BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaYaşam-MagazinSokak çocukluğundan Bebek’in star’lığına...----

Sokak çocukluğundan Bebek’in star’lığına...

Sokak çocukluğundan Bebek’in star’lığına...
11 Haziran 2017 - 07:44 www.finansgundem.com

O, Türkiye’nin en ünlü kuaförlerinden biri. Tarkan’dan Ajda Pekkan’a, kimlerin saçını kesmedi ki! İşte kuaför Yıldırım Özdemir’in ilham veren hikâyesi

Yazarlar, sanatçılar der ya hani; “Bazen bunları yazan/yapan ben değilmişim gibi hissediyorum. Sanki ben sadece aracıyım, elimden öylece akıp gidiyor.” Türkiye’nin en ünlü kuaförlerinden Yıldırım Özdemir’i çalışırken izlemek insana bunu düşündürüyor. Parmaklarının hızına gözünüzle bile yetişmeniz zor. Makas adeta elinin doğal bir parçası. Arada müşterisiyle konuşsa da gözünü saçtan ayırmıyor. Ve sanki ortaya çıkan sonuç, sadece saçın sahibini değil, onu da ‘büyülüyor’.

Kendisini ‘mahalle berberi’ olarak tanımlıyor ama ‘mahalle’ dediği yer, İstanbul’un en lüks semtlerinden biri olunca bu tanım fazla mütevazı kalıyor. Bebek’teki dükkânının kapısında Lamborghini’ler, Land Rover’lar dizili. İçeride oyuncular, ‘cemiyetten isimler’, işinsanları, siyasetçiler, Türkiye’nin dört bir yanından gelen varlıklı insanlar... Randevu kabul edilmiyor, gelip sıra bekleyeceksiniz. Ama sırası gelip de saçını ona teslim edenler halinden memnun. Beklemeye, aldıkları hizmet karşılığında yüksek denebilecek bir ücret ödemeye değdiğini söylüyorlar. Haklı olabilirler çünkü burası öyle bir kuaför ki; içeri bir anda Tarkan girebilir, hemen yanınızda Ajda Pekkan oturuyor olabilir!

‘Hiçbir şey olamayacakken kuaför oldum ben...’

Onun başarısını takdir eden sadece ‘sen, ben, bizim ünlüler’ değil. Özdemir geçen ay dünya çapında 500 kişinin katıldığı bir elemeden geçti. “İngilizcen yeterli değil, pek umutlanma” diyenleri haksız çıkardı ve Dubrovnik’te gerçekleşen Wella Destination Event’te şov yapmaya hak kazanan üç kuaförden biri oldu.

Onun hayatına bakınca ‘Kuaför olmak varmış!” diye düşünebilir insan. O da zaten; “Kuaförlük dünyanın en güzel mesleği” diyor: “Hiçbir şey olamayacakken kuaför oldum ben. Hayal edemeyeceğim bir hayatı yaşıyorum. Bu mesleği seçip seçmeme konusunda kararsız olanlar, evimi bir görsünler...”

‘Hiçbir şey olamayacakken’ derken zor geçen çocukluğunu kastediyor. Özdemir; Bitlisli, çok zengin bir ailenin dokuz çocuğunun en küçüğü olarak dünyaya gözlerini açmış. Babası müteahhit, işleri iyi... Ama bölgedeki terör derdi bir gün canına tak etmiş. Bütün aileyi toplayıp İstanbul’a getirmiş. Fakat hayat, burada umdukları gibi gitmemiş. Zor günler başlamış. “Annemle semt pazarlarına gider, artıkları toplardık” diye anlatıyor o günleri. İlkokul dördüncü sınıfta çalışmaya başlamış: “Sokak çocuğuydum. Su sattım, limon sattım, ayakkabı boyadım, teknelere poşet taşıdım... Arnavutköy-Bebek hattında her işi yaptım.”

Bu ‘ne iş olsa yaparım’ durumu, babasının bir kuaförle yan yana konumda bulunan bir markete ortak olmasıyla bitmiş: “Markete gittiğimde kuaförden de getir götür işi yaptırırlardı. Orası kadınlar hamamı gibi geliyordu bana. Çok utanırdım.”

Profesyonel kuaförlük kariyeriyse, eniştesinin bir kuaför arkadaşının çıraklık teklifiyle başlamış. İlk işyeri, mesleğin efsanelerinden Yaşar Coka’nın dükkânı olmuş. “Ustam, her gün başımı okşardı, ‘Çok çalışkansın, senden çok memnunum’ derdi. Onun sayesinde mesleği sevdim. İlkokuldan sonra okulu bıraktım. Sabahları erkenden giderdim dükkâna, belki ustamdan önce gelen olur da saçını ben yaparım diye... Bir Meral Hanım vardı, bankacı... Bir gün geldi ve topuz istedi. Ama dükkânda herkesin eli dolu. ‘Ben yaparım’ diye atladım. Çırağım daha... Baktı, baktı... ‘Tabii ki Yıldırım yapacak’ dedi. Ölene kadar unutmam o anı.”

