Ana SayfaRöportajlarFinansı bıraktılar, Juico’yu kurdular---

Finansı bıraktılar, Juico’yu kurdular

1 / 8
Finansı bıraktılar, Juico’yu kurdular
21 Temmuz 2014 - 08:50 www.finansgundem.com

SERAP SÜRMELİ - FINANSGUNDEM.COM

Şehir hayatının yoğun temposunda juice cleanse ile kendini yenileyebilirsin.
Hayat senin, ona iyi bak.
İmza: Sedef & Deniz.
İşte bizim hikayemiz…

**

Etkilenmemek elde değil. İnsanların, meslektaşlarının yaşamlarına yaşam katma amacıyla Amerika’dan yola çıkmış iki genç kadın. New York’ta, finansın tam kalbinde, boğaların, ayıların çarpıştığı bir caddede, Wall Street’te keşfedilmiş ‘sihirli’ bir içecek. İçinde ne mi var? Saf, taze sebze meyve… Tam bir detoks harikası. Uzun süre masada oturuyorsanız, hareket etmiyorsanız, kendinizi yorgun, bitkin hissediyorsanız aradığınız enerji bu şişede. Çünkü size kuvvetli bir bağışıklık sistemi kazandırıyor. Hafifliyorsunuz, canlanıyorsunuz, zihniniz berraklaşıyor. Üstelik yaşlılık hissini silip atıyor ruhunuzdan, beyninizden, bedeninizden…
Burası işin girişimci yanı. Beni bunun kadar cezbeden tarafı ise diğer yanı… 

**

Kahramanlarımız Sedef Baykal Dördüncü ve Deniz Dördüncü Derman. Aynı zamanda gelin, görümce. Buluşma noktamız Zorlu AVM.  Göz göze geldiğimiz andan itibaren vedalaşıncaya kadar beynime kazınan en büyük özellikleri samimiyetleri, gülümsemeleri. Öyle hoş ki… Tanıyanlar, bilenler onlara ‘Juicocu kızlar’ diyor. Juico markalarının adı. Bense şimdilik isimleriyle hitap etmek istiyorum. Sıcakkanlı, adını, gözlerindeki pırıltıda yansıtan Sedef, Robert Kolejli, ABD’de Endüstri Mühendisliği okuyor ama finansa yöneliyor. MBA yapıyor. Ardından Barclays’in yatırım bankacılığı ordusuna katılıyor. İnsana tepeden bakma huyunu sevdiren, yer üstünden çok yer altından gidip gelinen kenti, uzun çalışma saatlerin yıprattığı, tatsız tuzsuz yemeklerin başkenti New York günah çıkarcasına Sedef’e yeni bir beslenme modeli kazandırıyor. Sebze ağırlıklı yemekler evine girip, bedenine hakim olunca keyif almaya başlıyor. Ama bir gün Wall Street’te hızla yayılan Juice cleanse ile karşılaşınca her şey değişiyor. O günlerin hatırası şu cümle, resmen bir ‘doğum’un startı: “Böyle bir işi Türkiye’de yapsak, güzel olmaz mı?” Ya da başarıya giden yolun ilk emri gibi sanki: Haydi kızım, ilk hedefin Türkiye, ileri…


Barcklays’in yatırım bankacıları ekibi 3 günlük kürden zımba gibi çıkınca, bulutlu hava dağılıyor, yaşam yeni bir güneş açıyor. “Evreka, evraka’ diye bağıran Sedef, İstanbul’daki Deniz’e o heyecanla attığı e-mail’i hiç unutamıyor. Kritik sorunun altını çiziyor:

Bu işi birlikte yapalım mı? Ne diyorsun?


“Ne diyorsun?” zor bir soru. Sizin yanıtınız ne olurdu bilemem ama, kendi hesabıma konuşuyorum, mesleğim, işim varken böyle bir teklif gelse önüme, herhalde acele etmez, alttan alır, bakarız, ederiz der, topu zamana atardım. Oysa Deniz, derya. Gönlü geniş, girişimciliğe de kocaman bir yer açmış orada. O da Sankt George Avusturya Lisesi’nin ardından, ABD’de okumuş, İşletme tahsil etmiş, finans sektörüne girmiş, ancak tatmin olmayınca vatana dönüşte reklamcılığı tercih etmiş. Ünlü markalarda çalışmış, iletişimi, pazarlamayı, satışı yemiş, yutmuş. Zaman saatli bomba gibi dakik, hızlı akarken, asıl bomba Sedef’in o mesajıyla patlamış hayatında. Enerjisini kendi markasını yaratmaya yöneltmenin vakti gelmiş aslında…
Sedef’in projesinin ‘potansiyel bir müşteri olarak’ kendisini çok meraklandırdığını söylüyor Deniz. Ajans mücadelesinde sağlıklı bir beslenme düzenini oturtmanın ne kadar zor olduğunu tadan biri olarak sevinçle yaklaşıyor öneriye. Şaka değil, atlıyor uçağa, ver eline ABD. Olay yerinde şahit oluyor o çok övülen iksire. Ve Wall Street’te Juice cleanse’la ilk tanışmasında kararını veriyor…
Veriş o veriş…

