan olanı hedef almıyorsun, 'oraya kan girmesin' diyen sayın Cumhurbaşkanımızı hedef alıyorsun. Gerçekten çok üzüntü verici.

AYM'ye başvurma hakları var. Partinin neredeyse bütün ömrünün AYM'ye başvurmakla geçmiş olması anormal bir durum. Türkiye'de sosyolojik yapı genişliyor, yeni ihtiyaçlar ortaya çıkıyor. Bunları karşılamak için yeni düzenlemeler yapmanız gerekiyor. Ne zaman AK Parti toplumun önünü açacak bir iş yapsa ertesi gün CHP'yi siyaset yapan organizma olarak değil AYM'ye başvuran bir dernek olarak bir yapı olarak görüyoruz. Yaptıkları tek şey engelleme faaliyeti üzerine bir yaklaşım. Keşke siyaset yaparak, başka şeyler söyleyerek bunları ortaya koysalardı. Türkiye'de parlamenter sistem varken parlamenter sistemin geliştirilmesine dönük bir açıklama gördünüz mü? Tam tersine seçilmiş meşru hükümetini, AK Parti'yi kapatma davasında tavırlarını gördük. Vesayetin yanında yer aldılar. O zaman da kuvvetler ayrılığından bahsedelim diyorduk. Siz esas odaklanmamız gereken yerde bir şey söylemiyorsunuz. Parlamenter sistem varken tuttukları saf vesayetin safıydı. Bunu şimdi parlamenter sistemini perde gibi kullanıyorlar. İçini açın bakalım ne var? Toplumun önünü açacak bir yaklaşım sözkonusu mu? Keşke siyaseti toplumun önünü açacak, toplumu özne haline getirecek şekilde yapsalar. Toplumla paylaştıkları tezleri, önerileri olduğunu kimse gördü mü/ Siyasi partilerin varlık sebebi siyaset yapmalarıdır. Siyaseti toplumsal ihtiyaçların siyasi temsile dönüşmesi, toplumun önünün açılması şeklinde yapılması lazımdır. Sürekli mahkemeye başvurmak için bir siyasi parti için sağlıklı bir yaklaşım değildir.