BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaKazandıran SohbetlerProf. Dr. Akat: Enflasyon Türkiye’nin önünde büyük bir hendek, önemli bir makro dengesizlik----

Prof. Dr. Akat: Enflasyon Türkiye’nin önünde büyük bir hendek, önemli bir makro dengesizlik

Prof. Dr. Akat: Enflasyon Türkiye’nin önünde büyük bir hendek, önemli bir makro dengesizlik
04 Ekim 2021 - 07:40 www.finansgundem.com

Yerelden küresele ekonomide akla gelen ilk ve önemli isimlerden biri olan Prof. Dr. Asaf Savaş Akat, Türkiye denince neler düşünüyor? Sorunları nasıl dile getiriyor? Niçin ‘kara bulutlar’ diyor? Nasıl bir çözüm öneriyor? İşte bomba sözler…

VOLKAN KARSAN – FINANSGUNDEM.COM / KAZANDIRAN SOHBETLER

“Kazandıran Sohbetler”in bu haftaki konuğu ülkemiz ekonomisinin en kıdemli akademisyenlerinden Prof. Dr. Asaf Savaş Akat… Değerli Hoca'yla genel olarak ekonomiyi ve yakın gelecek için öngörülerini konuşacağız.

“BİRİLERİ DIŞ FAZLA VERİYORSA BAŞKALARI DIŞ AÇIK VERMEK ZORUNDADIR”

- Değerli Hocam dünya yeni bir ekonomik krizin eşiğinde mi? Çin odaklı bir ekonomik kriz endişesi olduğu iddiası var, neler olması söz konusu, domino etkisi ihtimali var mı?

- Aslında, teknik ifade ile söylersek, ‘bir finansal türbülans olacak mı, sonra bu finansal gelişmenin reel ekonomiye yansımaları olacak mı?’ sorusu var. Unutmamak lazım ki mali piyasalar için kriz, finansal türbülans demektir. Ama ekonomi için krizin anlamı daha geniştir. Ekonomi için mühim olan büyümedir, istihdamdır, yani reel büyüklüklerdir. Dünya ekonomisinde önemli bir tedirginlik var ve nedenleri biliniyor. Birincisi, küresel dengesizliklerdir. Bir yanda, başta Çin ve Almanya gibi dış fazla veren ülkeler, diğer yanda dış açık veren ülkeler. Birileri dış fazla veriyorsa başkaları dış açık vermek zorundadır. Yeni değil, bu küresel dengesizlik 2000’lerin başına geri gidiyor. Arada azalır gibi oluyor ama tekrar bozuluyor. Örneğin Çin yıllık bazda imalat sanayi ürünleri ticaretinde inanılmaz fazla veriyor. Çin sanayi üretecek ama içeride satmayacak, başka ülkelere satacak. Peki, bu ülkeler bunu nasıl satın alacak? Borçlanarak. Çin’in içeride talebi canlandırmak için seçtiği politikalar ithalatını arttırmıyor. Neticede Çin hala dünya ekonomisine çok önemli bir dengesizlik ihraç ediyor.

“MERKEZ BANKALARININ ORTALIĞA SALDIĞI BÜYÜK LİKİDİTENİN BİR BALON YARATMIŞ OLMASI KORKUSU VAR”

- Peki Hocam, salgının etkileri de bir unsur değil mi?

- Bu da kesinlikle önemli bir etken. Küresel düzeyde, Kovid’in getirdiği ekonomik ve toplumsal maliyeti hafifletmek üzere, başta ABD olmak üzere özellikle gelişmiş ülkelerde talep yaratıldı. Ekonomiye önemli miktarda talep yani satın alma gücü enjekte edildi ve bu da büyük ölçüde para basarak yapıldı. Dolayısıyla şimdi bu basılan paranın nasıl geri toplanacağı kritik bir konu olarak karşımıza geliyor. Doğal olarak enflasyon riskinden bahsediliyor. Olur olmaz ayrı bir konu.

Dolayısıyla dünya ekonomisinde salgının etkileri var. Ayrıca, salgın bitti mi, bitmedi mi, o da bilinmiyor. Tam gitti deniyor, yeni bir mutasyon, yeni bir varyant ortaya çıkıyor. Bu da dünya ekonomisinde belirsizliği olumsuz kötü etkiliyor. Tansiyonların, gerginliklerin, dengesizliklerin devam ettiği bir ortama katkı yapıyor. Dış dengesizliğe, Çin’in rolüne yukarıda değindik. Mali piyasalardaki dengesizliğe dönersek, Merkez Bankalarının ortalığa saldığı büyük likiditenin bir balon yaratmış olması korkusu var. Negatif faizler de balon oluşmasını destekliyor. Balon var mı gerçekten, bilemiyoruz elbette. Balonlar patlayınca kesinleşir. Mali piyasalarda ciddi bir türbülans ihtimalinin sürekli gündemde kalmasının nedenleri bunlardır. 

