BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaBankacılıkBankacıların sorunu mevduat-kredi makası----

Bankacıların sorunu mevduat-kredi makası

Bankacıların sorunu mevduat-kredi makası
09 Aralık 2015 - 05:52 www.finansgundem.com

"...Sermaye yeterliği düştükçe, kredi verme imkânı azalıyor. Ayrıca dış kaynak girişi yavaşladığında mevduatla daha fazla büyüme olanağı yok."

İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, Londra'da Hürriyet'ten Sefer Levent'e yaptığı açıklamada, bankacılığın kredi vermedeki sıkıntılarını anlattı. Uğur Gürses, Hürriyet'teki köşesinde Bali'nin açıklamaları ışığında bankacılığın yeni dönemdeki sorunlarını yazdı. 

İşte Gürses'in o yazısı:

İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali'nin Sefer Levent'e çizdiği teknik kısıtlar bir süredir ekonomide belirginleşen görünümün de bir özeti.
Daha fazlası; uzunca süredir görmezden gelinen, ama bugün fiili olarak bankaların karşısına çıkmaya başlayan bir kısıt bu. Kredi büyümesinin iki önemli kısıtı; biri kaynak büyümesinde yavaşlama, diğeri ise kredi verme yeteneğinin temeli olan sermaye yeterliği ve kârlılığı kısıtı. 
 
Türkiye’de kredi büyümesinin iki ana kaynağı var; biri mevduat, diğeri ise dış kaynak. Mevduat büyümesi sınırlı; dolayısıyla belirleyici olan dış kaynak girişi. 2009 sonrası devasa kredi büyümesinin arkasında da küresel bol likiditenin gelişen ülkelere akması vardı. Kredi büyümesi sermaye yeterliğini aşağı çekerken, diğer taraftan da mevduatın yani iç kaynakların üzerinde bir kredi büyümesi demekti. Şimdi dış sermaye girişinin yavaşlaması, hatta kimi kalemlerde çıkışlar olması, kredilerde de önemli bir kısıt haline geldi. Türkiye’nin reel kesim şirketleri ticari kredilerle, hane halkı da tüketici kredileri ile borçlandılar. Bu, ekonomide yüksek büyüme getirmişti.

Artık küresel kanaldan bizim gibi gelişen ülkelere akan bol para dönemi bitiyor. Bunun içerideki işaretlerine 2013, 2014 ve bu yıl da fazlasıyla tanık oluyoruz. Döviz girişleri ve kredi büyümesi yavaşlıyor, ekonomi yüzde 2-3’lük büyüme patikasına giriyor. Dolayısıyla ‘eski alışkanlıklarla’ iş yürütme dönemi de artık zor. Tasarrufları yetersiz olan Türkiye’nin, öyle ‘iç kaynaklarla’ yüksek büyüme sağlama olanağı artık yok.

Bankaların kısıtları sermaye ve dış kaynak; hem kredi verdikçe sermaye yeterlik oranları düşüyor, hem de mevduatların krediye dönüşme oranı yüzde 118’de. Bunun anlamı, mevduatların yüzde 18 üzerinde kredi verilmiş demek. Ancak, bankalar bilançoya kredi gibi her yeni riskli varlık eklediklerinde, sermaye yeterlikleri risk oranında geriliyor. Sermaye yeterliği düştükçe, kredi verme imkânı azalıyor. Ayrıca dış kaynak girişi yavaşladığında mevduatla daha fazla büyüme olanağı yok. Nihayetinde, sermaye yoksa kredi de yok. Kredi verdikçe sermaye yeterliği eriyecek, bu eridikçe kredi verme yeteneği azalacak.

Bankacılık otoritesi BDDK uygulamadaki sermaye yeterlik sınırının fiili olarak yüzde 12 yerine yasal yüzde 8’e düşmesine izin verse ne olur? İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali’nin işaret ettiği yer de tam burası; bankaların sermaye maliyeti, bankaların kazançlarının çok üzerinde. Bankacılık çevreleri, bankaların sermaye maliyetini yüzde 15 olarak hesaplıyorlar. Bu orandaki sermaye maliyetine karşılık sektör; bilanço karlarının öz kaynaklara oranı olan yüzde 10.5’luk bir sermaye getirisi elde ediyor. Yani ‘cepten yiyor’. Zaten böyle bir ‘cepten yeme’ ile sektör oyunu fazla sürdüremez, yakın geçmişte tanık olunan ölçekte bir kredi büyümesi yapamaz.

Sorun şurada, bol kredi verdiği dönemde bile ‘dövülen’ bankacılık sektörü şimdi, Türkiye’nin büyüme hikâyesine verdiği katkıyı eskisi gibi sürdüremeyecek. Asıl şimdilik konuşulmasından uzak durulan ama gelecek hesaplarında dikkate alınan konu şu; eskisi gibi bol kredi bulamayan reel sektör firmaları, yüzde 2-3’lük görece düşük büyüme ortamında, borç geri ödemelerinde giderek daha fazla biçimde zorluklarla karşılaşacaklar. Bu da gelecekte bankaların bilançolarında potansiyel hasar demek olacak.

Bankacılığın borsada fiyatlanması da tüm bu tabloyu teyit ediyor; bankacılık endeksinin borsa değerinin defter değerine oranı 1’in altına düşmüş durumda. Son 10 yılda ortalama 1.5 gibi bir seviyede seyreden bu oran, küresel kriz dışarıda tutulursa ilk kez 2014’ün Ocak ayında malum döviz kuru dalgalanması ve şok faiz artışı yaşanan dönemde 1’in altına düşmüştü. 2015’de ise Eylül başında 0.85’e, şimdilerde de 0.88 seviyesinde seyrediyor. Oysa 2007 yılında 2.5 kata kadar çıkan oranda fiyatlanan gözde bir sektör görünümü vardı.
YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)