**

Şimdi o ikili karşımda oturuyor. Bankacı, finansçı kızlar ya da ‘juico kızları’, önce Ar-Ge çalışmalarını masaya yatırıyor. İşin bürokratik yanı, karşılaştıkları engeller, tecrübesizlik ve sonunda bir gıda mühendisiyle aşılan zorluklar insanı bayağı yoruyor. Ama sadece yorgunluk çünkü işin sırrı zaten kendilerinde. Öyle ya, 3 günlük kürü yudumluyorsun, dipdiri oluyorsun!
Bazılarının avakado, ithal muz, karpuz hayranı olduğu bir ortamda,  Sedef ve Deniz, “Juico bizim markamız ve ürünler de Türkiye’de yetişen meyve sebzelerden oluşuyor. Amerikalıların kıvırcık lahanası varsa bizim kara lahanamız var” diye konuşurlarken birden geçmişe dalıyorum. İlkokulda her yıl yaşadığımız, annemizin cebimize, çantamıza tıkıştırdığı ‘yerli malı haftası’ meyvelerini, yemişlerini hatırlıyorum. Karşımda duran kızlar bayağı bayağı ulusal sebze meyve direnişçisi, seviniyorum…


Sohbet keyifli, devam ediyor. Atölyede imalat yapıp, şimdilik web sitesi üzerinden satış gerçekleştiren S&D’nin sıkıntısı, siparişlerin sevkiyatı. Ürün sıvı ve soğuk taşınma zorunluluğu olduğu için kargo bulamıyorlar. O yüzden şu an kendileri dağıtım yapıyorlar. İstanbul’un bazı bölgelerine ulaşabiliyorlar. Türkiye’ye yayılmaları süre alacak, belli. Ama onlardaki bu azim oldukça kimsenin durduramayacağına inanıyorum.


Peki Türk usülü,  ‘Juice celanse’ nasıl hazırlanıyor? İşin ustaları anlatıyor: “Biz ürünlerimizi cold press yöntemi ile hazırlıyoruz. Cold press meyve sebzelere tonlarca basınç uygulayarak posalarından ayırıyor. Geriye kalan su tamamen lifsiz ve posasız oluyor. Ayrıca meyve sebzenin içindeki bütün besin değerlerini, vitamin, mineral, bütün enzimleri barındırıyor.”
Bende soru, onlarda yanıt çok. Anlıyoruz ki Juice cleanse tam bir etki içeceği. Öyleyse ne işe yarıyor, vücut ne tepki veriyor? Kürü kaç para, cüzdanı da rahatlatıyor mu yoksa!? Yanıt peşpeşe geliyor. Biri marifetlerini, diğeri bedelini dile getiriyor: “Juice cleanse vücuttaki toksinleri ve yabancı kimyasalları atıp arınmayı sağlar. Bunu yaparken bir süre katı beslenmeye ara veriyorsunuz ve sadece bu juice’ler ile besleniyorsunuz… Günlük bir detox paketi ise 78 liradan başlıyor.”

**

Her ne kadar Juicocu kızlar, “Juice cleanse zayıflatmaz, ama kilo vermenize yardımcı olur” dese de ben Ayşe Arman’ın yalancısıyım. “3 günlük detoks işi bitiriyor. O kalınlaşan bel inceliveriyor” diyor Arman. Neyle? Yeşil’le! Yeşil ne? Karalahana, ıspanak, salatalık, marul, maydanoz, elma, limon, zencefil. Yani Arman’ca konuşursak, fil gibi yiyorsun, meyve, sebze, baharat üçlüsünü çalkalayıp içiyorsun… Eriyorsun…


Özgür beden için bir tık ötemizdeki insanı hayran bırakan karışımları öğrendikçe, “Vay canına” diyorum. Zorlu’nun ortasındaki piyanodan hisseme düşen müzik kulaklarımda dans ediyor. Aklıma birden Pir Sultan Abdal’ın ünlü ‘Nefes’i geliyor: Demedim mi, demedim mi…


Elçiye zeval olmaz. Finans kökenli Joico’cu kızlar adına ben de bankacılara, leasingcilere, faktoringçilere, makro ekonomicilere, sigortacılara, sabah çöktükleri döner koltuktan akşam kalkanlara sesleniyorum: Demedi demeyin. İçin, deneyin…
Karşılaştığımızda ben size sorarım: Demedim mi, deneyin demedim mi...

YORUMLAR (2)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)
  • aliveli..21 Temmuz 2014 16:06

    tuzu kuru sosyete güzellerini kandırıp/gözlerini boyayıp satabilirlerse neala..gündemde kalmalarıda işin zor tarafı...

  • tebrikler kızlar21 Temmuz 2014 11:55

    şu anda mass parakende soğuk kargo bulmak zor ve maliyetli olur ileride ankara izmir gibi yerlerde üretim merkezi ve yerel dağıtımı olabilir

BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri
BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster