Başbakan Rutte’yi Erdoğan kurtardı

Hollanda’da çarşamba günü yapılan genel seçimlerin sonuçlarının saat 21.00’den sonra şekillenmeye başlamasından itibaren Avrupalı demokratlar rahat bir nefes aldı.

Geert Wilders liderliğindeki ırkçı, İslam düşmanı, Avrupa Birliği (AB) karşıtı, aşırı sağcı Özgürlük Partisi’nin (PVV) ilk sıraya yükselememesi Avrupalıları sevindirdi.
Nitekim bunu da gizlemediler.
Yapılan açıklamaların çoğu “Demokrasi kazandı”, “Avrupa kazandı” şeklindeydi.
Evet, Hollanda’daki seçimlerden oy kaybına rağmen, en güçlü parti olarak Başbakan Mark Rutte’nin liderliğindeki Özgürlük ve Demokrasi İçin Halk Partisi (VVD) çıktı.
Aşırı sağcı PVV ise ikinci güçlü parti oldu.
Ancak seçim öncesi yapılan kamuoyu yoklamalarında, PVV’nin en güçlü parti olacağına dair ciddi işaretler vardı.
İşte Başbakan Mark Rutte’nin “Türkiye kozunu” devreye sokması, aşırı sağcıların önünü keserken, kendi partisi VVD’nin işine yaradı.
Hollanda hükümetinin Rotterdam’da bir etkinliğe katılmayı planlayan Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun uçağına iniş iznini iptal etmesi, o günlerde Köln’de bulunan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’yı Rotterdam’daki Türk Başkonsolosluğu’na gitmesine izin vermeyip Almanya’ya geri göndermesi üzerine Başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere Türk politikacıların Hollanda’yı açıklamalarıyla topa tutması, Rutte’yi bir yerde kurtardı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Çavuşoğlu’nun Hollanda’yı Nazi metodlarını devreye sokmakla suçlamaları, Hollanda Başbakanı Mark Rutte’nin imdadına yetişti.
Yani bir yerde Rutte’yi Türk Cumhurbaşkanı kurtardı.
Bu bir Rutte taktiğiydi.
Hollanda’da tuttu.
Şimdi sıra Almanya’da.


***
Yapılan kamuoyu yoklamalarına göre, Alman halkının yüzde 80’e yakını Türk politikacıların Almanya’ya gelip seçim kampanyası sürdürmelerine karşı çıkıyor.
Sol Parti de, Yeşiller de, Hür Demokrat Parti (FDP) de öyle.
Sosyal Demokrat Parti’den(SPD) de benzer sesler yükseliyor.
Muhafazakar kanat da kamuoyunun eğilimini fırsat bilip, Türkiye kozunu devreye sokmaya hazırlanıyor.
Başbakan Angela Merkel’in genel başkanlığını yaptığı Hıristiyan Demokrat Birlik Parti’nin (CDU) kardeş parti konumundaki Hıristiyan Sosyal Birlik Parti(CSU) zaten aylardır Türk politikacıların Almanya’da seçim kampanyası yapmalarına karşı çıkıyor.
Tabii Türkiye’nin AB üyeliğine de.
CDU’dan da benzer bir yaklaşım sergileyenler var.
Nitekim, CDU’lu Saarland Eyalet Başbakanı Annegret Kramp-Karrenbauer, Türk politikacıların kendi eyaletlerinde etkinliklere katılmalarına izin vermeyeceklerini ilan etti.
Evet, 26 Mart’ta Saarland’da Eyalet Parlamentosu seçimleri var.
Belli ki, Kramp-Karrenbauer de Türkiye kozundan yararlanmak istiyor.
24 Mayıs’ta da Kuzey Ren Vestfalya’da (NRW) Eyalet Parlamentosu seçimleri var.
Önümüzdeki günlerde benzer yasaklar gelirse şaşırmamalı.
24 Eylül’de ise Almanya’da genel seçimler yapılacak.
Daha şimdiden bu yönde de sinyaller gelmeye başladı.
Her ne kadar Başbakan Angela Merkel, “Almanya demokratik bir hukuk devletidir. Herkesin düşüncesini ifade etme özgürlüğü vardır. Türk politikacıların da” dese de, farklı sesler de yükselmeye başladı.

****
Başbakanlık Dairesi Başkanı Peter Altmaier, “Türkiye ülkenin onurunun yaralanmamasına her zaman çok değer veriyor. Ama Almanya’nın da bir onuru var” diyerek, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Nazi metodu” suçlamalarının kesinlikle kabul edilemeyeceğini söylüyor.
“Seyahat yasağı en son başvurulacak yöntemdir” diyor.
Ama “Biz bu hakkı saklı tutuyoruz” da diyor.
Yani bir yerde Almanya, daha şimdiden aba altından sopa gösteriyor.
Türk tarafın bu ve benzer kışkırtmalara sert tepki göstermesi Almanları küplere bindiriyor.
Bu durum da, bu ülkede barış içinde birlikte yaşama zarar veriyor.
İki tarafın da karşılıklı kışkırtmalardan, suçlamalardan, hakaretlerden uzak durmaları, hem iki ülkenin hem de bu ülkede yaşayan herkesin yararınadır.
Bu gerçek hiçbir zaman gözardı edilmemelidir.