BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaKazandıran SohbetlerBodrum ‘mandalin’in kaderini değiştirecek proje... Erman Aras anlatıyor----

Bodrum ‘mandalin’in kaderini değiştirecek proje... Erman Aras anlatıyor

Bodrum ‘mandalin’in kaderini değiştirecek proje... Erman Aras anlatıyor
16 Ağustos 2023 - 07:50 www.finansgundem.com

Erman Aras, atadan Bodrum’lu; denize sevdalı, toprağa bağlı, turizmci... 'Çiftçi Diplomat' Ömer Aras ile 'ünlü şekerci'nin kızı Yadigar Hanım’ın oğlu. Mandalinden, Yelkenli Yat Yarışları’na kalbi 'Bodrum ekonomisi' atıyor, verdiği mücadeleyi anlatıyor.

VOLKAN KARSAN - FINANSGUNDEM.COM / KAZANDIRAN SOHBETLER

Sıcaklar bir yandan, kalabalık bir yandan, sorunlar bir yandan, bu yıl tatil yöreleri adeta çekilmez oldu.  “Yine mi Bodrum” diyenleri duyar gibiyim. Ama nasıl İstanbul Türkiye’nin bir aynası ise yazları da Bodrum ve sorunları ülkenin tam bir yansıması.

Üstelik Bodrum’un kendi ekonomisi açısından da dertleri çok fazla… Bu konuyu dededen, atadan yerlisi, Bodrum’un önde gelen ailelerinden Era Yat Kulübü Başkanı ve Uluslararası Bodrum Kupası Yelkenli Yat Yarışları (The Bodrum Cup) Onursal Başkanı iş insanı Erman Aras ile konuştuk…

“BABAM ASKERLİK GÖREVİ İÇİN ZORLUKLARLA BODRUM’A GELİYOR VE ASKERDEN SONRA DA ARTIK BİR DAHA KOS’A GİTME ŞANSI OLMUYOR”

- Sayın Aras, rahmetli babanız Bodrumlu Çiftçi Diplomat Ömer Aras’ın öyküsünden başlayabilir miyiz?

- Benim zamanımda Bodrum’da lise yoktu. O yüzden bizim nesil okumak için ilkokul bitince, İzmir’e yatılı okula gönderilirdi.  Babamın çocukluk döneminde o imkan bile yokmuş.  Babam yedi yaşına geldiğinde, büyükbabam eşine “Al çocukları İstanköy’deki (Kos) eve git orada okusunlar” diyor. Yıl 1932… Orada İtalyan okulları var. O dönemde orada okullar üniversite gibi. Annem de o okullardan mezun olmuş, o dönemin fotoğraflarına baktığımızda kısa etek giyiyorlar, bisiklete biniyorlar.  Papaz hocaları resim, rahibe hocaları müzik dersi veriyor. O günleri düşünürsek çok ilerideler. Sonra Alman işgali yaşanıyor, babam askerlik görevi için zorluklarla Bodrum’a geliyor ve askerden sonra da artık bir daha gitme şansı olmuyor. Hiç çocuğu olmayan teyzesinin mülkleri çok, babam bahçelerin başına geçiyor. O yıllarda Bodrum’da tütün, incir, susam işleri yapılıyor. Tütün yasaklanıp, incir ağaçları yaşlanıp geliri düşünce herkes bir arayışa giriyor…

“ŞİMDİ BU YÖREDEKİ ADAM MANDALİN DİYORSA BU MANDALİN MANDALİNA DEĞİL, BİZİM GİRİŞİMİMİZİN ADI DA O YÜZDEN MANDALİN HAREKETİ…”

- Sanırım burada mandalina ya da sizin söyleyişinizle ‘mandalin’in tarihine geliyoruz?