Sokak çocukluğundan Bebek’in star’lığına... Kuaför Yıldırım Özdemir’in ilham veren hikâyesi
“16 sene önceydi. Bir gün bir yerden elime bir Tarkan konseri davetiyesi geçti. Eşimle gittik. Konserin ortasında dönüp ona, ‘Tarkan kesin bana gelecek’ dedim. İçime doğdu. Ertesi gün arayıp müjdeyi verdim; ‘Birazdan Tarkan’ın evine gidiyorum’. O gün bugündür saçı bize emanettir.”

Meral Hanım’ın olduğu kadar kendi yeteneğinin de kıymetini biliyor: “Gün içinde kimseye çaktırmadan ellerimi öpüp şükrettiğim olur. Ne kazandıysam o ellerle kazandım çünkü.”

Özdemir, ellerine hep iyi bakmış. Bir gün bir taraftar grubundan dayak yerken aklına ilk gelen, ellerini saklaması gerektiği olmuş. Bugün hâlâ sabah ilk iş el idmanı yaptığını söylüyor. Enstrüman çalanlar, “Bir gün çalmasam, ertesi gün anlaşılır” der ya, Özdemir de “Yarım gün kesmesem anlaşılır” diyor: “O yüzden son gittiğim tekne tatilinde bütün mürettebatın saçını kestim.”

Özdemir ustasının yanından ayrılıp kendi kanatlarıyla uçmaya karar verdiği zaman çektiği sıkıntıları şöyle anlatıyor: “Ustam küstü bana. Çiçek gönderiyordum, geri geliyordu. Çok sonra affetti. Usta-çırak ilişkisi bir çeşit aşk ilişkisidir. Yanından ayrılalı 21 yıl oldu, hâlâ bazı geceler rüyamda onun dükkânında çalıştığımı görürüm.”

Sıfırdan kurulmuş, çoktan rayına oturmuş bir hayat...

Baldızının ve bacanağının desteğiyle kendi dükkânını açtıktan kısa süre sonra ‘ünlülerin kuaförü’ diye anılmaya başlamış. Ama o, yoğun çalışmayı bahane edip hayatı ıskalamamış: “Çok mutlu bir evliliğim var. Eşim, dükkânın muhasebesiyle ilgileniyor. Kızım 1998 doğumlu. Ailemi, dostlarımı ihmal etmem. Balıkçılık en büyük hobim.”

Sıfırdan kurulmuş, çoktan rayına oturmuş bir hayat gibi görünüyor onunki. Ama o, daha hayallerinin yüzde 10’unu bile gerçekleştirmediğini söylüyor. “Ne zaman Türkiye’nin dört bir yanına yayılmış akademilerim olur, ne zaman insanlar bu akademilerden mezun biri için, ‘Oradan çıkanlar bu işi iyi yapıyor’ der, o zaman rahata ererim.”

Olmayacak şey değil, görür görmez “Burada ne güzel kuaför olur” dediği yere dükkân açmış, her önünden geçişinde “Keşke burada yaşasak” dediği evde oturan birinden söz ediyoruz. “Her şey hazır, bugün yatırımcı bulsam, ilk akademi binasının inşaatını bir ay içinde başlatırım. Şimdi dört şubem var. Yıl sonuna kadar bu sayı 10’u bulacak. Akademiler açılmaya başladıktan sonra da 50’leri...” diyor.

Aşçılık nasıl birkaç sene içinde en havalı mesleklerden biri oldu... Özdemir’in gönlünden geçen, kendi mesleğinin de benzer bir dönüşüm geçirmesi. Bunun yolunun da eğitimden geçtiğini düşünüyor: “Okumamak bizdeki kuaförlerin en büyük kompleksidir. Bütün dünyada eğitimlidir kuaförler. Bizde öyle değil. Ne zaman bir doktor, avukat, öğretmen; ‘Çocuğum kuaför olsun’ derse bizim mesleğimiz o gün kurtulmuş olur. O güne kadar elimden geleni yapacağım. Hiçbir zaman hayatımın zorluklarına bakıp da ‘Bu da benim kaderimmiş’ demedim, limitlerimi aşağıda tutmadım. Bu, mesleğim için de geçerli. Onu yükseltebildiğim kadar yükselteceğim. Çünkü dediğim gibi; kuaförlük, dünyanın en güzel mesleği...”

