Nıver Lazoğlu [email protected]

Gloria Jean’s’i ayağa kaldıran Türk

Kiraza benzeyen bir meyve türü.

Tropik iklimde, iki dönence arasında kalan bölgede yetişiyor.

Bulunduğu çevreye göre bazı aromaları üzerinde tutuyor.

Neden mi bahsediyorum. 

Kahveden.

Günü güzel kılan, mis kokusuyla davetkar, genizde bıraktığı tadıyla miss. 

İyi kavrulmuşluğuyla sunumuyla paylaşımların en güzel tanığı. 

Bir de 40 yıllık hatırı var…

Durum böyle olunca,  anlamı da tadı da bir başka oluyor. 

Kahvemi bu kez  Zorlu Center’da  Gloria Jean’s da yudumluyorum.  

Kimle mi? 

Gloria Jean’s Türkiye’nin genç CEO’su Mehmet Dinçerler’le.

‘Bir yere ilk gittiğimde bir espressoya sarılırım. Kahvenin özü gibi daha iyi anlıyorsunuz iyi kahveyi. İşte o zaman kahvenin notunu verebiliyorsunuz” diyor Mehmet Dinçerler. 

Kahveye bu kadar düşkün olunca konuda o denli koyu oluyor. 

İstanbul’da dünyaya merhaba diyen Mehmet Dinçerler, Haliç Üniversitesi Endüstriyel Tasarımı Bölümü’nden mezun olmuş. İş hayatına ise mutfakta adım atmış. 

Evet mutfakta ama bu mutfak babasının işyeri. 

Baklava açmış, baklava pişirmiş.

Hem de ünlü bir baklavacı  Hacı Sayid’in ikinci kuşak temsilcisi olarak. 

Patron oğlu diye torpil geçilmemiş. Üstelik de çok ufak yaştan itibaren. Hem de öyle bildik saatlerde değil. Gece dörtte iş başı yapıyormuş.

Hem okumuş hem çalışmış. Ancak beklenen noktasında aynı sahada yürümek yerine bambaşka bir sahada yatırım yapmış. 

Ve kendi işinin patronu olmuş. 

Oldukça samimi ve güler yüzlü Mehmet Dinçerler’e sorum şu

Kahve sektörüne geçme fikri nasıl oluştu?

“İşimi riske etmedim yine bildiğim bir sahada yürüdüm. Yani gıda sektörünü biliyordum aynı sektörün başka bir kolunda olmayı seçtim. 

Artık kendi yolumu çizme kararı aldım. Ne yapacağımı bulmak için yurtdışına çıktım. Bir süre Amerika’ya gittim. Orada kahve pazarını gördüm. Sonu olmayan bir pazar olduğunun farkına vardım. Ardından Avrupa’ya geçtim. İtalya, İspanya, Fransa. Sonra Balkanlar’a geçtim, Türkiye’ye döndüğümde artık ne iş yapacağımı kafamda oturtmuştum. Sonrasında iş yapabileceğim markalara mail yoluyla ulaştım. O markalar arasında Gloria Jean’s de vardı. Açıkcası maili atarken o kadar da umutlu değildim. Ancak çok güzel bir geri dönüş oldu. Avrupa Temsilcisi’nden, ‘Önümüzdeki hafta Türkiye’de olacağım, müsait olursanız görüşelim’ yanıtını aldım. Çok mutlu oldum. Sonrası karşılıklı görüştük ve çok olumlu geçti. Bu süreç 8 ay sürdü. Biz görüştüğümüz dönemde Gloria Jean’s’in 36 tane şubesi vardı. Biz işi aldığımızda ise hepsi kapanmıştı. Yani biz sıfırdan başlamak zorunda kaldık. Hızlı bir operasyonla o durumu soft bir hale getirdik ve yeniden yapılma sürecine başladık.”

Oldukça ilginç bir başlangıç olmuş doğrusu.  Şans mı ne dersiniz? Sanırım bu süreç 5 yıl önce başladı. 

“Evet, 5 yıl oldu, o dönemde 18 firma teklif götürmüş ki Türkiye’nin ünlü holdinglerinden biri de bunların arasındaydı. Gloria Jean’s bizi tercih etti. İnanılmaz bir kısmet diye değerlendiriyorum. Öyle bir şey oldu ki bizim taşlar yerine oturdu. Sanırım biz biraz daha esnaf olarak dikkat çektik. Daha mantıklı projelerle gittik 5 yılda 50 şube hedefi koymuştuk ki 250 şube teklif eden de mevcuttu. Ve şu anda bizi tercih ettikleri için de çok mutlular. Şu anda Avustralya’dan sonra en büyük operasyon Türkiye. Markanın 42 ülkede var olduğu düşünülünce işimizde iyi olduğumuz da kendiliğinden ortaya çıkıyor.” 

Bu konuşmalar karşısında “Vay” diye ünlem büyütüyorum. Ve ardımdan sorum geliyor. 

Bunu nasıl başardınız? 

“Nasıl yaptık? İyi bir ekip işin en önemli sırrı. Uzun yıllarda gıda sektörü içindeki deneyiminde çok büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Türk insanının ne istediğini, nelerin mutlu edeceğini bilmek önemli bir katkı sağladı. Biz Avustralya’yı Türkiye’ye getirmedik, biz Avustralya’yı Türkiye’ye adapte ettik. Türk damak zevkine önem verdik. Türk kahvesini de Türk çayını da servis ediyoruz. Yaptığımız sandviçlerde, pastalarda daha çok bizlerin sevdiklerini satışa sunuyoruz. Siz ne istiyorsanız, biz onu sunmak boyutuyla hareket ettik. Ve her daim işin başındayım.” 