- Bizim ilkokul hocamız, mandalin diye öğretti. Mandalinayı İstanbul'dan gelenlerden öğrendik. İlkokulda ne öğrenirsen o. Şimdi bu yöredeki adam mandalin diyorsa bu mandalin, mandalina değil. Bizim girişimimizin adı da o yüzden Mandalin Hareketi…

Tütün yasaklanıp, incir para etmediği o günlerde Adana ve Mersin’de mandalin sıçrama yapmış. Bodrum'da mandalin 350 – 400 yıl önce var ama -hala merkezde meyve veren 350 yıllık ağaçlar mevcut- yaygın değil, sonra Cevat Şakir de bir takım farklı narenciye ürünleri getirmiş. Ama hiçbirisi ticari olmamış. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Kalimnoslu bir tüccar savaş öncesinden kalan borçlarına karşılık yeni mandalin fideleri getiriyor. Sonra mandalin para etmeye başlıyor. 1991 yılında başlayan Yugoslavya iç savaşına kadar Karakayalı firması -şimdiki Midtown’un sahipleri Hüseyin ve Hasan Karakaya- doğu blokunda bir pazar yakalıyorlar. Bütün buradaki mandalinleri Yugoslavya üssünden doğu blokuna satmayı beceriyorlar. Yıllık 25 bin ton ihracata ulaşılıyor. Onların bu pazarlama girişimi sayesinde yarımadada herkes bu ürüne geçiyor. Ama yine savaş ve TIR hatlarını kapatınca koskoca fabrika kapanıyor ve Bodrum mandalini de kaderine terk ediliyor.

30 yıllık ciddi bir boşluk oluyor çünkü Bodrum'da o zaman TIR’lar için doğru dürüst yol yok. Karakaya şirketi buralı da olduğu için her türlü zorluğu çekmiş.

Turizme ilgi artınca herkes vazgeçmiş mandalinadan ağaçları kesmişler, bugün ürün beş bin tonun altına düştü. Gittikçe yok olma noktasına geldi. Ürün aslında çok kıymetli…


Erman Aras, Ömer Aras...

“BABAM İTALYAN OKULUNDA OKUDUĞU İÇİN İTALYANCASI ÇOK İYİYDİ, BODRUM’DA POLİSTE, HASTANEDE, GÜMRÜKTE HANGİ İTALYAN’IN BAŞI SIKIŞSA İMDATLARINA ÖMER ARAS YETİŞİRDİ”

- Bodrum'un hala tüm olumsuzluklara rağmen büyük bir yeşil örtüsü var ama artık ağaçlar bakımsız, bu yeşil örtünün korunması gerekiyor. Sürdürülebilir bir turizm için yeşil örtü de şart ama kimse bu bilinçte değil. Maalesef her geçen gün acımasızca yok oluyorlar. Tekrar babanız Ömer Aras’ın çalışmalarına dönersek, nasıl gelişiyor mandalin işleri?

- Babam İtalyan okulunda okuduğu için İtalyancası çok iyiydi. Bodrum’da poliste, hastanede, gümrükte hangi İtalyan’ın başı sıkışsa imdatlarına Ömer Aras yetişirdi. Yardım gören kişiler de teşekkürlerini yazıyla mektupla hem babama hem de İtalyan makamlarına bildirmişler. Sonunda İtalya Dışişleri bunu resmiyete bağladı ve Fahri Konsolos olmasını istediler. Önce Cavaliere sonra da Commendatore unvanlarını verdiler.

O zamanlar ben Era Turizm şirketini açmıştım, onun bu fahri meşgalesine de destek veriyordum.  Babam da bahçeye gider gelirdi.

Eski zamanda dört çocuğu üniversitelerde okutmaya gücü yeten babam üç tane bahçıvan kullanırken yıllar içerisinde bire son zamanlarda da eksi bakiyeye düşmüş bahçelerin bakımını cepten karşılıyordu. Şu anda bizim bahçıvanımız bile yok. Çünkü onun bedelini ödeyemiyoruz.

Onun da bütçesi son zamanlarda açık vermeye başlamıştı. Elinden geldiği kadar korudu bahçeleri ama “Bu artık sürdürülemez, ben öldükten sonra ne yaparsınız bilmem ama ben de elimden çıkarmak istemem” dedi.

O günlerde internet artık etkin hale gelmişti, bahçeye de hep beraber gidip geldiğimiz için ben de kendisine bir teklif yaptım. “Gel internetten satışa başlayalım” dedim. Kaç ton satabileceğimi sordu. “Üç beş ton satarız” cevabım üzerine de “100 ton ürün yapıyoruz üç beş tonla bu iş yürür mü” dedi.

