BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaGündemHakimler de MİT skandalının içinde!----

Hakimler de MİT skandalının içinde!

Hakimler de MİT skandalının içinde!
22 Kasım 2013 - 07:12 www.finansgundem.com

MİT, gazeteci ve yazarları sahte isimlerle dinleme faaliyetinin, yargıyı aldatarak değil, 'hâkimleri koordine ederek' yapıldığını kayda geçirdi

Milli İstihbarat Teşkilatı; Taraf gazetesi yöneticileri ve bazı yazarları ile Prof. Mehmet Altan'ın telefonlarının dinlenmesi için sahte isimlerle mahkeme izni sağlamasına ilişkin olarak "hukuk devleti" adına tartışma yaratacak bir savunma yaptı.

MİT Müsteşarı Hakan Fidan imzasıyla, savcılığın soruşturma izni talebinin reddedilmesi için hazırlanan yazıda, "MİT'in, sahte isimlerle mahkemeleri kandırarak değil, hâkimleri koordine ederek dinleme kararları aldırdığı" belirtildi. Yazıda, "Kod isim uygulamasının (...) mahkemeleri aldatma kastı olmadığı gibi aksine, gizli servis faaliyetlerinin – doğası gereği- gizli yürütülmesinin zorunlu olduğunu bilen/takdir eden hâkimlerle kurulan koordinasyon çerçevesinde tatbik edildiğinin anlaşıldığı, bunların kod isim olduğunun zaten talep yazılarında ve mahkeme kararlarında açıkça belirtildiği, dolayısıyla resmi evrakta sahtecilikten de söz edilemeyeceğinin değerlendirildiği" ifadesi kullanıldı. Belgenin altında, Başbakan Tayyip Erdoğan 'ın MİT Müsteşarlığı'nın talebini kabul ederek "ilgili MİT personeli adına talep edilen soruşturma izninin verilmediğine" ilişkin imzası da yer aldı. Prof. Mehmet Altan'ın avukatı Ergin Cinmen, hem takipsizlik kararına, hem bu karara imza atan hâkimlere, hem de Başbakanlığın soruşturma izni vermeyen kararına karşı başvurular yaptıklarını, davalar açtıklarını söyledi.

T24.com.tr  anayasal güvence altında bulunan "haberleşme özgürlüğü"ne karşı istihbarat teşkilatının yargıyı da kapsayan bir alanda nasıl çalıştığını gösteren ve hukuk devleti adına çok tartışma yaratacak belgeyi yayımladı. 2008-2009 yıllarında, o sırada Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olan Ahmet Altan, Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Yasemin Çongar, Yayın Koordinatörü Markar Eseyan, yazarlar Amberin Zaman ve Mehmet Baransu ile Prof. Mehmet Altan'ın telefonlarının, sahte isimlerle çıkarılan mahkeme kararları ile dinlendiğinin ortaya çıkması üzerine açılan davada İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, sorumluluğu görülen MİT elemanları hakkında soruşturma izni talep etti. Savcılık, "casusluk faaliyeti" takibi yapılıyormuş gibi gazeteciler için sahte isimlerle yapılan başvurularla "yargıyı zan altında bıraktıkları, resmi evrakta sahtecilik yaptıkları, görevlerini kötüye kullandıkları" iddiasıyla MİT görevlileri hakkında soruşturma izni istedi.