Üçüncü dengesizlik ekseni bütçe açıkları ve kamu borçlarıdır. Kamu maliyesinde, ilk perde siyaseten işin kolay kısmıdır. Devlet vergi toplamadan, yani kimseden almadan para basarak bol bol harcama yapar. Siyaseten zor olan ikinci perdedir, ortalığa salınan satın alma gücünü geri emmek, oluşan borçları bir şekilde ödemektir. Ya vergileri arttıracaksın ya da enflasyonu koy verecek, kamu borcunu monetize edeceksin. Kırk katır, kırk satır… Bugün enflasyon korkusunun gerisinde bu yalın gerçek yatıyor.

Velhasıl, dengesizliklerin yoğunlaştığı bir dönemden geçiyoruz. Dikkatinizi çekerim, sözünü ettiklerim görünen makro dengesizliklerdir. Bunların üzerine uzun dönemli eğilimleri yansıtan, bu anlama “yapısal” denebilecek gelir dağılımı ve çevre kökenli sorunlar ekleniyor. Gelişmiş ülkelerde gelir dağılımında çok bariz bir bozulma var. Büyüme kapsayıcı değil. Ekonomilerde verimlilik artışı sürüyor ama toplumun tüm kesimleri artan verimin sağladığı ek refaha ulaşamıyor. Bazı kesimlerde, tersine, refah düşüşü görülüyor. Yüksek verime toplumda bir azınlığın el koyduğu, başkaları ile paylaşmadığı bir gerçek.

Devlet vergi toplamadan, yani kimseden almadan para basarak bol bol harcama yapar. Siyaseten zor olan ikinci perdedir, ortalığa salınan satın alma gücünü geri emmek, oluşan borçları bir şekilde ödemektir. Ya vergileri arttıracaksın ya da enflasyonu koy verecek, kamu borcunu monetize edeceksin. Kırk katır, kırk satır…

“SORUNLAR BÜYÜMÜŞ OLABİLİR AMA ÇÖZMEK İÇİN DAHA FAZLA BİLGİ VE DAHA GÜÇLÜ SİYASİ İRADEYE SAHİP OLDUĞUMUZU DÜŞÜNÜYORUM”

- Başka neleri ilave edebiliriz bu duruma?

- Son yarım yüzyılda, bir yandan teknolojide, bir yandan küreselleşmenin de devreye girmesi ile ekonomik koşullarda değişim çok hızlandı. İnsanlık tarihine bakınca, değişimin çok yavaş olduğu görülür. Böyle hızlı değişim daha önce hiç yaşanmadı. Buna uyum çabası insanların genetik ve kültürel alışkanlıklarını fevkalade zorluyor.  Değişimin doğru tarafından kalan, değişimden yararlananların işi nispeten kolay. Değişimin yanlış tarafında kalan, değişimden zarar görenler için ise tam bir kabusa dönüyor. Onlar uyum sağlayamıyor. Daha tepkisel davranmaya başlıyor. Bu olayın siyasi sonuçlarını giderek belirginleşiyor.

Tamam, çok kırılganlık var, doğrudur. Ama, Çetin Altan’ın dediği gibi, hemen “enseyi karartmayalım”. Olumlu gelişmeler de var. Gerek siyasi otoritelerin gerek iktisatçıların ve toplumsal bilimcilerin uygulanabilecek ekonomik ve sosyal politikalar açısından büyük bir bilgi birikimi oluştu. Eskisi gibi, bir takım hayal ürünü efsanelerin, yalan yanlış hipotezlerin etkisi azaldı. Sorunlar karşısında aciz kalma, yanlış yapma ihtimali çok düştü. Sorunlar büyümüş olabilir ama sorunları çözmek için hem daha fazla bilgiye hem de daha güçlü siyasi iradeye sahip olduğumuzu düşünüyorum.

“ENFLASYON DÖNEMİ UZADIKÇA SONRA DÜŞÜRMENİN FATURASI DA O KADAR BÜYÜR”

- ABD’de enflasyon rakamları yüzde 5’in üzerine çıktı. Yakın gelecekte, ülke ve dünya için bu durum neler ifade ediyor?