“Hemen katma değerli ürünlere geçelim, o zaman çark döner” diye cevap verdim. Onun olumlu “hadi” demesi üzerine de tek bir şarttan söz ettim: “Bu yıl pazarcıya toptan verme, zaten üç kuruştan veriyoruz o paranın tamamını da alamıyoruz. Mal bizim olursa hem internet satışına hem de katma değerli ürünlere başlarız.”


Yadigar Hanım, Ömer Bey...

Öyle başladık, o zaman önemli bir ulusal gazeteden Banu Şen bir röportaj yaptı: Dayan Bodrum mandalini… Onun üzerine çok sayıda insan telefonla ve internette ilgi gösterdi. Bu babamın daha da çok hoşuna gitti.

Katma değerli ürünler için markamıza adı veren annemiz Yadigar Aras’ın dedesinin mesleği aklıma geldi.  Kazım dedem On İki Adalar'ın şekercisi, lokumcusu. Çocukluğumda dedemin yaptığı usulle “sorbe” fikri aklımıza geldi. Lokum ve şeker de yaparız diye düşündük. Eşim de Bodrum’un ünlü Körfez Restoran'ının rahmetli sahibi Hasan Subaşıoğlu'nun kızı, zaten babadan gurme. Dedim ki “Hadi bakalım, en iyi bildiğiniz iş, gir mutfağa şu reçelleri yapalım.”

Tadan arkadaşlarımızın önerisiyle şekerden vaz geçip AR-GE yaptık ve elma sıvı şekeriyle çok güzel bir uyum yakaladık.

Sıra lokuma geldi. Lokumda zorlandık. Onu hurmayla eşleştirdik. Güzel oldu. Fakat şeker kullanmayınca üstünü kaplayamadık. Hindistan ceviziyle denedik, mandalinin tadını bastırdı. Yine eşim beş altı ay araştırdı ve “Mandalin cipsi yapıyoruz. Bunu un haline getirsek, o yapışmayı engelleyebilir miyiz” dedi. Böylece başardık ama biz yavaş yavaş bütün bunları yaparken babamızı kaybettik. Baba bunların hiçbirinin son hallerini göremedi.

Son bir yılı sıkıntılı geçti ama sağlığı yerinde iken “Bodrumlu Çiftçi Diplomat” kitabını Hamdi Topçu ile birlikte yaptık. O kitabı gördü.

“BU 32 METRE GEMİ İNGİLTERE'YE GİTTİĞİNDE AYAKTA KARŞILANIYOR, SIRA OLUYORLAR İÇİNİ GEZEBİLİR MİYİZ DİYE… ROMANYA'YA GİDİYORSUN, DEVLET BAŞKANI GELİYOR, PUTİN GÖRMEK İSTİYOR”

- Sayın Aras buraya bir virgül koyalım. Sizin girişimci kişiliğinizi anlayabilmek için biraz da dönüp ilk yaptığınız işe bakmak lazım. Era Yatçılık ve turizm. Orada nasıl bir bodrum bakışınız vardı?

- Üniversiteyi Ankara'da ODTÜ’de okudum. Bodrum’a döndüğümde, arkadaşlarıma baktım, herkes sıkıntılı. Bodrum kalkınmaya başladı ama sektörlerde sıkıntı var. Güneş enerjisiyle mi uğraşalım, ailede birçok yer var, bunları değerlendirelim. Çeşitli düşünceler. Babanın İtalyan dostları gelip gidiyor, bunlara mavi yolculuk yaptırabiliriz. Üniversitedeyken de seyahat acentasında çalışmıştım ve bildiğim bir iş diye seyahat acentesi açtım.

