BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaMakro EkonomiKovid krizi gelişmekte olan ülkelere neden kriz getirmedi?----

Kovid krizi gelişmekte olan ülkelere neden kriz getirmedi?

Kovid krizi gelişmekte olan ülkelere neden kriz getirmedi?
15 Aralık 2020 - 18:12 www.finansgundem.com

Gelişmekte olan ülkelerin büyük çoğunluğunun korona virüs sürecinde temerrüde düşmesi bekleniyordu. Ancak ülkelerin büyük çoğunluğu toparlanmış görünüyor. Buna karşın borçlarını ödeyemeyenler için 2021 kriz yılı olacak

FINANSGUNDEM.COM - DIŞ HABERLER SERVİSİ

Kovid-19 virüsünün dünya ekonomisine bulaştığı geçen Mart ayında, birçok gözlemci gelişmekte olan piyasaların ve gelişmekte olan ülkelerin finansal açıdan veya diğer açılardan en fazla zarar görecek olan ülkeler haline gelmesinden korkuyordu. Ekonomik olarak, emtia ihracatına, işçi dövizlerine ve turizme bağımlı olan ülkelerin hepsi salgınla birlikte zemin kaybettiler. Finansal krizler ve borç temerrütlerinin birleşimiyle birlikte dev bir tsunami beklemek için her türlü neden vardı.

Ancak Guardian yazarı Barry Eichengreen’e göre, bu tsunami hiçbir zaman gelmedi. Sadece altı ülke, Arjantin, Ekvator, Belize, Lübnan, Surinam ve Zambiya devlet borçları sebebiyle temerrüde düştü ve bu ülkelerin sadece ikisi borçlarını yeniden yapılandırdı.

Yine de ortalığın sakin olduğuna dair emin olmadan önce telaşlanmak gerekip gerekmediğinin kararını vermek zor. Özellikle Kovid-19’un Afrika üzerindeki etkisinin korkulandan daha sınırlı olması gelişmekte olan ülkeler için güven verici oldu. Kıtada genç popülasyonunun ağırlıkta olması korona virüse karşı nispeten direnç sağladı. Bununla birlikte bölgedeki sağlık sistemleri önceki salgınlardan edindikleri tecrübeyle halkın da güvenini kazandı. Çin’in hızlı toparlanması da emtia ihracatına olan talebi arttırdı.

Finansal açıdan da mevcut durum şaşırtıcı derecede istikrarlı. Krizin yayıldığı mart ayında gelişmekte olan piyasalar sermaye açısından kıtlık çekiyordu. Nisan ayında ise sermaye çıkışları sona erdi ve o zamandan beridir gelişmekte olan ekonomilerde net sermaye akışı olumlu seviyelerde ve büyüme eğilimi gösteriyor.

Tüm bunların sebebini görmek de zor değil. 10 yıllık ABD Hazinesi tahvillerinin verimi %1’in altında ve doların geniş ölçekte değer kaybetmesi bekleniyor. Avrupa hükümetleri tahvil verimi negatif seviyede. Turizme bağlı ekonomisiyle Tayland ekonomisinin bu yıl %7 küçülmesi bekleniyor ve hükümet de halk desteğini kaybetmiş durumda. Bu ortamda Tayland hükümetinin tahvilleri, ülke ekonomisi finansal krizin yolda olduğuna ilişkin klasik göstergeler oluştursa da %1,35’lik verim oranlarıyla karşı konulamaz görünüyor.

Eğer küresel büyüme 2021'de devam ederse, aşıların piyasaya sürülmesi ve ABD Merkez Bankası’nın ultra düşük faiz oranlarına olan bağlılığının da yardımıyla, bazı gelişmekte olan ülkeler sert bir yükseliş yakalayabilir. Getiriye aç yatırımcılar söz konusu ülkelerin tahvillerine karşı iştah kabartmaya devam edeceklerdir.

Ancak ihracat getirileri ve işçi dövizlerinin düşerek daha fazla zarar gören diğer ülkelerin yükümlülükleri yerine getirmekte sorun yaşayacaklar. Uluslararası Finans Enstitüsü, gelişmekte olan piyasalardaki borcun yaklaşık 7 trilyon dolar olan kısmının 2021 yılında son tarihinin geleceğini ve söz konusu miktarın bu yılki seviyenin üç katına denk geleceği tahmin ediyor. Söz konusu kriz belirsiz bir tarihte gerçekleşecek bir durum değil. Gelişmekte olan ülkelerin büyük bir kısmı gelecek yıl krize girecek.