- ABD enflasyonu iktisatçılar arasından çok tartışılıyor. Siyasi boyutu unutulmamalı. Batı’ya bakınca, Keynesci, sola daha yakın iktisatçılar için temel sorun enflasyondan ziyade işsizlik, gelir dağılımı, refah devleti gibi konulardır. Buna karşılık, Ortodoks, sağa daha yakın iktisatçılar enflasyonu çok önemser ve çok karşıdır. Bugünkü polemiklerde bu ayrışmayı net şekilde görüyoruz.

Aslında bizlerin, Türkiye deneyiminden iyi bilmemiz gerekiyor: enflasyonu yükseltmek çok kolaydır. Daima çok daha meşakkatli olan enflasyonu düşürmektir. Üstelik, enflasyon dönemi uzadıkça sonra düşürmenin faturası da o kadar büyür. Bu ödünleşmeyi iyi kavramak gerekiyor. Elbette benim Batı’daki enflasyon üzerine bilgilerim birinci elden değil. Fiyat dinamiklerini Türkiye gibi yakından, birebir izlemiyorum. Şunu söyleyebilirim. Genelde enflasyonu sevmeyen, bir kere yükselince indirilmesini zorluğunu birinci elden yaşamış bir iktisatçı olarak son gelişmelerden biraz tedirgin oluyorum. İyimserlerin dediği gibi enflasyondaki yükselişin geçici olmasını umuyorum ve temenni ediyorum. Ne demek geçici? Tek seferlik faktörlerden kaynaklanmış, ekonominin derinliklerine nüfuz etmemiş, fiyatlama davranışlarına yerleşmemiştir. İktisatçı terminolojisi ile “beklentileri” değiştirmemiştir. O zaman sorun olmaz. ABD’de şu anda bir tartışma yaşansa bile, orta vadede enflasyonda kalıcı bir artışa izin verilmeyeceğini düşünüyorum.

Aslında bizlerin, Türkiye deneyiminden iyi bilmemiz gerekiyor: enflasyonu yükseltmek çok kolaydır. Daima çok daha meşakkatli olan enflasyonu düşürmektir. Üstelik, enflasyon dönemi uzadıkça sonra düşürmenin faturası da o kadar büyür. Bu ödünleşmeyi iyi kavramak gerekiyor.

Şunu da hatırlatalım. Nominal faizin yüzde 1-2, enflasyonun yüzde 5 civarında olduğu bir ortam, Kovid’le mücadeleyi finanse eden parasal genişleme faturasının bir bölümünün negatif reel faiz alan tasarruf sahipleri tarafından ödendiğine işaret ediyor. Bunların genellikle yüksek gelirli kesimler olduğu düşünülürse, bir tür servet vergisidir. Olayın bu boyutu unutulmamalı. Devletlerin yüksek kamu borcundan kurtulmak için en sık seçtikleri yöntem faizin düşük enflasyonun yüksek tutulmasıdır. Böylece fatura devlet tahvillerini doğrudan ya da dolaylı elinde tutanlara, mevduat sahiplerine ve toplumun diğer varlıklı kesimlerine kesilir.

“DÜNYAYA SAĞLIĞINI KAYBETTİRDİK, HASTA ETTİK, BUGÜN BAKIM YAPMAK, TEDAVİ ETMEK ZORUNDAYIZ”

- İklim krizi, ekonomi ile çok bağlantılı bir konu, “doğa gönülleri ekonomileri tehdit ediyor” ya da “tüketimi körükleyen ekonomik bakış dünyanın sonunu getiriyor” gibi görüşler doğru olabilir mi? Yoksa bunlardan çok başka yargılar mı söz konusu?

- Bu konuyu uzun süredir işliyorum, savunuyorum. Adına ister piyasa ekonomisi ister kapitalizm deyin, 20’nci yüzyılda çok garip bir tüketim medeniyeti şekillendi. Tüketimcilik (konsümerizm) deniyor. Daha fazla tüketmek insanoğlu için hayatın anlamına dönüşüyor. Niye yaşıyorsun? Daha büyük bir ev, daha büyük motoru olan bir araba almak, lokantada daha çok yemek, velhasıl daha çok tüketmek için… Çok üzücüdür. Her fırsatta çocukluğumla bugün arasındaki farkı anlatıyorum. Üstündeki eskimeden kıyafet alınmazdı. Şimdi iki-üç kere giyilince atılıyor; müthiş bir israf. Doğal kaynak, emek, sermaye, hepsi israf ediliyor. Tüketim medeniyetine karşı çıkmak bana ilk günden itibaren çok anlamlı geliyor. İnsanın varlık sebebinin yukarıda saydığım arabaya, eve vs. indirilmesi, insanın böylesine fakirleştirmek, bir varlık olarak anlamsızlaştırmak çok yanlıştır. Bunun değişmesi şarttır.