İşe başlar başlamaz sıkıntıyla karşılaştık çünkü kaptanlar yelken kullanmıyordu. Biz yat kiralıyoruz, sözleşme imzalıyoruz ama motor yat seyahati yapıyorlar. Yelken açılmayınca biz sıkıntıya girdik. Çözümü devlette bekleriz ya deniz meslek liseleri açılsın, çocukları yetiştirelim diye. Baktım olmuyor, anlatıyoruz, kız meslek lisesinin içine denizcilik bölümü açılıyor ya da turizm meslek lisesi içine açılıyor. Denizcilik hocaları yok. Gönüllü arkadaşlar geliyorlar, yardım ediyorlar ama olmuyor. Bu iş böyle olmaz diye düşündük ve kendi kaptan ve gemicimizi kendim yetiştirmeye karar verdim. The Bodrum Cup fikri öyle doğdu.

Burada hedefler koymuştum, ilki Muğla'da hiç yelken kulübü yok.  Bir kulüp kurulmalı. ODTÜ'de okurken kayak bölümünün başkanlığını da yapmıştım.

Oradaki spor organizasyon alışkanlıklarımın eksikliğini hissediyordum. Burada deniz sporlarıyla ilgilenip temelden çocukları yetiştirelim istedim. Hemen bir yelken kulübü kurdum.
Diğer hedef ise dünyada eğitim gemileri olur. Bir de eğitim gemisi yapma kararı aldım. Osmanlı'da dört tane eğitim gemisi varken cumhuriyet tarihimizde hiç eğitim gemisi yok. Bu açığı kapatmak arzusuyla öyle bir gemi yapalım istedim ki kaptan ve gemicilerimizi kışın eğitelim, yazları da gençleri eğitelim, dünyanın neresinde bir etkinlik varsa orada olalım. Mavi yolculuk yapacaksak, turizm yapacaksak çocukların ufkunu açmamız lazım.

O günlerde GPS'ler, cep telefonları yok. Mesela müşteri Kos'a gitmek istiyor, götürüyorlar. Çünkü Kos'u görüyor. Ama iki arkadaki adaya götüremiyor çünkü onları görmüyor. Konuk gece için “Dalaman’dan uçağım var beni götür” diyor.  Gece seyri yapamıyoruz. Çok büyük problemler bunlar. Bu imkanlarla bir şey öğretmek zor dedik, ancak bizim bir laboratuvar gemimiz olması lazım diye karar verdik.  Böyle gemide ancak bütün bilgileri verebiliriz, navigasyon aletlerini de öğretebiliriz. 1989’da The Bodrum Cup’ı başlattık. Era Bodrum Yelken Kulübü’nü kurdum. 

Bodrum’da bir aileye dönüştük. Ama hedefleri tamamlamak için çok zorlandık. Dönemin Belediye Başkanı adaylarından seçilme ihtimali olan kişiye gittim, bizim denizcilik projemizi seçim programına almasını söyledim. “Beceremeyiz, gel meclis üyesi ol, istediklerini yap” dedi. Meclis üyesi olunca yelken kulüplerini kurdum. İçmeler’deki tesisi yaptık.  Bitez ve Yalıkavak yelken kulüplerinin kuruluşunu yaptık. O dönem her belde ayrı belediye idi onlara yardım ettik.  2000 yılına kadar Muğla bölgesinde hiçbir yelken kulübü yoktu Era’dan başka. Babamın zamanını anlatmıyorum 2000 yılından bahsediyorum.

Bu kocaman coğrafyada bu kadar yatçılığın olduğu bir bölgede yelken kulübü yok. Bugün niye yatçılığımız, denizciliğimiz bu halde buradan anlaşılabilir zaten.

Sonra sıra okul gemisine gelmişti. BOSAV Vakfı’nı ve ona bağlı bir iktisadi işletme kurduk. O gün kendi tersanem de vardı. “Ama kendine gemi yaptı” demesinler diye BOSAV üzerine yaptık ve STS Bodrum “herkesin malı olsun” dedik.

Bir dolarla başladık ve milyon dolarlık bir teknolojiyi üç buçuk senede tekneye yerleştirdik. Bu bir mucize gemiyi Bodrum'un çok ilerisinde yapmışız. Bodrum her iyi girişimi anlamadığı gibi bunu da anlamadı.

