BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana Sayfaİlginç Bankacı HikayeleriMüzisyen, kitap kurdu bir romantik… ----

Müzisyen, kitap kurdu bir romantik…

Müzisyen, kitap kurdu bir romantik…
01 Şubat 2010 - 18:29 www.finansgundem.com

Anadolu Sigorta Genel Müdürü Mustafa Su çok yönlü biri. 4 yaşında okumayı öğrenen Mustafa Su, o gün bugündür bir kitap kurdu… Müzik ve spor ise hayatında hep var, ama amatör düzeyde.

Mustafa Su, İstanbul Kireçburnu’nda Boğaz’a bakan evinde, eşi İffet Hanım ve zaman zaman sohbete katılan kızı Aslı ile birlikte bize yaşamını, hayatının dönüm noktalarını ve geleceğe ilişkin planlarını anlattı… Anadolu Sigorta Genel Müdürü Mustafa Su, eşi İffet Hanım ve kızı Aslı’yla Kireçburnu’ndaki evlerinde gerçekten keyifli saatler yaşadık. Burada aktarılanlar o keyifli saatlerden özetlenip süzülenler yalnızca… Nasıl bir çocukluk yaşadınız? Ben mutlu bir çocukluk geçirdim. Antalyalıyım. Dört çocuklu bir ailenin en küçüğüyüm. Baba tarafı Kafkas, anne tarafı da, biz İstanbullu zannederken Midillili çıkan bir aileden geliyorum. Ama epey bir nesildir İstanbul’da yaşamışlar. Biz Antalya’da doğduk. Babam hukukçu, avukat. Antalya’da görevdeyken son iki çocuk doğuyor ve ben 2 yaşındayken Ankara’ya gidiyoruz. Babam Ankara’da avukatlığa devam ediyor. Sonra siyasete atılıyor. 1961’de milletvekili oldu. Aynı yıl devlet bakanı oldu. 2 yıl kadar bakanlık yaptı. 1965’te de siyaseti bıraktı. 1970’te de vefat etti zaten. Annem de çalışıyordu. Annem de avukattı. Ankara’da güzel bir evimiz vardı. Hakikaten sorun nedir bilmeden bir çocukluk geçirdim. Annem kol kanat germiş, babam ailenin dış işlerini hallediyor. Dünyanın zor taraflarını görmeden çok rahat bir çocukluk geçirdim. Bütün gün oyun oynardık, gece elektrik direklerinin ışığında bile top oynardık. Üniversite yıllarında dahi, mesela Ortadoğu’ya giderken kravat falan takar giderdim, ama yine dayanamazdım, ceket meket bir tarafa, çok meraklıydım futbol oynamaya. O yıllarda yapılan sporun sonraki yıllarda faydasını görüyor insan. Şimdi kiloluyum ama vücudun damar sistemi, gelişme çağında sürekli sporla uğraşınca ona göre teşekkül ediyor. Tabii genetiğin de önemi var. Öğrencilik yıllarınız nasıl geçti? Aslında enteresan biçimde başarılıydım. Çok çalışmazdım. Rahmetli annem çok hayret ederdi. Özellikle üniversitede, sanırım kurguyu iyi kuruyordum: Derse gir, iyi not tut ve sınavda soruların nerelerden gelebileceğini iyi sapta. Aslında benim formülüm buydu. Şeref listesinde mezun oldum ODTܒden. İmtihanlara 15 gün kala arkadaşlar deliler gibi çalışmaya başlar, ama ben gezerdim; sinema, futbol falan… İmtihanlardan önce son gece sabahlardım mutlaka. Sabaha kadar çalışıp uykusuz imtihana girerdim. Bu formülle başarılı oldum. ODTܒde 3,5’un üstü yüksek şeref listesidir. 