Şu an şube sayınız hedeflerinize ulaştınız mı? 

“Şube sayımız 63’e ulaştı. Bu yılı 75’e ulaşmayı planlıyoruz. Türkiye’de 22 şehirde varız. Bu yıl sonuna kadar bu sayı 25 olacak. Anadolu’da da büyüme stratejimize devam edeceğiz. Kahve tüketimi git gide artıyor. Özellikle de üniversite olan illerimizde yoğun bir talep var. Yazlık bölge olarak da Çeşme’de de bir mağaza açma düşüncemiz mevcut. Gaziantep’te şubemizi açacağız ki  memleketimiz. Balıkesir de var. Ayrıca İstanbul’da İstiklal Caddesi’ne de dönme kararı aldık. Yakında Demirören AVM içinde yer alacağız. Hedefimiz 2019 yılında 100 mağaza sayısına ulaşmak. Anadolu’dan oldukça fazla talep var. Bu amaç doğrultusunda çalışıyoruz. Bu arada Türkiye deki bu çalışmalarımız marka tarafından diğer ülkeler noktasında örnek gösteriliyor. Avustralya’da doğan Gloria jean’s kahve zinciri İngiltere, Bulgaristan ve Almanya operasyonları Türkiye’ye eğitim için personel gönderiyor. Bunlar bizim için büyük mutluluk ve gurur.” 

Kahve kültürü ve kahveye olan ilgi  gitgide artış gösteriyor, beraberinde rekabette yoğun bir sektör haline dönüşüyor. Bu çerçeveden baktığınızda, talepte artış söz konusu mu? Sektördeki durumunuz ne? 

“Şu anda sektörde ikinci sırada yer alıyoruz ki asıl amacımız birincilik. Bu arada söylediklerinize katılıyorum. Pazarda potansiyel mevcut ve artış söz konusu. Beş yıl önce dünyada kişi başı yıllık kahve tüketimi 7 kiloydu. Türkiye’de ise 700 gram ki bunun da yüzde 75’i Türk kahvesiydi. Şimdi ise bunun iki katına ulaştık ki bu da yaklaşık 1.5 kiloya tekamül ediyor, kişi başı tüketim. Bu tüketim hızlı bir şekilde daha da yukarıya doğru çıkacaktır.” 

O halde yoğun rekabette farkındalığınızın altını nasıl çiziyorsunuz? 

“Bu soruyla karşılaştığımda yanıtım net. Gloria Jean’s’e gelirseniz, dünyanın en iyi kahvesini içersiniz. Bu arada yeni konsepti uygulamaya geçiyoruz mekanlarımızda. Hem dekoratif hem de farkı ürünlerimizi de yeni konseptimizde sunmaya başlayacağız. Gelen müşterilerimizi daha da uzun süreli kalacağı mekanlar olacaktır.”

Yanıt çok iddialı değil mi? 

“Yok, kahvenin fantazisini yapmıyoruz. Olanı dile getiriyorum. İyi servis iyi hizmet ve müşterilerimizi mutlu kılan tatları sunuyoruz. Çeşitlilik güzel ama asıl olanı, iyiyi ve kaliteyi sunmak önemli. 5 çeşit kahve var tüketebileceğimiz ve bundan sonraki yıllarda bunlar yine tüketilecek. Ekibimiz baristalarımız hepimiz bir aile gibiyız, hepimiz sevgiyle kahvemizi yapıyoruz ve sunuyoruz.”

Kahve sizin için ne ifade ediyor? 

“Kahve benim için hayatım bir parçası. Bu hem iş boyutunda hem de tüketici olarak. Güne kahve içmeden başlayınca eksiklik hissediyorum.” 

Bu cümleyi birebir yaşayan ben, bunu duymanın sevincindeyim niyeyse. 

Çenem düşüyor, bu kez kahveye düşkünlüğümü dile getiriyorum. 

Kahvesiz olmaz. Peki, hep aynı sahada ilerlemeye devam edecek misiniz, başka bir yatırım sahasını düşünüyor musunuz? 

“Evet, yine bir takım düşünceler içerisindeyim. Ekim ayında yine bir Amerika’ya gideceğim. Netleşince söz ilk size söyleyeceğim ama şimdilik açıklamak için erken.” 

Yaşasın, diyorum.  Bu arada baba Burhan Dinçerler ile de bir görüşme için Mehmet Dinçerler’den  söz aldım. 

Kahvenin mis kokusunda ve hmmmm tadında, sohbet uzuyor. Markaya ilişkin dünü ve günü konuştuk. 

Genç bir konuk olunca dünü konuşmak abesle iştigal. Ama genç yaşına rağmen hızlı yol almış bir ismi tanımak noktasında her sabah günü sporla karşılayan, yaşamın hızlı akışında, ara ara şarkılar söyleyen, işin tezgahında kahve yapıp,  sonra yüzlerce kişiyi yönetmek.

Genç yaşta bu denli başarıyı kucaklamak ve bunu özümsemek çok kıymetli. 

Hele hele kalabalıkların, abartılı beğenileri karşısında, öylesi bir duruş…

Gönül zenginliğinin, yüze yansıması ve albeninin şişirmediği bir ego…
Yolu, yolculuğu iş dünyasında….
Asillik, biraz da kendini bilmek, kendini görmek, kendini kabul etmekten geçiyor sanırım…
Elbette ki, kendini ve işini sevmekten.

Kahve bahaneydi iş ise şahane. 

Teşekkürler Mehmet Dinçerler.

Herkese iyi bayramlar...