Bu gemide 16 mürettebat var ve bir milli takım gibi bakmak lazım. Çünkü yurt dışına çıktığı zaman Türkiye'yi temsil eden bir gemi. Bu iş o zaman belediyenin oluşturduğu döner sermaye ile gerçekleşti. Sonra gelen belediye döner sermayemizi gasp etti. Bu iş siyaset üstü yapılmasına rağmen maalesef eğitimden hoşlanmayan bir toplum olduğumuz için sıkıntılarımız oldu. O dönem Sadun Boro hayattaydı, ondan 20 – 25 gün kaptanlarla Akdeniz’e açılmasını istedik. “Seve seve” dedi. Çeşitli ünlü denizcileri de aradık. İki yılın seferleri doldu. Ama bunları yapamadık çünkü döner sermayesi elinden alındı. Eğitmenlerimizi işten çıkarmak zorunda kaldık. Hala mücadele ediyoruz.

Bu 32 metre gemi İngiltere'ye gittiğinde ayakta karşılıyor. Sıra oluyorlar içini gezebilir miyiz diye… Romanya'ya gidiyorsun, devlet başkanı geliyor. Putin görmek istiyor. Ahşap öyle bir gemi yaptık ki insanlar okşamak istiyor. Bu bir tanıtım. Gelin sizin gemilerinizi de böyle yapabiliriz ya da yenisini yapabiliriz diyoruz. Ama çıkamıyorsun, gidemiyorsun çünkü döner sermayen alınmış. Gerçekten Türkiye için biz biraz ileride projeler yapmışız hep.

“CUMHURİYET’İMİZİN 100’ÜNCÜ YILINDA ATA’MIZA SAYGI OLARAK ÖNCE SELANİK'E ORADAN DOLMABAHÇE'YE GİTMEYİ PLANLIYORUZ, GULETLER DE GİTSİN ONA TEŞEKKÜR ETSİN İSTİYORUZ”

- Biraz The Bodrum Cup’ı konuşabilir miyiz?

- The Bodrum Cup’ı ahşap teknede yelken kullanımını ön plana çıkarmak için başlatmıştım. Bilenler bilmeyenlere öğretsin diye düşündük. İstanbul'dan birçok yelkenci arkadaşlarımızı getirdik. Guletlerin içine dağıttık, çok güzel bir ambiyans oluştu. En önemlisi bir anda teknelerdeki açıklar ortaya çıkmaya başladı. Bunun finansmanı da kendi içinden bulmamız gerekiyordu. 35 yıl önce sponsorluk diye bir kelime de yok. Teknelere müşteri alarak bu organizasyonu yapmaya başladık. Bu da çok enteresan bulundu. Özellikle Fransızlar’ın ilgisini çekti. “Bir kabinde kalayım, ben de yarışayım, bir halatın bir ucundan ben de tutayım. Çok enteresan bir yarış bu” dediler. Şimdi özel tekneler müşterisiz de katılabiliyorlar. Çünkü zaman içerisinde artık ahşap tekne yapımı da çok azaldı. O yüzden bütün teknelere ve bu şenliğin içerisinde olmak isteyen herkese açtık. Tek kural yelken kullanmak.

Bu ne kazandırdı. İlk yarışın sonunda aşağı yukarı bütün tekneler dümen palasını değiştirdi. Çünkü hep motora göre dümen palaları yapılmış, kumanda etmiyordu onlar büyütüldü. Sonra daha hızlı gitmek için direkler gerçek boyutlara getirildi. Direkler büyütülürken işin içine mühendislik girmesi gerekti. Turizm amaçlı yapılan teknede önce kabinleri yapıyorduk. Boş kalan yerlere direkt koyuyorduk. Ama mühendislik öyle demiyor: Önce direkler boş kalan yere kabinler.

Direkler büyüyünce armalar kroma döndü, sürtünme ön plana çıkmaya başladı. Altyapıları değiştirmek, lamine teknolojisine geçmek derken dönüp baktık bütün teknelerin yapımının A'dan Z'ye The Bodrum Cup her şeyini değiştirmiş. Bu şölen, bütün sektörün kullandığı bir sınav alanı oldu. Bir kez İstanbul yaptık, boğazı geçtik.  Bu yıl cumhuriyetimizin 100’üncü yılında Ata’mıza saygı olarak önce Selanik'e oradan Dolmabahçe'ye gitmeyi planlıyoruz. Guletler de gitsin ona teşekkür etsin istiyoruz. Sponsorlar bulunabilirse böyle büyük bir programımız var. Bodrum’u ciddi anlamda sanatı, kültürü ve gastronomisiyle tanıtan Türkiye'nin gurur duyacağı bir organizasyon…

“YETERLİ ALTYAPI YAPILMADIĞI SÜRECE BODRUM’A İNSAN ALAMAZSINIZ, ALDIĞINIZ HER İNSANI DA YAŞAYAMAZ HALE GETİRİYORSUNUZ, BÜTÜN KANALİZASYONLAR UTANMADAN DENİZE DÖKÜLÜYOR”

- Mandalinaya tekrar dönmeden bir de genel turizm yorumu alabilir miyiz? Bodrum neredeydi, nereye geldi?

- Bodrum coğrafya olarak çok güzel bir yer, hala çok güzel. Her ne kadar bozulsak da bu böyle. En büyük sıkıntımız plansızlık. Plan olmadığı için sürekli insan geliyor. Gelinmesi sorun değil ama plansız gelinmesi problem. Yeterli altyapı yapılmadığı sürece buraya insan alamazsınız. Aldığınız her insanı da yaşayamaz hale getiriyorsunuz. Bütün kanalizasyonlar utanmadan denize dökülüyor. Bu o kadar güzel bir yeri berbat etmeye hakkımız yok. Trafik de ayrı büyük sorun. Bu işin içinde bilim olması lazım. Sürdürülebilir bir turizm yok artık. Nereye el atsan problem. Kocaman bir tesis ama çalışanın kalacağı lojman yok. Çok sayıda memur var, memurun kalacağı lojman yok.

Bir örnek anlatmak isterim. Devlet dairesine bir iş için gittim. “Yapmayacağım abi senin işini “dedi memur arkadaş. “Niye yapmıyorsun ki” diye sordum. “Beni şikayet et diye yapmayacağım. Başka yere gideyim. Beni kovsunlar buradan, sen bari dostum olarak beni şikayet et” dedi. Kiralar bir memur için yaşanmaz oldu. Bu gibi nedenlerle turizm sürdürülemez bir durumda.

Bodrum coğrafya olarak çok güzel bir yer, her ne kadar bozulsak da bu böyle. En büyük sıkıntımız plansızlık. Plan olmadığı için sürekli insan geliyor. Gelinmesi sorun değil ama plansız gelinmesi problem.

“BODRUM İL OLDUĞU GÜN GİDELİM BURADAN ÇÜNKÜ İL DEMEK O KADAR MEMURUN BURAYA GELMESİ DEMEK, O KADAR BÜYÜK BİNANIN BURAYA GELMESİ DEMEK, ÖLDÜRÜRSÜN BODRUM'U…”

- Hem Kocadonlar’dansınız hem yerel siyasetin önde gelenlerini yakından tanıyorsunuz, çözülemez mi bu sorunlar?

- Büyükşehir diye bir lanet bir sistem kuruldu, bu bütün turizm şehirlerine büyük bir cezadır. Muğla’yı düşünün Avrupa’nın kaç ülkesinden büyük. Bodrum il olduğu gün gidelim buradan çünkü il demek o kadar memurun buraya gelmesi demek, o kadar büyük binanın buraya gelmesi demek. Öldürürsün Bodrum'u… Büyükşehir değil, buranın kendi belediyesi olur, kendine yeter…

MUĞLA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ HER İLÇEDE BİR YER AÇSA, BODRUM’UN MANDALİN ÜRÜNLERİ, MARMARİS’İN, KÖYCEĞİZ’İN BALI, FETHİYE’NİN BİBERİ, MİLAS’IN YAĞI, DATÇA’NIN BADEMİ BÜTÜN BU MAĞAZALARDA SATILSA, HERKES PARASINI ALSA...

- Biz mandalinaya dönelim yani ‘mandalin’e… Projeleriniz ve hedeflerinizi dinlememiz mümkün mü acaba?

- Benim gibi gönüllü arkadaşları topladık. “Bu iş kötüye gidiyor” dedik. Bu da tamamen planla alakalı. Şu anda para etmediği için herkes terk ediyor, kimse bakamıyor bahçesine, zaten bu fiyatlarla bakılması da güç. Mandalin Hareketi olarak yapmak istediğimiz şu:

Bodrum mandalin çok önemli. Bu güzel ürünü herkesin kullanması lazım. Ben mesela bu yaşıma kadar mandalinin bu kadar önemli olduğunun farkında değildim. Mesela Bodrum mandalinin sadece aralık ayında hasat edildiğini
bilirim. Aralık ayı gelsin mandalin yiyelim deriz. Çünkü biz çekirdekli ve aromalı olduğu için bunu severiz. Tek hasat diye bildiğim mandalinanın aslında Ağustos ayında yeşil hasadı varmış. Ben bu yaşımda öğrendim, Bodrum bunun farkında değil. Yeşil mandalin aslında bir sanayi ürünü. Gerçekten bu hasat yapılabilse hem ürünler seyreltilmiş ve Aralık için çok daha güçlü, güzel ürünler çıkmış olacak. Hem de bütün çiftçiler aslında masraflarını yazın sonunda almış olacaklar.

Yurt dışına gidildiğinde o ülkenin tatları aranır, onlar tadılmak istenir. Şimdi biz Avrupa’dan gelen için ne yapıyoruz? Avrupa'da sodasına suyuna ne kullanıyor? Lime kullanıyor. Biz de burada ona lime ikram ediyoruz. Senin burada neyin var? Senin burada Bodrum yerli mandalinin var. Sen bir dilim Bodrum yerli mandalinayı koysan, konuğun beyninde Bodrum'da bir soda içtim, bir su içtim bir kola içtim ne güzeldi ve o yeşil mandalina ne güzeldi diye kalacak. Şimdi senin bunu Bodrum kokan bir ürün haline getirmen gerekir. İşletmelerin büyük bölümü bunu kullanmıyor. Bodrum'un böyle yerli ve coğrafi işaretli bir ürününü niye kullanılmıyor. Bodrum yeşil mandalini dünyanın en güzel kokteyllerinin içine girebilir. Yaz mevsimi boyunca limonatalara niye katılmıyor?

Gazoz yapıyoruz, lokum yapıyoruz. Mandalin ürünlerine buralarda esans kullanıyoruz. Bu süreçte esans elde edilse niye kozmetik ürünlerine kullanılmasın?

Biz Bodrum Yadigarı olarak bahçemizde esans çıkarıyoruz, ürünlerimizde kullanıyoruz. Diğer üreticilere soruyoruz, ne kullanıyorsun diye…Kimse cevap yok, fason yaptırıyoruz diyorlar. Peki o ne kullanıyor, nereden tedarik ediyor? Bunun cevabı tek, ya kimyasal kullanır ya da Brezilya gibi meyve suyu devi firmaların yan ürün olarak sattıklarını ithal eder.

Bunların üzerine Bodrum yazmak, Bodrum’dan hediye diye alınmasını sağlamak ne kadar doğru?

Ama bizim hareketimizin sadece esans başarısı bile bütün bahçeleri kurtarır. Katma değerli ürüne çevirdiğiniz anda bu insanlar bahçelerine bakabilir duruma gelecek. O zaman da yeşil örtüyü daha iyi koruyacağız.

Bir de en çok önem verdiğimiz Aralık ayında bir aylık bir süre var. Bu süre meyve toplanıp değerlendirilemezse çürüyor. Bunun işlenmesi, katma değerlerine dönüşmesi gerekiyor. Biz Bodrum Yadigarı olarak bu örnekleri yapıyoruz, gösteriyoruz. Biz bunları beceriyorsak Bodrum olarak bunlar becerilebilir diyoruz, ama sesimizi çok fazla duyuramıyoruz.

Bu hareketin içinde Bodrum’u seven çok güzel insanlar var, bir yılda çok ilerledik.