Tüketim medeniyetinin doğa açısından büyük bir israfa tekabül etmesi ek olarak, ayrıca bir nedendir. Tarihi bağlam önemli. 20’nci yüzyılda bu medeniyet şekillenirken, ABD ve diğer gelişmiş ülkeler dünya nüfusunun küçük bir bölümünü, yüzde 10-15’ini kapsıyordu. Oralarda kişi başına kullanılan doğal kaynak, enerji, vs. çok yüksekti ama geri kalan büyük çoğunluk, yüzde 85-90 adeta hiç enerji ve doğal kaynak kullanmıyordu. O zaman da sorduk: Herkes ABD gibi enerji kullanırsa ne olur? Son kırk yılda, Çin, Hindistan, vs. geçmişte çok az enerji kullanan ülkelerde hızlı sanayileşme ve yüksek nüfus artışı olayın saçmalığını gözler önüne serdi. Dünyanın bu tüketimi kaldıramadığı ortaya çıktı. Bu konuda ilk hipotez, Roma Kulübü, kaynakların biteceği şeklide idi. Öyle olmadı, kaynaklar bitmedi. Ne oldu? Kullanılan kaynaklar doğayı tahrip etmeye başladı. Küresel ısınma en net örnektir. Petrol, kömür bitmedi, ama yol açtıkları küresel ısınma dünyayı perişan ediyor.

Doğa ve çevre konuları siyaseten de çok önemlidir. Dünyanın otuz yıl sonraki haline yaşlılar aldırmayabilir. Yirmi yaşındaki genci ise doğrudan, şahsen ilgilendiriyor. Küresel ısınma ve çevrenin çok kısa dönemde ekonomik etkisi çok kısıtlı durabilir. Ancak, sadece kötü gidişatı durdurmak için bile yapılacak mücadelenin önemli miktarda ek kaynak gerektirdiği çok açıktır. Bu kaynak nereden gelecek? Şu ya da bu şekilde özel tüketimi kısılmak zorunda. Bir bölümü verim artışlarından gelebilir ama geçmiş tüketimimiz sonucunda yaratılan hasarı tamir edecek çapta kaynak ancak tüketimin kısılması ile bulunabilir. Dünyaya sağlığını kaybettirdik, hasta ettik, bugün bakım yapmak, tedavi etmek zorundayız. Bunlar bedava olmaz, bedeli ödenecek. Kim ödeyecek? Nasıl? Bunun kavgaları çoktan başladı.

“ENFLASYON TÜRKİYE’NİN ÖNÜNDE ATLAMASI GEREKEN ÇOK BÜYÜK BİR HENDEK, ÇÖZÜLMESİ GEREKEN ÇOK ÖNEMLİ BİR MAKRO DENGESİZLİKTİR”

- Dünya genelinde sorunlara bir baktık, peki ülkemizde ekonomiyi en olumsuz etkileyen nedenleri sıralamak istersek hangilerini sayabiliriz?

- Türkiye'nin çok özel bir vaka olduğunu unutmayalım. Nedir Türkiye'yi özel yapan? Gelişmişlik, karmaşıklık, büyüklük, vs. çeşitli kriterler itibariyle karşılaştırabilir, muadil, eş değer, vs. kabul edeceğimiz ülkelere bakınca hiçbirinde olmayan bir özelliği var Türkiye’nin: yüksek enflasyon olgusu. Türkiye kadar uzun süre enflasyon sorunun çözemeden yaşamış bir başka ülke örneği bulamıyoruz. Enflasyon Türkiye’nin önünde atlaması gereken çok büyük bir hendek, çözülmesi gereken çok önemli bir makro dengesizliktir. İktisat politikalarının öncelikli sorunudur.