3’le 3,5 arası da şeref listesidir, ben 3,28’le filan bitirdim. Hayatınızın en önemli dönemeçleri neler oldu? İlk dönemeç aslında belki İş Bankası’na girmem. Çünkü o dönemde bankada çok fazla ODTÜ mezunu yoktu. Benden önce ODTÜ İşletme mezunu olarak çok az kişi girmiştir bankaya. Sanırım çoğu da tesadüflerle olmuştur. Ben 1 sene kadar Koç Holding’in Ankara’daki bir şirketinde çalıştım. Daha sonra Turizm Bakanlığının Ekonomistlik sınavını kazandım. Bu göreve Bakanlar Kurulu atamasını beklerken bir arkadaşım İş Bankası’nın müfettişlik sınavı olduğunu söyledi. Gezmeli, harcırahlı bir iş. Normalde aklımızdan bile geçmiyordu banka. Ben son gün geldim müracaat ettim. Sonra sınavlar var. Biz ODTܒde, ticaret hukuku medeni hukuk gibi dersler okumadık. Okuduğumuz muhasebe sistemi tamamen değişikti. Fazla da ciddiye almadım doğrusu. Daha 21 yaşındaydım. Küçük kitaplar buldum, onlardan biraz hazırlandım, girdim sınava ve sanıyorum meslek sınavlarında çok da başarılı olamadım, hatta olamadığıma eminim. Ama benim İngilizcem çok iyiydi. Yine sanıyorum o dönemki İş Bankası yetkilileri, biz nasıl olsa diğer konuları öğretiriz diye düşündüler ve aldılar beni. Bazı şeyleri iş hayatında zaten mecburen öğreniyorsunuz. ‘İKİNCİ DÖNEMEÇ İFFET HANIM’ Daha sonraki önemli dönemeç ise İffet Hanım’la karşılaşmam. Biz İş Bankası’nda tanıştık. Aslında aynı mahallede oturuyormuşuz. Ama bankada tanıştık. Aynı yerde oturduğumuzu sonradan saptadık. Eskiden kukalı saklambaç diye bir oyun vardı, bir akşam çocuklar bu oyunu oynarken ben oradaki çocuklara bir emanet verdim. Elimde bir şarap şişesi vardı, onu çocuklardan birine verdim. Eve gidip üstümü değiştireceğim, arkadaşlarla hep beraber parkta kadeh kaldırmayı planlıyoruz. Şarabı emanet ettiğim o çocuk, sonradan İffet çıktı. Velhasıl ikinci dönemeç İffet’le evlenmem oldu. Aslında bu da İş Bankası dönemecine bağlı. Sonra İstanbul’a geliş. 41-42 sene Ankara’da yaşayıp, hiç İstanbul aklıma bile gelmezken, İş Bankası Genel Müdürlük binası inşaatı nedeniyle, o görev bana verilince, daha banka bile taşınmadan evvel biz kalktık İstanbul’a geldik. ‘ÜÇÜNCÜ DÖNEMEÇ KIZIM ASLI’ Üçüncü önemli dönemeç kızımın doğumudur. 78 doğumlu, artık 31’i bitirdi 32’nin içinde. İş Bankası Genel Müdürlük inşaatı hayatımın çok önemli dönemlerinden bir tanesidir. Daha önce; sadece Ankara’daki bir hafta sonu evimizin tadilatıyla ilgili bir inşaat deneyimim varken, bir anda İş Kuleleri inşaatının başına geçtim. Tabi orada 2500 kişi çalıştı, ben yapmadım ama İş Bankası adına projenin başında ben vardım. Onu da hayırlısıyla tamamlayınca, işte son dönemeç sigortacılığa geçişim. 2001 yılında Anadolu Hayat Emeklilik’le başladı. Elementere geçişi de bir dönemeç olarak tanımlarsak 2006’da son dönemeç herhalde. Son dönemeci döndük gidiyoruz bakalım nereye kadar? Çocukken ne olmak isterdiniz? İlkokul 3. sınıfta filan, babamın bakan olduğu dönemlerde pilot ya da kimya mühendisi dermişim. Ama bilinçli olduğumu sanmıyorum. Fakat kendimi bildikten sonra bildiğim, ne olmaktan ziyade ne okumak istediğimdi. Okumak istediğim okullar siyasal veya işletmeydi. O zaman ayrı imtihan yapardı okullar. Siyasalı da kazandım, Ama ODTÜ işletmeyi kazanınca onu tercih ettim. İngilizce nedeniyle. Okul yönünden şanslıyım, çünkü istediğim bir okul oldu. Ama bankacı veya sigortacı olmayı hiç aklımdan geçirmemiştim. ‘MUSTAFA HER İŞİ ÇÖZER’ Bankacılıktan sigortacılığa, oradan elementere geçiş sizin için çok zor olmadı mı? Sanıyorum ben şöyle telakki edilen biriyim: Bu arkadaşımıza ne iş versek yapar şeklinde