BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaMakro EkonomiCitigroup eski Baş Ekonomisti: Yeni finans krizi hızla yaklaşıyor----

Citigroup eski Baş Ekonomisti: Yeni finans krizi hızla yaklaşıyor

Citigroup eski Baş Ekonomisti: Yeni finans krizi hızla yaklaşıyor
06 Ekim 2021 - 12:07 www.finansgundem.com

Merkez bankalarının enflasyona karşı finansal istikrar tercihi son dönemde ekonominin ayakta kalmasında önemli bir rol oynadı. Ancak yaklaşan krizlerle birlikte merkez bankalarının omzundaki yük artıyor

FINANSGUNDEM.COM – DIŞ HABERLER SERVİSİ

2020’nin başından bu yana gelişmiş ekonomilerin merkez bankaları finansal istikrar, düşük enflasyon veya reel ekonomik aktivite arasında seçim yapmak zorunda kaldı. İstisnasız hepsi tercihlerini finansal istikrardan yana kullandı ve bu tercihi ikincil olarak reel ekonomik aktivite izledi. Enflasyonsa en son sırada kaldı.

Sonuç olarak gelişmiş ekonomilerin merkez bankaları arasında Kovid-19 pandemisinin başlangıcından bu yana gelişmiş ekonomiler arasında faiz oranlarını yükselten tek merkez banka 24 Eylül’de politika faizini %0,25 oranında artıran Norveç’in merkez bankası Norges Bank oldu. Norveç’in merkez bankası Aralık ayında ek bir faiz artışının muhtemel olduğunu ve politika faizinin 2024’ün sonuna doğru %1,7’ye ulaşabileceğini de ima etti. Ancak 2010 ile 2018 arasında Citigroup’un baş ekonomistliğini yapan Columbia Üniversitesi Profesörü Willem H. Buiter tüm bu gelişmelerin merkez bankalarının %2’lik enflasyon hedeflerine ulaşma konusunda ne kadar isteksiz olduğunun ek bir kanıtı olduğunu öne sürüyor.

Buiter’a göre merkez bankalarının Faiz oranları ile bilanço politikalarını izleme konusundaki isteksizliği bir sürpriz değil. Zira gelişmiş ekonomilerin merkez bankaları 1980'lerin ortaları ile 2007-08 Finansal Krizi arasındaki yıllarda, finansal istikrara yeterince ağırlık vermekte başarısız oldular. Ünlü ekonomist buna sava örnek olarak İngiltere Merkez Bankası’nın 1997’de operasyonel bağımsızlığını kazanmasıyla tüm denetim ve düzenleyici yetkilerini kaybetmesini gösteriyor.

Finansal istikrar enflasyondan önemli mi?

Ekonomist mali denetimin aşırı serbest bırakılmasının mali bir felakete yol açması nedeniyle Kovid-19 krizine daha temkinli yaklaştıklarını belirtti. Buiter’a göre merkez bankaları bu nedenle şimdilerde olağanüstü agresif politikalar üzerinden mali istikrarı sağlamaya çalışıyor. Ancak merkez bankalarının reel ekonomik faaliyetleri desteklemek için tüm sınırları hiçe sayması da yeni sorunlara neden olabilir.

Buiter’a göre merkez bankaları, mali istikrarın sürdürülebilir fiyat istikrarı için bir ön koşul olduğunu göz önünde bulundurarak, finansal istikrarı fiyat istikrarına öncelik vermekte haklıydılar. Zira özellikle bugünkü kadar büyük çaptaki özel ve kamu kaldıraçlı bir finans krizinin ekonomik ve sosyal maliyeti, enflasyon hedefini ısrarla aşmanın maliyetini gölgeler nitelikte.

Ancak ekonomiste göre çok yüksek enflasyon oranlarından da kaçınılması gerekiyor. Çünkü yüksek enflasyon da finansal istikrarsızlık kaynağı haline gelebilir. Yine de Buiter’a göre finansal bir felaketi önlemek için birkaç yıl tek haneli yüksek enflasyon gerekiyorsa bu bedelin ödenmesi gerekiyor olabilir.

Ekonomist sadece ABD Merkez Bankası’nın (FED) değil tüm merkez bankalarının ABD federal hükümetinin 18 Ekim itibariyle borç tavanına yakın olması veya aşması ihtimaline göre hazırlık yapması gerektiğini söyledi. Moody’s Analytics’ten Mark Zandi’nin yaptığı en son araştırma ABD devlet tahvillerinin temerrüde düşmesi halinde ABD’de 6 milyon kişinin işsiz kalabileceği ve özel servetlerin 15 trilyon dolarlık kısmının silinebileceği sonucuna ulaştı. Buiter temerrüdün uzun sürmesi halinde maliyetlerin muhtemelen çok daha yüksek olabileceğini belirtiyor.