Elbette başka makro dengesizlikler de var. Diğeri dış ticaret açığıdır. Üçüncüsü düşük istihdam oranıdır. Üstüne, kısmen makro dengesizliklerin yarattığı kısmen başka süreçlerden kaynaklanan yapısal sorunlar ve zafiyetler vardır. Eğitim ve insan kaynağı yetersizliği, mülkiyet haklarında belirsizlik, hukukla, siyasi temsille, kamu yönetimi ile ilgili sorunlar hemen akla gelenler. Bir yanda makro dengesizlikler, diğer yandan yapısal zafiyetler, beraberce ciddi kırılganlıklar yaratıyor. İşimizi zorlaştırıyor. Diğer koşullar ne olursa olsun, Türkiye’nin önünde zor bir dönem vardır. Dış koşullar ayrıca olumsuz dinamikleri tetikleyebilir. Öyle olmasa, dış konjonktür olumlu geçse bile zor bir döneme girdik. Türkiye ciddi tercihler yapmak, ciddi kararlar almak zorundadır.

Enflasyonu tekrar vurgulamak istiyorum. Etrafımıza bakalım. 80 küsur milyon nüfusa sahip, cari kurdan 1 trilyon dolara yakın milli geliri üreten, 200 milyar doları aşan ihracat yapan bir ekonomi ama kelimenin tam anlamı ile kendi parası yok! Parası olmadığını nasıl anlıyoruz? Vatandaşı ülke içi mevduatının cüzi bölümünü kendi parası TL’de, büyük kısmını dövizde yani diğer ülke paralarında tutuyor. Daha ne olsun!

Bu gelişmişlik düzeyindeki bir ekonominin vatandaşının itibar ettiği kendi sağlam parası olmadan yönetilmesi, sağlıklı bir şekilde yaşamını sürdürmesi, imkansız demeyelim ama fevkalade zordur. Maalesef Türkiye enflasyonu çok hafife aldı. Yeni değil; 1970’lerin başından bu yana bu böyle geldi. Yarım yüzyıla ulaşan sorumsuzluğun bedeli bugün ağır şekilde karşımıza çıktı. Bence Türkiye’nin bir numaralı önceliği, bir an önce bir para reformu yapıp enflasyon sorununu kalıcı şekilde çözmektir. Bunu yapmadığı sürece ekonominin üzerinden kara bulutları kaldırması mümkün değildir. Böyle biline…

Gelişmişlik, karmaşıklık, büyüklük, vs. çeşitli kriterler itibariyle karşılaştırabilir, muadil, eş değer, vs. kabul edeceğimiz ülkelere bakınca hiçbirinde olmayan bir özelliği var Türkiye’nin: yüksek enflasyon olgusu. Türkiye kadar uzun süre enflasyon sorunun çözemeden yaşamış bir başka ülke örneği bulamıyoruz.

“PARA DOLARA, GENÇLER DIŞARIYA, BU İŞ BÖYLE GİTMEZ”

- İstihdamdan söz ettik. Siz altmışlı yıllarda Amerika'ya gidip orada okumuş bir kişisiniz… Şimdi özellikle nitelikli gençler arasında, yurt dışına bir akış var. Bu gidiş ve sonuçlarının Türkiye'ye ne gibi bir maliyeti veya zararı olabilir sizce?

- Yurt dışına yetenekli ve iyi eğitilmiş insan gücü ihracatı büyük israftır. Bunları eğitmek için kaynak harcadık, tasarruflarımızı kullandık, onlara yatırım yaptık. Tam üretime katkı yapma aşamasına geldiklerinde bırakıp gidiyorlar. Katkılarını başka ekonomilere yapacaklar. Bize de az eğitimliler kalıyor. Çok nettir, Türkiye’nin potansiyel büyümesini aşağı çeken bir süreçtir. Ekonomi dediğin neticede insanlardır, onların bilgi, beceri ve yetenekleridir. Beşeri sermayesi yüksek nüfus varsa, ülke zenginleşir. Doğal kaynak, sermaye stoku vs. gerisi teferruattır. Yetişmiş insan gücü olmadan hiçbiri işe yaramaz. Bu açıdan gelinen noktayı çok tehlikeli buluyorum. Neredeyse bütün yeni neslin aklı bir an önce kapağı yurt dışına atmakta gibi duruyor. İşaretler öyle geliyor. Bu durumla ilk kez karşılaşıyorum. Daha önce bireysel olurdu, böyle kitleye yayılmasını daha önce görmedim.