İlk defa işte geçen yıl, her yıl yapılan festivale “Mandalin Hareketi” olarak “biz katılmıyoruz, sucuk satmak için bizi kullanamazsınız” dedik. Orada her türlü stant açılıyor, ama mandalin yok. Bodrum esnafı yok herkes dışarıdan gelmiş. Sadece mandalin olması için çaba sarf ettik.  Sağ olsun sayın kaymakamımız o fikri benimsedi. Belediye başkanımız da olumlu görüş verince geçen yıl sadece mandalina festivali yaptık. Orada satılan ürünlerin hepsi mandalindendi.

Toparlarsak, Bodrum'un mandalinden kazancı nedir? Hedeflenen ne olmalı? Geçen yıla bakarsak bahçede üç liraydı. Bu rakamlarla kazanma şansı zaten yok. O bahçe zaten ölmeye mahkum.

Geçen kış Filipinler’e gitmiştim.  Mandalinin çıkış noktası Çin’dir, Filipinler de onun karşısı. Bu meyvenin anavatanı denilebilir. Orada tezgahlarda mandalinin kilosu 60 lira. Anavatanında aynı mandalina bu paraya pazarda.

Biz vazgeçtik 60 liradan ya. On lira olsa bile olsa iyi. Eğer öyle olduğu takdirde bu bütün bahçeler tekrar bakılır. Ama yoksa burası üç lira, beş lirayla bu iş olacak gibi değil.

Muğla Büyükşehir Belediyesi her ilçede bir yer açsa, Bodrum’un mandalin ürünleri, Marmaris’in, Köyceğiz’in balı, Fethiye’nin biberi, Milas’ın yağı, Datça’nın bademi bütün bu mağazalarda satılsa, herkes parasını alsa. Tüm üreticilerin durumu daha iyi olur.

“BODRUM 200 BİN NÜFUSA GÖRE PARA ALIP, BU NÜFUSA GÖRE PERSONEL ÇALIŞTIRMAK ZORUNDA KALDIĞI SÜRECE YAZLARI İKİ MİLYON KİŞİYE HİZMET VEREMEZ, HER GELEN TURİST BURALARA SADECE ZARAR VERİR”

- Son söz söylemek gerekirse Bodrum’un sorunları genel olarak nasıl çözülür?

- Bodrum Meclisi üyesiyken Frankfurt’a gittik. Bizi Frankfurt Meclis Başkanı ağırladı. “Size merkezden nasıl bir bütçe geliyor” diye sorduk. Adam şaşırdı, anlayamadı. “Bizde para gelmez, devlet bizim şehrimize yatırım yaparken, hava limanı açarken belediye yüzde 30 otomatikman ortak olur. Parası yoksa kardan bu sermaye ödenir, sonra kazanmaya başlar” dedi.

“Tüm yatırımlardan gelirimiz olduğu için paramız da var, ayrıca turizm vergisi çıkarma hakkım var. Bunu da alırım. Kentte tahsil edilen KDV’den pay alırım.  Kentteki gelir vergisinin yüzde 30’u benim” diye anlattı.  Bu hakların Avrupa Birliği yasalarından geldiğini bizdeki uyum yasalarında ise bu maddenin gerçekleşmediğini öğrendik. Sorduk soruşturduk bu madde Türk siyasi hayatına uymuyormuş. Böyle bir yasa olursa yerel yöneticiler siyasilerin peşinden koşmazmış ve bu tüm partiler için geçerli…

Birçok siyasetçi ile konuştum. Avrupa Birliği'ne girmek için en son kabul olacak yasa buymuş.

Bodrum 200 bin nüfusa göre para alıp, bu nüfusa göre personel çalıştırmak zorunda kaldığı sürece yazları iki milyon kişiye hizmet veremez.  Her gelen turist buralara sadece zarar verir.

Özal’ın bilinmeyenleri... Can Pulak sır yılları anlatıyor

Engin Akçakoca: Sayın Şimşek çok zor bir işe girdi

Prof. Dr. Emre Erdoğan, Fransa’daki ‘genç ayaklanma’ya teşhisi koydu!

Büyükelçi Uluç Özülker’den Fransa’yı yakan ‘genç öfke’ye çarpıcı bakış

ÖTV'de zam sinyali var mı, araç krizinin sırrı ne? Levent Köprülü anlatıyor

Kurban neden pahalı? Şok yanıt Tarım Ekonomisti Ahmet Atay’dan

 

YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)