Her ne olursa olsun ABD’nin devlet tahvillerinin temerrüde düşmesi küresel ekonomide dramatik ve yıkıcı bir etkiye sahip olacak ve bu krizden hem gelişmiş ekonomiler hem de gelişmekte olan piyasalar etkilenecek. Zira ABD devlet tahvilleri küresel çapta büyük oranda kullanılıyor ve ABD Doları hala dünyanın en çok kullanılan rezerv para birimi.

Mali şoklara karşı kırılganlık arttı

Borç tavanının yükseltilmesi veya askıya alınması konusunda ABD Kongresi’nin anlaşmaya varamaması gibi kendiliğinden çıkan sorunlar olmasa dahi Buiter’a göre finansal ortamdaki kırılganlık içerisinde bulunduğumuz dönemde oldukça fazla. Hane halkı, kurumsal, mali ve devlet bilançoları bu yüzyılda rekor seviyelere yükselerek dört bölgeyi de finansal şoklara karşı daha savunmasız hale getirdi.

Merkez bankaları, şu anda yeni normalin bir parçası olan fonlama ve piyasa likiditesi krizlerini ele alabilecek tek ekonomik aktör özelliği taşıyor. Ancak Buiter’a göre likit yükümlülüklere ve kolayca paraya dönüştürülemeyen varlıklara sahip mali sistem açısından önemli finansal kurumlarda ani satışları engelleyebilecek bir mekanizma bulunmuyor. Ekonomist bu durumun Çin için geçerli olduğu kadar ABD, Euro Bölgesi, Japonya ve İngiltere için de geçerli olduğunu belirtiyor.

Finansgundem.com’un derlediği bilgilere göre Çin’de Evergrande Krizi’nin ortaya çıkışıyla birlikte tüm gözler Çin Merkez Bankası’na çevrilmişti. Buiter bu emlak balonunun er ya da geç patlayacağını belirtiyor. Ancak Evergrande tam bir mali çöküşe maruz kalmadan kurtarılsa dahi ekonomist tam teşekküllü bir finansal erimenin, derin ve kalıcı bir ekonomik çöküşün kaçınılmaz olacağını belirtiyor. Buna Çin’in potansiyel büyüme hızında belirgin bir düşüşün de eklenmesi dünya ekonomisinin motorlarından birisini kaybetmesi anlamına gelecek.

Balon piyasası endişeleri

Gelişmiş ekonomilerde risk varlıkları, özellikle de özkaynak ve gayrimenkul yatırımları, son dönemdeki küçük düzeltmelere rağmen maddi olarak aşırı değerli hale geldi. Buiter bu sonuca ulaşmamak için tek yolun bugünkü uzun vadeli reel faiz oranlarının gerçekliğine veya temel verilere yakınlığına inanmaktan geçtiğini belirtiyor.

Ancak ünlü ekonomist faiz oranlarının uzun vadeli konumunun ve uygulanan risk primlerinin yanlış bilgilerden kaynaklandığından ve piyasa balonlarını beslediğinden şüphe ettiğini söyledi. Buiter bu ihtimalin doğru olması halinde riskli varlıklardaki değerlemelerin gerçekte olması gereken fiyatının çok üzerinde olacağına dikkat çekti.

Varlık fiyatlarında düzeltmelerin gerçekleşmesi halinde reel ekonomide oluşan zararların önlenilmesi için düzenleyici kurumların, merkez bankalarının ve maliye bakanlarının yakın işbirliği içerisinde çalışması gerekebilir. Hane halklarında, özel şirketlerde, finans kurumlarında ve hükümetlerde mali kırılganlığı azaltmak için ekstra önlem alınması gerekebilir. Gelişmekte olan ve krizlere karşı son derece savunmasız çok sayıda ülkede devlet tahvil yapılandırması da dahil olmak üzere düzenli borç yapılandırmasının, finansal sürdürülebilirliğin gecikmiş restorasyonunun bir parçası olması gerekecek.

Buiter’a göre borsaların ve bankaların son kalesi tüm bu kaotik süreç içerisinde yine merkez bankaları olacak. Ekonomist merkez bankalarının küresel finanstaki istikrara katkılarının hiç bu kadar önemli olmadığını belirtiyor. Bu nedenle %2’lik enflasyon ve tam istihdam hedefleri bekleyebilir ancak finansal istikrar hedefleri aynı şekilde bekletilemez. Ekonomist merkez bankalarının omzundaki yükün artmasına ve mali politikaya yakın özellikler taşımasına işaret etti. Beklemekte olan bu krizler küresel merkez bankalarının bağımsızlığını azaltacak nitelikte olabilir.

Merkez piyasayı 58 milyar fonladı

 

Küresel enerji krizi akaryakıt sektörünü de etkiliyor

 

Dolar tarihi zirvesini zorluyor

 

YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)