Türkiye’nin temel yapısal sorunlarına yukarıda kısaca değindik. Bunu da ekleyelim. Bir şekilde, gençlerini ülke içinde kalmaya ikna ve teşvik edecek bir havayı oluşturmamız, yapı ve kurumları gerçekleştirmemiz gerekiyor. Yoksa para dolara, gençler dışarıya, bu iş böyle gitmez. Unutmayın, bu iş gençlerle sınırlı kalmaz. Onları firmalarımız izler, onlar da yurt dışına nakli hane yapmaya, hicret etmeye başlarlar. Düşünmek bile istemiyorum.

Sezgin Lüle: Robotik süreç ile yıllık 530 bin saatlik iş yükü azaldı

Yale’in ödüllü mezunu Karacan, Facebook’u ve başarılarını anlattı

Ülgen: Dijitalle tanışan müşteri sayısı hızla yükseliyor

Köksal’dan sihirli formül: Bütçe, tasarruf, birikim, yatırım, sepet

Prof. Dr. Gökçen Orhan: Kovid aslında bir pıhtı hastalığı

Erdem: Kripto para madenciliği bir tür bankacılık

Prof. Dr. Helvacı: Kripto varlık düzenlemesi sınırlı, kapsamlı değil

Ahmet Aras: Bodrum'un imara değil koruma planlarına ihtiyacı var

Ünlü bankacı Halisdemir, modern köy kuruyor: Nefes Assos

Binnur Zaimler: 2022 bolluk ve bereket yılı

Fatih Savaş: Kurbanı ehil olanlar kesmeli

Cisco Genel Müdürü Duru: Türkiye, dijital dünyada çok ileride

Gürhan Çam: Dijital bankacılıkta dünya birincisiyiz

Ali Yüce: Çip krizi 100 milyar dolara mal olabilir

Haluk Levent: Pandemi mağduru sanatçılar için seferber olduk

Türk futbolunun en önemli derdi menajer ücretleri ve yüksek maaşlar

Dr. Cem Kınay: Turizmin acil reçetesi aşı oranının artması

30 yıllık 'Escort Teknoloji' tecrübesi yeni bir dünya için gençlere rehber oluyor

'Altın kahini' Sağman'dan portföy uyarısı: Varlık dağılımı önemli!

Dünya boya devi Jotun'da zirveyi Türkler yönetiyor

YORUMLAR (4)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)
  • Volkan05 Ekim 2021 07:24

    Berat Albayrak zamanı politikaya geri dönüldü arada zaman ve para kaybedildi. Ekonominin kendini dengelemesi için kurun ve enflasyonun artması, tüketimin azalması gerekiyor, bu işi sokakları karıştırmadan yapan formül Nobel ödülü alır.

  • vatandas04 Ekim 2021 11:40

    Beyaz donmelerden bitmryen masallar...hpgrercekekrden bahsedecekse hirsiz sermaye kukturunden ve ukkeden ydisina kaxirdikkari servetten ve dunyada esi benzeri okmayan dolar mnipulasyonuyla tr i soyma duzeninden bahsetsin bu vatasndass...bu ara offshire dunyasina dair pandora papers gundem olacak..dunuadai adaletsizlik gelir dagikinimi ebf vs bubnsorunlarin arkassinda yatan seyler ortak...sahte para duzenj, hursiz sermye, satiokmnis idarecler ve akademik dunya ve bu hiresz ve capsizlari tsklit eden kumarbaz kafalai cahil kiltleler..rantin matematigi hep aynidir..seytani azinlik koyun cigunluk kitkeyi soyarsa mumkundur

  • Erol g.04 Ekim 2021 11:20

    EN FAZLA DIŞ TİCARET AÇIĞI SAYIN ALİ BABACAN'IN EKONOMİ BAKANLIĞININ 3 YILLIK DÖNEMINDE ARTARAK DEVAM ETMİŞ SAYIN AHMET DAVUTOĞLU'NUN 3 YILLIK DÖNEMİNDE AZALARAK DEVAM ETMİŞ 200+200 =400 MİLYAR DOLARDAN FAZLA 6 YILDA DIŞ ACIK AÇIĞIN EN FAZLA OLDUĞU DÖNEMLER

  • Erol g.04 Ekim 2021 08:39

    1947 YILINDAN BERİ ARALIKSIZ 74 YIL DIŞ TİCARET AÇIĞI VERMİŞİZ 2001 YILINDA BİR MİLYAR DOLAR OLAN DIŞ TİCARET AÇIĞI ON YIL SONRA 2011 YILINDA YILLIK YAKLAŞIK 100 MİLYAR DOLARA KADAR YÜKSELMİŞ ÜLKE BORCU ARTMIŞ DA ARTMIŞ