YABANCILARLA KONUŞAN GAZETECİLER ŞÜPHELİ

Soruşturma izni talebinin reddedilmesi doğrultusunda MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın imzasıyla mahkemeye gönderilen yazıda, "mahkemelerin yanıltılmadığı, sahte isimlerle dinleme faaliyetinin "gizli servis faaliyetlerinin gizli yürütülmesinin zorunlu olduğunu bilen/takdir eden hâkimlerle kurulan koordinasyon çerçevesinde tatbik edildiği" belirtildi. Yazıda, gazeteciler ile bir gazetenin istihbarat tarafından izlenmesinin gerekçelendirilmesindeki ifadeler de dikkat çekti. Bu bölümde; "Aralarında yabancıların da olduğu bazı gerçek ve tüzel kişilerle çok yoğun ilişkileri bulunan bazı gazeteci-yazarların ve bu gazeteci yazarların yönetiminde söz sahibi oldukları yeni bir basın yayın organının (Taraf) yabancı gizli servislerle temaslarının bulunup bulunmadığının, bilerek veya bilmeyerek yabancı gizli servislerinin amaçlarına hizmet edip etmediklerinin, bu yolla ülke güvenliği açısından risk veya tehdit oluşturup oluşturmadıklarının, varsa örtülü finans kaynaklarının ve devletin bazı gizli bilgi ve belgelerini hangi amaçlarla ve hangi yollardan temin ettiklerinin tespiti ve varsa ülkemiz aleyhine sürdürülen istihbari faaliyetlere karşı koyma görevi, yetkisi ve sorumluluğunun öncelikle bu ülkenin gizli servisine ait" ifadeleri kullanıldı.

MİT'İN HAKİMLERLE KOORDİNASYONU...

İşte Başbakanlık Makamına hitaben kaleme alınan ve Müsteşar Hakan Fidan'ın imzasını taşıyan MİT yazısının dava dosyasına giren tam metni:

T.C

Başbakanlık

Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı

Sayı: 10.2.001.01.000.320.201-572 07.05.2013

Konu: Soruşturma izni.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçları Bürosunun 18/10/2012 tarihli ve 2012/24021 sayılı yazısı ile 2008,2009 ve 2012 yıllarına ait bazı dinleme kararlarına ilişkin talep yazılarını düzenleyen/imzalayan dönemin İstanbul Bölge Başkanı ve diğer görevliler hakkında 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26. Maddesi uyarınca soruşturma izni talep edilmektedir.

1. Konuya ilişkin olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın soruşturma dosyasının incelenmesinden özetle;

-“2008, 2009 ve 2012 yıllarında İstanbul Bölge Başkanlığı’nca düzenlenen ve MİT Müsteşarı adına imzalanarak İstanbul’daki bazı ağır ceza mahkemelerine sunulan yedi ayrı yazı ile casusluk yaptıklarından bahisle bir kısım yabancı uyruklu kişiler haklarında iletişime müdahale talebinde bulunulduğu ve ilgili mahkemelerden değişik tarihlerde kararların alındığı,

- Yapılan şikâyet üzerine kararlardaki isimlerin sahte olduğu, talepte bulunulan telefonların müşteki-mağdurlar Ahmet Hüsrev Altan, Markar Eseyan, Mehmet Baransu, Yasemin Çongar, Mehmet Hasan Altan, Amberin Zaman, Tuğba Altun, Nesibe Altun ve Züleyha Yusuf’a ait olduğu fakat sahte belge düzenlenerek dinleme kararı verilmesinin sağlandığnın anlaşıldığı,

- Suç tarihlerinde görevli Milli İstihbarat Teşkilatı İstanbul Bölge Başkanı ve tutanaklarda tespit edilecek parafı, bilgi yazısı olan, Teşkilat görevlilerinin müşteki-mağdurların işledikleri herhangi bir suç olmadığını bildikleri halde, ilgili Cumhuriyet Başsavcılığı ve mahkemelerin kendilerine dinleme ve izleme izni vermeyeceklerini, bunun kanuna aykırı olduğunu düşündüklerinden, Tuğba Altun, Nesibe Altun ve Züleyha Yusuf haricindeki kişiler için sahte kod adı ürettikleri ve sanki casusluk suçunu takip ediyormuş düşüncesini oluşturdukları, hatta bir kısım müştekiler için iki defa dinleme-uzatma kararı aldıktan sonra aynı numaralara farklı kod adıyla tekrar talepte bulundukları,