Bütün rakiplerim, en yakın dostlarımdır

Klasiktir; bir kuaförün önüne oturduğunuzda, eğer son kesimi/boyayı ona yaptırmadıysanız, eliyle saçlarınızı şöyle bir yoklar, “Kime gittin” diye sorar. Yıldırım Özdemir, “En sevmediğim şey” diyor bu hareket için: “Bizim dükkânda hal hatır sorarken kimse saçınızı karıştırmaz. Zaten bizim jenerasyonda kıskançlık da pek yoktur. En son kime gittiyseniz gittiniz... Bütün rakiplerim en yakın dostlarımdır. Mahmut Ebil, bir müşterimden şikâyet gitse hemen arar, haber verir. Metin Bahçecik, yeni bir ürün çıksa hemen bana da söyler. Erdem Abi’nin (Kıramer) bir müşterisi bana geldiğinde hemen, “Onun yaptığından daha iyi olmayacak, bunu bilin” derim.

Sokak çocukluğundan Bebek’in star’lığına... Kuaför Yıldırım Özdemir’in ilham veren hikâyesi
Yıldırım Özdemir’in Wella Destination Event’te yaptığı şovun teması ‘Benim mahallemin kadınları’ydı. Özdemir: “Bu coğrafyanın kadınlarını anlatmak istedim. Çünkü onlara çok şey borçluyum.”

Evet, kuş konduruyorum!

Çok para aldığı duyulan kuaförler için, “Aman kuş mu konduruyor sanki?” diyenler vardır ya... “Konduruyorum!” diyor Özdemir. “El emeğinin bir marjı yoktur. 24 saat yaşadığın aksesuarınla ilgileniyorum. İyi yaparsam üç ayın güzel geçiyor. Bir gelin istediği gelinliği giysin, düğünü istediği yerde yapsın... O gün saçı kötü olursa o düğün onun kâbusu olur. O yüzden kimse benim yaptığım işi küçümseyemez. İşini iyi yapan yüksek fiyat alır. Ucuz yapınca kıymetin olmuyor. Ayrıca dünyada en ucuz kuaför bizde... Yüksek paranın şu avantajı var; bir limitin oluyor. Bana 50 müşteri daha fazla gelse yapamam ki... Bizim gibi kuaförler için, ‘Kaymağını onlar yiyor’ diyorlar. Kanundaki her şeyi uyguluyorum. Bütün çalışanlarım sigortalı. Kullandığım bütün ürünler birinci sınıf. Ben hayatta parayı hedefleyen biri olmadım. Öyle çok param yok zaten. Bir evim var. 10 yıl vadeli, iki yılını ödedim. Kendimi yetiştirmek üzerine kurdum hayatımı. Şimdi de kendimi iyi kuaförler yetiştirmeye adamak istiyorum.”

Beğenmeyenden para almam

-- 11.00-18.00 arası çalışırım. Çalışırken telefonuma bakmam, çay-kahve içmem. Günde ortalama 30 saç keserim. Kadın-erkek karışık... Sabah dükkâna adım atınca bir hedef koyarım. Bir kere tutmadı o hedef, apartman görevlisinin oğlunu çağırıp onun saçını kestim, öyle tamamladım.

-- İşimi şansa bırakmam. Herkese eşit davranırım. Hiç ummadığın kişi çok acayip reklamını yapabilir. Ünlünün saçını 10 dakikada, seninkini yarım saatte de kessem o ünlü olduğu için ona farklı muamele yapıyorum sanılır. Bu yüzden eşit davranmaya çok dikkat ederim.

-- Boya yapmam. Benim işim kesim... Kesimde iyi olan birinin boya yapması, ortopedistin kalp ameliyatı yapması kadar yanlış bence.
m Yaptığım saçı beğenmediklerinde kırılıyorum. Bazen çok para verdiği için kendinde yaygara koparma hakkı görenler oluyor. Asla altta kalmam, karşılığını veririm. Bazıları da “Beğendim” diyor ama ben beğenmediklerini anlıyorum yüzlerinden. O zaman para almıyorum. Çok defa bozup tekrar yapmışlığım vardır. İşlem sırasında saçı zarar görenleri de düzelene kadar misafir ederim.

-- Bence bizim mesleğimiz Güzel Sanatlar’ın en güzel dallarından biri. Ressam öldükten sonra ünlü oluyor. Ben hem yaşarken ünlü oluyorum, hem paramı işimi bitirir bitirmez alıyorum hem de o an takdir ediliyorum.

-- Çok ünlü bir ortopedi profesörü var, randevu alman çok zor... Geçen gün geldi. “Salondan bir arkadaşımızın size gelmesi lazım, randevu alabilir miyiz” dedim. “Girsin odaya bakayım” dedi. İtiraz ettik ama dinlemedi. Beş dakikada muayene etti. Bu iş böyle bir iş. Profesör, avukat, doktor ayağına gelir. Güliz Aslan / Hürriyet 

YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)