Hükümetlerin yurt içinde borç tahvili ihraç ettiği bölgelerde, yerel paralarını çökertmek ve özel sektör yatırımcılarını korkutmak pahasına ülkelerin merkez bankaları borçları satın alabilir. Tüm bu sorunlara ek olarak, 2021 yılında bu yıla oranla iki kat daha fazla dış borç oluşacak. Bu borçların çoğunluğu pandeminin neden olduğu ekonomik şok sebebiyle etkili bir şekilde ödenemez hale geldi.

G20 ülkeleri söz konusu soruna, 73 düşük gelirli ülkenin devletten devlete olan borçlarının ödemelerini bir buçuk yıl ertelemesine olanak sağlayan Borç Hizmeti Askıya Alma Girişimi (DSSI) ile yanıt verdi. En büyük alacaklı kreditör olan Çin ilkin tereddüt etmesine karşın girişime katılmayı kabul etti.

Ancak DSSI da mükemmel değil. Faiz almaktan vazgeçmek yerine askıya alma süresini sınırlamak ve ertelemek bir çeşit cimrilik. Bununla birlikte Kamerun gibi ülkeler kredi derecelendirme kuruluşlarının notlarını düşüreceği korkusuyla girişimden yararlanma konusunda isteksiz. Girişimden kredi sıkıntısı çeken orta gelirli ülkeler hariç tutuldu. Yine de söz konusu girişim hiçbir şey yapılmamasından daha iyi.

Asıl problemse özel sektör kreditörlerinin alacaklarını sınırlaması. Geçen nisan ayında G20 ülkeleri özel sektör alacaklılarını benzeri imtiyazları kabul etmeye çağırdı. Beklendiği gibi çağrılar cevapsız kaldı. Yatırımcılar, düşük gelirli ülkelerin içinde bulunduğu durumdan çok kendi portföyleriyle ilgilendiler.

Ardındansa G20 ülkeleri serbest kalan bu miktarda paranın özel sektör alacaklılarına ödemesi gibi bir durum olursa alacaklarını erteleme gibi bir niyetlerinin olmadığını açıkça belli ettiler. Ancak özel sektör de imtiyazlarla pek fazla ilgilenmediğini açıkça belirtti. Özel sektör borçlarının yeniden düzenlenmesinin tek yolunun yatırımcıları hiç ekmek yememek ihtimaline karşın yarım somuna ikna etmek olduğunu tarih bize açıkça gösteriyor. Resmi borç sektörünün yardımlarda bulunması ise yatırımcıların ekmeğin tamamını yeme umutlarını da besliyor.

Ne yapılması gerektiği konusunda ise soru işareti var. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Saddam Hüseyin’in görevden alınmasının ardından Iraktaki varlıkların korunması sırasında yaptığı gibi düşük gelirli ülkelerin varlıklarının davacı kreditörlerden korunmasıyla ilgili bir düzenleme geçirebilir. ABD Kongresi tedbirler için yasal güç sağlayabilir. Ya da tıpkı 2003 yılında George W. Bush’un Irak’ta yaptığı gibi 20 Ocak 2021’de göreve gelecek ABD Başkanı Joe Biden mahkemelere bu yönde karar verme talimatı veren bir başkanlık kararnamesi yayınlayabilir.

Böyle bir durumun gerçekleşmesi mümkün mü? BM Güvenlik Konseyi’nde bir konsensus elde etmek zor ve üstelik bir kararı devam ettirmek daha da zor. Gelecek Biden hükümetinin politik gücü sınırlı olacak ve diğer sorunlarla boğuşuyor olacak. BlackRock günü büyük kurumsal yatırımcılara karşı nasıl durmak için ne kadar hazırlıklı olunacağını bekleyip göreceğiz.

Guardian yazarı ekonomik toparlanma konusunda olumlu beklentilerinin olduğunu ancak borçlu ülkelerin siyasi durumu hakkında daha az iyimser öngörüler taşıdığını yazısının sonunda belirterek bu konuda yanılmanın kendisini mutlu edeceği ifadelerini kullanıyor.

NY FED: Gelişmekte olan ülkeler parasal genişlemeye gidebilir

 

Gelişmekte olan ekonomiler karamsarlığa kapılmamalı

 

Yaptırımlara rağmen TL'de değerlenme sürecek

 

YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)