- Yapılan eylemin Türk Milleti adına yargılama yapmakta olan kararı veren mahkemeleri de zan altında bıraktığı, zira iş yoğunluğundan bildirilen numaraları inceleyemedikleri ve kuruma olan güvenlerinden dolayı ayrıca işin acil olması sebebiyle ibraz edilen sahte delillere itibar edilerek karar vermek zorunda kaldıkları,

- Söz konusu yazıları düzenleyen kişilerin “resmi evrakta sahtecilik”, “haberleşmenin ve özel yaşamın gizliliğini ihlal” ve “görevi kötüye kullanma” suçlarının her bir kişi ve evrak yönünden ayrı ayrı işlediklerinin anlaşıldığı, iddiasıyla haklarında soruşturma izni istenildiği görülmektedir.

2. Bahse konu soruşma izni talebine ilişkin hususlar MİT Teftiş-Kurulu Başkanlığınca incelenmiş ve 10/01/2013 tarihli ve 32 sayılı inceleme raporu tanzim edilmiştir.

Bahse konu raporda özetle;

- “Savcılık Makamının, makul bir şüphe için yeterli delile ulaştığı - bir an için - kabul edilse dahi, Başbakanlık Makamına gönderdiği yazıda -adeta bir mahkeme hükmü gibi- bu derece net ifadeler kullanmasının, Teşkilatımızın göreve yetkileriyle ilgili mevzuatını oldukça farklı yorumlamaktan ve muhtemelen gizli servis faaliyetlerindeki usul, prensip ve tekniklerini araştıramamış olmaktan kaynaklanabileceğinin değerlendirildiği,

- Suç isnatlarına konu eylem ve işlemlerin açıklanabilmesi ve anlaşılabilmesi için öncelikle ilgili mevzuatın hatırlatılmasında yarar görüldüğü, “Devlet istihbaratının istihsali ve kullanılması ile MİT’in kuruluş, görev ve faaliyetlerine ait esas ve usulleri düzenlemek amacıyla yürürlüğe konulan 2937 sayılı Kanunun 4. Maddesinde MİT’in sadece “mevcut” faaliyetler hakkında değil, “muhtemel” faaliyetler hakkında da milli güvenlik siyasetiyle ilgili planların hazırlanması ve yürütülmesi”nde Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı gibi makamların istihbarat istek ve ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlü kılındığı, aynı maddenin ikinci fıkrasında “MİT’in birimlerinin görev ve sorumluluklarının Başbakanca onaylanacak bir yönetmelikte gösterileceğinin” belirtildiği,

- 2937 sayılı Kanunun 5. Maddesiyle istisnasız tüm bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarına “Devlet istihbaratının oluşumuna katık sağlama ve istihbarata karşı koyma “ görevi verildiği, “MİT mensuplarına hizmetlerinin yerine getirilmesi sırasında her türlü yardım ve kolaylığı gösterme” yükümlülüğü getirildiği,

- MİT’in yetkilerinin ise 2937 sayılı Kanunun 6. Maddesinde belirtildiği, anılan madde uyarınca yürütülecek iletişimin tespiti, dinlenmesi, sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ve kayda alınması işlemlerini 5271 sayılı ceza muhakemesi kanununun (CMK) 135. Maddesi uyarınca yürütülen işlemlerden ayıran en önemli fark CMK’da “ bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturma”, “suç işlendiğine dair kuvvetli şüphe” ve “başka yolla delil elde edilmesi imkanı bulunmaması” koşularının birlikte varlığı aranırken, 2937 sayılı konunda “suç” , “delil” ve “soruşturma/kovuşturma” gibi ceza yargılamasına ilişkin kavramlara hiç değinilmemesi ve 4. Maddede sayılan görevlerin yerine getirilmesi amacının bu tedbirlerin uygulanabilmesi için yeterli görülmesi olduğu,

