ABD'de kim seçilirse Türkiye için daha iyi: Trump mı, Biden mi?

ABD seçimleri yaklaşırken, Trump'ın şansı azalıyor gibi görünse de, ortada net bir resim yok. Türkiye - ABD ilişkileri için Trump devam ederse mi Biden gelirse mi daha iyi olacak?

Son birkaç hafta ABD Başkanı Donald Trump için istatistiki bir kâbus gibi geçmiş olmalı. Nasıl ölçülürse ölçülsün, kasımdaki seçimleri kaybedecekmiş gibi görünüyor. Trump’ın Türkiye’nin müttefiki olduğunu ve seçimde kaybetmesinin ülkemiz çıkarları aleyhine olacağını ileri süren çevrelerde endişeli bir hava hissediliyor. John Bolton’un kısa süre önce yayınlanan “Hepsi Bu Odada Cereyan Etti” adlı hatıratına atıfta bulunularak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD Başkanı ile geliştirdiği kişisel ilişkinin ülkemize stratejik avantajlar sağladığına ve bunların Biden’in başkan seçilmesi halinde elden gideceğine işaret ediliyor. Dış siyaset uzmanı Prof. Dr. İlter Turan, Dünya'da yazdığı değerlendirmede, farklı Amerikan siyasi kurumlarıyla ilişkiler geliştirmenin, ülkenin çıkarlarına giderek daha istikrarsız bir görünüm veren bir başkana güvenmekten daha iyi hizmet edebileceğine işaret ediyor.

Ümitleri Trump’ın seçimi kazanmasına bağlamanın ne gibi riskler taşıdığına dair Turan, "Böyle bir yaklaşım, bünyesinde birkaç sorun barındırıyor. Hemen belirtelim ki, bir ülkenin alenen bir başka ülkenin iç siyasetine ilişkin temennilerde bulunması ihtiyatlı bir yaklaşım değildir. Göstergelerin Trump’ın kaybetmesinin muhtemel olduğuna işaret ettiği bir ortamda, dış siyasetin kimin kazanacağından bağımsız olarak şekillendirilmesi daha uygun bir yoldur. Bu kaydı aklımızda tutarak, iki adaya Türkiye açısından bakalım, Trump kazanırsa Türkiye’ye ne faydası olur, Biden kazanırsa ne faydası olur değerlendirmeye çalışalım" diyor.

Ve ekliyor, "Trump’la başlayalım. Türk cumhurbaşkanı ile ABD Başkanının dostça ilişkileri olduğu herkesçe biliniyor. Bolton’un anlattıklarına inanmak gerekirse, haftada bir veya daha fazla telefonda görüşüyorlarmış, bu görüşmelerde Sayın Erdoğan, Trump’ın kararlarını etkileyebiliyormuş. Bu Türkiye’nin lehinde bir durumdur."

"Ancak, bu ilişki türüne ihtiyatla yaklaşmamız için bir dizi neden bulunuyor. İlkin, Amerikan siyasal sisteminde tek karar mercii olmadığını hatırlamamız lazım. Trump kendisini memnun etmeyen kararlar alabilen bir yasama ve yargı ile karşı karşıya ve yapabileceği fazla bir şey yok. Dolayısıyla, Türkiye’nin diğer branşları, bilhassa Amerikan Kongresi ile ilişkileri ihmal ederek tüm ilişkiyi Trump’a dayandırması ülkemizin etkisini çok sınırlayan bir yaklaşım olacaktır" diye Turan'ın değerlendirmeleri şu şekilde devam ediyor:

Söylediğiniz gibi, Amerikan- Türk ilişkileri büyük oranda kişiselleştirilmiş durumda. Bu tür bir ilişki ne gibi riskler taşıyor?

Trump iyi düşünülmemiş, acele kararlar verebiliyor, sonra da sık sık geri adımlar atıyor. İfade tarzı son derece mübalağalı. Örneğin, bir kişiden bir gün büyük dostum diye söz ederken, bir başka gün aynı kişiyi “işe yaramaz herif” diye niteleyebiliyor. Kararları değişkin ruh halinden ve çevreden gelen tepkilerden çabucak etkilenip değişebiliyor.

Joe Biden muhtemelen devlet kurumlarının bir arada çalışmasını sağlayarak bir ulusal dış politika oluşturmakta daha başarılı olacaktır. Hükümetinin icraatı daha tahmin edilebilir ve dolayısıyla daha güvenilebilir olacaktır. Kongre ile olan ilişkilerinin de daha uyumlu olması beklenebilir. Şu andaki anketler Demokratların hem Senato’da hem de Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğu ele geçirebileceklerine işaret ediyor ki, bu sonuç da icraatının tahmin edilebilirliğini güçlendirecektir.

Peki, kurumlarla ilişki geliştirmek uygulamada ne anlama geliyor?

Bir örnek olarak Amerikan Kongresi ile ilişkileri ele alalım. Geçmişte her dönemde Kongre’de bir ‘Türkiye’nin Amerikalı Dostları Grubu’ olmuştur. Bu grup son yıllarda çok küçülmüş ve etkisizleşmiştir. Bu grubun yeniden güçlendirilmesi ve faaliyetinin yoğunlaştırılması gerekmektedir. Şu hususun hatırlanması gerekiyor ki, gündeme Türkiye ile ilgili bir konu geldiği zaman, birçok Kongre üyesinin ne yapmaları gerektiği konusunda fazla bir fikri bulunmamaktadır. Hükümetten gelebilecek sinyallere ilaveten konuyla ilgisi olduğunu bildikleri, önemli buldukları veya geçmişte kendilerine destek vermiş ve şimdi borçlarını ödeyebileceklerini düşündükleri meslektaşlarından gelebilecek sinyallere göre hareket ederler. Dolayısıyla Kongre üyeleri ile iyi geçinmek; onların nezdinde Türkiye’nin sorunlarına duyarlı ve güçlü temsil sağlayacak bir kadro oluşturmak esastır.

Trump’ın kurumsal ilişkilere verdiği zarar hatırlanırsa, bu kurumsal ilişkileri canlandırmak mümkün olur mu?

Ben gayret göstermekten başka bir yol düşünemiyorum. Unutmayalım, bozulduğu zaman tamiri güç, kırgınlıklarla dolu kişisel ilişkilerden söz etmiyoruz, siyasetten bahsediyoruz. Siyasette ilişkileri yönlendiren saik çıkarlardır. Bu bakımdan kişisel düzeyde gerçekleştirilmesi güç olan işler, kurumsal düzeyde mümkün ve daha kolay uygulanır olabiliyorlar.