Yüzde 3.5'lik büyümede 'Güncelleme' etkisi mi

Hürriyet yazarı Uğur Gürses, TÜİK'in dün açıkladığı büyüme rakamlarını değerlendirdi. İşte Gürses'in o yazısı:

İş yapamayan ve kapanan dükkanların sokaklarda belirgin hale geldiği, küçük ve orta ölçekli işletmelere faizsiz kredi için yüz binlerce firmanın kuyruğa girdiği, bankalardaki teminat eksiği olan şirketlere devletin 250 milyarlık devasa bir kredi garantisi penceresi açtığı bir ülkede “yüzde 3.5 büyüme oldu” denildiğinde “vay be” dersiniz. Dersiniz çünkü her büyüme sayısı açıklandığında bir sürpriz var artık.

Hani o meşhur kedi fıkrası gibi; kedi buysa ciğer nerede?

TÜİK dün açıkladı ki; sadece 4. çeyrekte yüzde 3.5’luk bir büyüme olmamış, aynı zamanda 2016’daki ikinci ve üçüncü çeyrekler için açıklanan büyüme oranları da sırasıyla 0.7 ve 0.6 puan daha yüksekmiş. Böylece ekonomimiz yıllık yüzde 2.9 büyümüş. Sayılar, tüm şirketleri ama özelde KOBİ’leri sert biçimde etkileyen bir tüketim düşüşü olmadığını söylüyor. Ekonomideki harcamaların kabaca yüzde 60’ını oluşturan hane halkı tüketiminin ekim-aralık arası son çeyrekte yüzde 5.7 büyüdüğü ölçülmüş. Üçüncü çeyrekte ölçülen yüzde 3.2’lik daralmanın da yarıya, yüzde 1.7’ye güncellendiği görülüyor. İlginç olan da şu; malum, şubat başında beyaz eşya ve mobilya gibi dayanıklı tüketim mallarına nisan sonuna kadar ÖTV indirimi getirilmişti. Bu kararın, genel satış eğilimine bakılarak yapılmış olduğu açık. Bunun dayanağı da sektör olmalı. Ama, ilk üç çeyrek verilerini aşağı yönlü güncelleyen TÜİK, son çeyrekte dayanıklı tüketim büyümesini yüzde 12.9 olarak hesaplamış.
2016’da ‘güncelleyerek’ büyüdük

TÜİK, aralık ayında ilan ettiği yeni serileri, daha güvenilir veri kaynaklarından topladığını anlatmıştı. Ancak 2016’nın tüm çeyreklerinde kapsamlı güncellemeler yaptığı görülüyor. Son çeyrek verilerinden yüzde 3.5’luk büyümenin lokomotifi sanayi görünüyor. Üretim tarafında da son çeyrekte yüzde 5’lik güçlü bir büyüme tablosu var. Burada da geçmiş çeyreklere dair güncellemeler yapılmış. Mevsimsellikten arındırılmış sanayi büyümesi ise yüzde 6.3 gibi adeta ‘roketlenmiş’ bir ivmeye işaret ediyor. Aynı tablo hane halkı tüketim ivmesinde de görülüyor; takvim etkisi ve mevsimsellikten arındırılmış hane halkı tüketimi artışının önceki çeyreğe göre yüzde 5.8 olduğu görülüyor. Talep ve sanayi büyüme ivmesi böyle ise şirketler neden sıkıntılı? Neden yüz binlerce şirket, ucuz ve uzun vadeli kredi peşinde? Milli gelirin yüzde 30’unu oluşturan yatırım harcamalarında ise üçüncü çeyrekteki güncelleme ile küçülme büyümeye dönmüş. Son çeyrekte ise yüzde 2’lik bir büyüme gerçekleşmiş. Bunun ana kaynağının da inşaat olduğu görülüyor. Üretim tarafında ise inşaat sektörü büyümesi üçüncü çeyrekte 2.5 puanlık güncelleme ve son çeyrekte yüzde 3.7’lik büyüme ile dikkat çekiyor. Yeni milli gelir serilerini aralık ayında açıklayan ve geriye dönük olarak çeyreklik verileri de güncelleyen TÜİK, hala yatırımlarda özel-kamu ayrımını göstermiyor. Bu da, geriye elde şunu bırakıyor; sadece inşaat ağırlığı ile büyüyen bir sabit sermaye yatırım görünümü. Tekrar başa dönelim; madem ekonomik büyüme önceki yıla göre yüzde 3.5, çeyrekten çeyreğe de yüzde 3.8’lik bir ivme ile büyüyordu da, Ankara neden birden bire ‘barajdaki delikleri’ kapama telaşına kapıldı? Özellikle şubat ayında Ankara’da özel kesim şirketlerine dönük olarak başlatılan, kredi olanak ve garanti hamlesine ne gerek vardı? Yoksa ocak ayında çok kötü bir daralmanın öncü sinyali mi alındı? Bu sayıların özeti şu; son çeyreğe ve tüm yıla damgasını vuran yüzde 3’lük bir büyümenin Türkiye ekonomisinde istihdam yaratma kapasitesinin de düşük olduğu, işgücü verilerinden de görülüyor. Yılın son üç aylık döneminde ortalama aylık istihdam artışının yüzde 1.5’e gerilediği görülüyor. Yılın son 6 aylık ortalama istihdam artışı ise yüzde 1.3’ü gösteriyor. Bu, nüfus artışının yüzde 1.4 olduğu bir ülkede, işsizliğin hızla yükseleceği anlamına geliyor.

Ekonominin tamamı için ifade edilen büyüme oranını etkileyen, bir ya da birkaç sektördeki görece yüksek büyüme yeterli gelmiyor. Giderek belirginleşen şu; tüm sektörlerde yaygın ve istikrarlı, sürdürülebilir bir büyüme politikamız yok. Bu da siyasi gelişmeler ve dış konjonktür gibi diğer unsurlar dışarıda tutulsa dahi tek başına gelecek planı yapmaya olanak tanımıyor. Bu yüzden de inşaat dışındaki özel kesim yatırımları cılız seyrediyor.