- Bu farkın, MİT’in polis ve jandarma gibi genel bir kolluk kuvveti değil, gizli servis olmasından kaynaklığı, nitekim bu yetkinin, gecikmesinde sakınca bulunulan hallerde Cumhuriyet Savcısının değil- yine görevin kendisine has özelliklerinden kaynaklanan nedenlerle MİT Müsteşarı ve yardımcısının emriyle dahi uygulanabildiği,

- Savcılık Makamının suç isnatlarına konu olan belgelerin düzenlendiği 2008 ve 2009 yıllarında yürürlükte olanlar da dahil olmak üzere MİT’in Kuruluş, Görev, Yetki ve Sorumlulukları Yönetmeliği’nin ilgili maddelerinde, MİT’in göreviyle ilgili konularda, görev özelliklerinden kaynaklanan nedenlerle, tüm kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve kamu hizmeti veren kuruluşlarla doğrudan ilişkin kurma ve –alışılagelmiş sıradan yöntemler dışında- faaliyetin özelliğine uygun koordinasyon yöntemlerini uygulama konusunda yetkilendirildiği, gizli servis faaliyetlerinin –doğası gereği- gizli yürütülmesi zorunlu olduğundan, bu hususun da yönetmelikte “görevle ilgili çalışmalarda gizli faaliyet usul, prensip ve tekniklerinin kullanılabileceği” şeklinde hükme bağlandığı, bir kuruluşun, kişinin dökümanın ya da çalışmanın ilgisi olmayanlardan saklılığı olarak tanımlanabilecek olan gizliliğin sağlanmasına yönelik usullerden birinin de “ kod isim” uygulaması olduğunun bilindiği,

- Aralarında yabancıların da olduğu bazı gerçek ve tüzel kişilerle çok yoğun ilişkileri bulunan bazı gazeteci-yazarların ve bu gazeteci yazarların yönetiminde söz sahibi oldukları yeni bir basın yayın organının yabancı gizli servislerle temaslarının bulunup bulunmadığının bilerek veya bilmeyerek, yabancı gizli servislerinin amaçlarına hizmet edip etmediklerinin, bu yolla ülke güvenliği açısından risk veya tehdit oluşturup oluşturmadıklarının, varsa örtülü finans kaynaklarının ve devletin bazı gizli bilgi ve belgelerini hangi amaçlarla ve hangi yollardan temin ettiklerinin tespiti ve varsa ülkemiz aleyhine sürdürülen istihbari faaliyetlere karşı koyma görevi, yetkisi ve sorumluluğunun öncelikle bu ülkenin gizli servisine ait olduğu,

- Diğer taraftan 2937 sayılı Kanunun 6. Maddesi uyarınca yürütülecek iletişimin tespiti, dinlenmesi, sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ve kayda alınması tedbirlerinin uygulanabilmesi için “4. Maddede sayılan görevlerin yerine getirilmesi amacı”nın ve “ciddi bir tehlikenin varlığı”nın yeterli olması gerçeği karşısında, Savcılık Makamının soruşturma iznine ilişkin yazısındaki ifadelerle “mağdurların işlediklerin herhangi bir suç olmadığını bildikleri halde”, “ibraz edilen sahte deliller” ve “sanki casusluk suçunu takip ediyormuş düşüncesini oluşturmuşlardır” şeklindeki değerlendirmelerin anlamını yitirdiği,

- Savcılık Makamının sahte kod isimler üretildiğini, mahkemelerin sahte belgelerle aldatıldığını, sahtecilik nedeniyle Milli İstihbarat Teşkilatının toplumsal imajında olumsuz etkiler meydana geldiğini ileri sürmesinin temel dayanağını, mahkemelere sunulan talep yazılarındaki kod isimlerin oluşturduğunun anlaşıldığı,

- Kod isim uygulamasının, Başbakan imzasıyla yürürlüğe giren MİT’in kuruluş, Görev, Yetki ve Sorumlulukları Yönetmeliğinin ilgili maddelerinde ifadesini bulan “görevle ilgili çalışmalarda gizli faaliyet usul, prensip ve tekniklerin kullanılabileceği” hükmüne dayandığı, mahkemeleri aldatma kastı olmadığı gibi aksine, gizli servi faaliyetlerinin – doğası gereği- gizli yürütülmesinin zorunlu olduğunu bilen/takdir eden hakimlerle kurulan koordinasyon çerçevesinde tatbik edildiğinin anlaşıldığı, bunların kod isim olduğunun zaten talep yazılarında ve mahkeme kararlarında açıkça belirtildiği, dolayısıyla resmi evrakta sahtecilikten de söz edilemeyeceğinin değerlendirildiği,

- İstanbul Bölge Başkanlığının 24/01/2012 tarihli ve 1046 sayılı talep yazısında ise Savcılık makamı tarafından iddia edilenin aksine, “malik Hussein Feyda” veya başka bir kod isminin herhangi bir şekilde kullanılmadığı,

- Sonuç olarak İstanbul Bölge Başkanlığının Ekim 2008 ayında başlayıp Aralık 2009 ayında son verilen söz konusu tedbirlere ilişkin talep yazıları ile 24/01/2012 tarihli ve 1046 sayılı talep yazısının, 2937 sayılı kanunda sayılan görevler ve yetkiler çerçevesinde hazırlanıp kullanıldığının değerlendirildiği, bu nedenle gerek görevi kötüye kullanmaktan, gerek resmi evrakta sahtekarlıktan ve gerekse özel yaşam alanının ve haberleşme özgürlüğünün ihlalinden söz edilemeyeceğinin değerlendirildiği,

- Yukarıdaki açıklamalar ve ilgili mevzuat muvacehesinde, MİT Müsteşarı tarafından imzalanarak İstanbul’daki bazı ağı ceza mahkemelerine sunulan İstanbul Bölge Başkanlığının bahse konu talep yazılarının 2937 sayılı kanunun 4. Maddesinde sayılan görevler ve aynı kanunun 6. Maddesinde yer alan yetkiler ve ilgili yönetmelik hükümleri çerçevesinde hazırlandığının değerlendirildiği, bu nedenle söz konusu talep yazılarını düzenleyen ve imzalayan MİT görevlileri hakkında 2937 sayılı Kanununa 26. Maddesi uyarınca soruşturma izni verilmemesi gerektiği yönündeki görüşün Başbakanlık Makamının takdirlerine sunulmasının uygun mütalaa edildiği hususları yer almaktadır.

3. Bu çerçevede, bahse konu soruşturma izni istemi ve ekleri, konuya ilişkin olarak MİT Teftiş Kurulu Başkanlığı’nca tanzim olunan inceleme raporunda ve ilgili mevzuatta yer alan hususlar doğrultusunda değerlendirildiğinde; yapılan işlemler teşkilat görev ve yetkileri kapsamında, yürürlükteki mevzuat hükümlerine uygun şekilde yapılmış olmakla, “resmi evrakta sahtecilik”, “haberleşmenin ve özel yaşamın gizliliğini ihlal” ve “görevi kötüye kullanma” isnatlarında bulunmasının hukuka uygun olmaması karşısında, faaliyetlerini 2937 sayılı kanunla kendilerine verilen görev ve yetkililer kapsamında ilgili mevzuata uygun olarak yerine getiren mensuplarımız hakkında soruşturma izni verilmemesinin uygun olacağı mütalaa edilmektedir.

4. Mezkur soruşturma iznine konu müsteşarlığımız görevlileri hakkında 2937 sayılı konunun 26. Maddesi gereğince soruşturma izni verilip verilmemesi hususunu takdir ve tensiplerine arz ederim.




YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)