görüyorlar beni. Bunların hepsi bir anlamda yaratıcılık gerektiren işlerdir. Bankanın ilk bilgisayara geçişinde ben varım mesela. O ekipte ben vardım. İlk bankamatikler, ilk kredi kartı. Hep kurmay heyetinde, iş kuran, yapan, proje yürüten, proje yapan. Bu da benim meslek hayatımın en şanslı yönü. Bir yerde bir sorun varsa, “Mustafa gelsin çözer” derlerdi. Binalara çok yüksek harcamalar yaptı İş Bankası. Onu birisine emanet etmek çok kolay bir iş değildi. Daha öncesinde kredi kartları mesela, kredi kartlarının ilk kurucusu benim ve sonra da müdür oldum bu konuyla ilgili. Benim iş hayatım hep zevkli geçti, çünkü hep böyle yeni şeylerle uğraştım. 35 seneye geliyor iş hayatım, hiç öyle rutin, sıkıldığım bir dönem yaşamadım. Anadolu Hayat’ta 4 sene kaldım ve bazı şeyler rutin hale gelmeye başlarken bu sefer Anadolu Sigorta’ya geçtim. Hayatta nelere önem verirsiniz? Birinci sırada, klasik olacak ama; ailem. Her şeyin üstündedir ailem. Kavram olarak bakıldığında dürüstlük çok önem verdiğim bir şey. Her insanın hayatında beyaz yalanlar olabilir, karşısındakini mutlu etmek için beyaz bir yalan söyleyebilir insan, ama temel olarak hayatta ciddi olaylarda kesinlikle doğrusunu söylemek lazım. Ben böyle büyütüldüm, böyle eğitildim ve birlikte çalıştığım insanlarda en fazla dikkat ettiğim şeylerden biri budur. Yani güvenmem lazım. Kişinin her söylediğini, acaba doğru mu söylüyor diye arkasından denetlemek zorunda kalırsanız, iş hayatı zaten yürümez. ‘BAŞARI VE KAZANMAK BENİM İÇİN ÖNEMLİ’ Ben çok değişik işlerle uğraşmama rağmen, her aldığım işi benimsedim. İşim önemlidir, işimi iyi yapmak önemlidir benim için. Başarı ve kazanmak önemlidir. Tavlada bile kaybetmeye çok tahammülüm yoktur. Son bir şey olarak da şunu ekleyebilirim. Kurallara geçerli olduğu sürece uyma, ama o kuralları da sürekli sorgulama yanlısıyım. Çünkü başka türlü gelişim ve değişim olmuyor. İş dışında nelerle uğraşırsınız, nelerden zevk alırsınız? Müzik!.. Son günlerde çok fazla dinleyememekle birlikte, müzik hayatımda her zaman çok önemli bir yer işgal etti. Taa lise çağlarından başlayarak… Hani, herkesin bir amatör gitarı vardır ya, aynen öyle. Ben gitar değil, vurmalı sazlar, bateri, tumba gibi müzik aletlerine meraklıyım. O yıllarda tabii birçok insanın teşebbüs etmiş olduğu gibi bizim de kendi çapımızda bir orkestramız vardı. Hiçbir zaman profesyonel olmayan ama mahallede, çocuk parkında, mahalle sakinlerini toplayıp onlara konserler veren bir orkestramız vardı. Orada şarkı söylerdik. Benim tutkum o yıllardaki 1970’li yılların müziğiydi. 1960’ların 2. yarısıyla 70’lerin müziği. Hala da onları dinler, severim, araştırırım. Beatles favorimdi. Gruplardan Monkees var, Shadows var. Solistlerden Frank Sinatra, Tom Jones, Elvis Presley. Türkiye’de Erol Büyükburç, Tanju Okan, Cem Karaca, Bariş Manço ‘BEN HARBİ MÜZİĞİ SEVERİM’ Ben hem melodik yapı olarak hem söz olarak emek verilmiş müziği severim. Şimdi star icat etmek çok kolay, Türkiye’de de dünyada da sabun köpüğü gibi, biri çıkıyor, showlar falan, bakıyorsunuz klasikleşmiyor kimse. Ya da önümüzdeki 10 yıla bakarsak dünyada veya Türkiye’de şu klasik olacak diyebileceğimiz ben birisini göremiyorum. Ya da çok zorlarsak birkaç isim bulabiliriz ancak. O yıllarda yıldız daha zor yetişiyordu ama ortaya çıkan yıldız hakikaten yıldızdı. Ve teknik imkanlar bugünküyle kıyaslanamaz. Bilgisayarla müzik yapılmazdı. Müzik harbiydi. Ya kitaplarla aranız nasıl? Kitaplar mı, kitap okumama gibi bir hayatı ben tahayyül bile edemiyorum. Şu anda işimden ötürü çok okuma imkanım yok, ama her gün düzenli olarak, gün içinde ya da yatmadan önce mutlaka okurum. O bir alışkanlık halini aldı. Ben okumayı 4 yaşımda, hem de kendi kendime söktüm. Birisi öğretmedi. İnadımdan; o sıra ağabeylerim, ablamlar okumaya başlamıştı, ben onların peşinde koştururdum, onlardan bana gazetelerdeki çizgi romanları okumalarını isterdim, okumazlar beni yalvartırlardı. Ben ondan “A” bundan “B” öğrene öğrene bir gün okumaya başladım ve kimse inanmadı. İnandıktan sonra da beni maymun gibi gezdirmeye başladılar. İnsanların önüne çıkarıp okuma gösterisi yaptırdılar. ‘BEN BİR ROMANTİĞİM’’ Mustafa Su kendini şöyle tanımlıyor: “Ben iyi bir insanım. Başta gelen vasfım, aklımdan kötülük kavramı geçmez. Birisi bana kötülük bile yapsa onu bir yere kıstırayım da öcümü alayım olayı aklımdan geçmez. Kolay güve- nirim. Tabii güvenim karşılık bulmazsa hayal kırıklıklarımda çok büyük üzüntüler yaşayabilirim. Sanıyorum, ben daha ziyade zekiyim. Hayatımda, hesaplı hareket etme, mantıklı hareket etme, soğukkanlı olabilme gibi özelliklerim yoktur, dalarım ben. Romantiğim. İlle de birisine aşık olmak gerekmez romantik olmak için. Son zamanlarda yazamıyorum ama şiir- lerim, şarkı sözlerim vardı. Hala böyle belli bir dönemin müziğine tutkun olmamın sebebi de bu. O güzel müziği hala seviyorum. Beni İffet’e sorsanız daha iyi anlatır.” ‘O DOĞUŞTAN SİGORTACI’ Kızı Aslı’nın Mustafa Su ile ilgili söyledikleri de şöyle: “Babam diye demiyorum, çok iyi bir baba. Her zaman arkamda, her zaman beni seviyor, her şeyimi karşılıyor, doğuştan sigortacı, benim geleceğimi güvence altına aldı. Çok iyi anlaşırız. O daha çok sevgisini gösterir. Ben halama çekmişim, duygularımı fazla belli etmem. Bir kere, çok açık fikirli babam. Çok serbest yetiştirdiler beni, ben de onların güvenlerini boşa çıkartacak bir şey yapmadım. Bana hep özen, tam destek verdiler. Bütün kararlarıma saygı duydular. Okuduğum okul, seçtiğim meslek, her şeyi desteklediler. Bir tek, çok evhamlılar. Orada anlaşamıyoruz. İlk gece çıkmaya başladığım zamanlarda bana kaçta geleceksin diye sordular. Sabah erkenden dedim, ondan beri film koptu.” ‘HAYATIMDA VERDİĞİM EN DOĞRU KARAR’ İffet Hanım’ın Mustafa Su’yla ilgili değerlendirmesi özetle şöyle: “Gerçekten çok mükemmel bir baba ve mükemmel bir eştir Mustafa. Hayatta verdiğim en doğru ve en isabetli karar Mustafa’yla evlenmektir. En ufak bir riya yok. Onun haricinde çok titizdir. Aşırı kollayıcıdır. Özellikle Aslı’ya çok düşkündür. Çok yumuşak kalplidir, dışarıdan sert görünebilir. Biz hiç kırılmadık 33 sene Mustafa ile. Ben kendisine çok teşekkür ediyorum. Çok romantiktir. Çok güzel şiirler yazar. Şarkı sözleri de yazar. Evlenme yıl dönümlerimizi, yaş günlerimizi hiç unutmaz.” Sigortacı Gazetesi
ETİKETLER :
YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)