30 Mart borsayı nasıl etkileyecek?

Herkes 30 Mart yerel seçimleri sonuçları, ‘Bundan sonra neler olabilir?’ sorusuna cevap arıyor. İşte piyasa uzmanının bu sorulara cevabı...

Türkiye ekonomisinin 2007 yılına kadar son derece olumlu bir tablo ortaya çıkardığını söyleyen Zaman Gazetesi Yazarı Selim Işıklar, ülkenin bu dönemde ortalama yüzde 6,7 büyüme, düşük enflasyon oranları ve mali dengesiyle umut verici bir çizgiye geldiğini belirtiyor. Peki bundan sonra ne olacak? Herkes 30 Mart yerel seçimleri sonuçları, ‘Bundan sonra neler olabilir?’ sorusuna cevap arıyor. İşte ışıklar'ın bu sorulara cevap aradığı yazısı:
2008-2009’da patlak veren ABD krizi sırasında işsizlik oranı yüzde 16,9’a çıkmış ve ekonomik göstergeler adeta dibe vurmuştu. Bu gelişmeler 2009 yılında yapılan yerel seçimlerde iktidarın oy oranlarının aniden iki yıl önceki seviyesi olan yüzde 47’den yüzde 38’e gerilemesine yol açmıştı. Ekonomi, seçim sonucuna etki eden bence en önemli sebeplerden biridir. 2010 ve 2011 yıllarında kriz sonrası toparlanan göstergeler seçim sonuçlarına da etki etmiştir. Türkiye, yine parlak olmayan bir tabloyla seçimlere girmek üzere. Büyüme yavaşlamış, döviz kurları yüzde 30 yükselirken, enflasyon çift haneli rakamlara doğru yol alıyor. Dış ticaret açığı bir yılda 100 milyar dolara dayanmış, alınan tedbirler açıkta azalma sağlasa da bütçe açığı 2014’te tehlike sinyali verecek. Türkiye’de piyasalar 2013’ün ilk yarısı sona erene kadar not beklentisiyle, olması gerekenden iyi görünüyordu. Herkes krizdeki Yunanistan’a acıyan bir tebessümle bakarken (kişi başı milli gelir Yunanistan’da 25 bin dolar, Türkiye’de ise 11 bin dolar) Türkiye piyasaları not artışı beklentisiyle büyük bir yatırımcı grubunu bekler olmuştu.

Geçen sene Türkiye’nin notu yatırım yapılabilir ülke düzeyine yükseltildiğinde şöyle bir analiz yapmıştık: Büyük düşüşler büyük yükselişlerin ardından başlar. Türkiye maalesef bu kırılmaya kendini en güçlü hissettiği anda yakalandı. Gezi olayları iyi yönetilemedi. İleri demokrasi yerine agresif liderlik modeliyle ‘demokrasi açığı’ büyüdü. Toplumsal kutuplaşma tehlikeli bir boyuta gelince ekonomiye yansımaları Borsa’nın rekor düşüşü, döviz fiyatlarının yükselişi, faizlerin rekor sıçramasıyla kendini gösterdi. Suriye ve Mısır’daki dramatik gelişmelerde saf dışı kalınması ve diplomasi alanındaki tehlikeli yalnızlık, ABD Merkez Bankası’nın (FED) para politikası değişikliğine karşı yöntem geliştirilememesi, kırılganlıkta Türkiye’yi öne çıkardı. 2014 yılındaki seçimler ve öncesinde ortaya çıkan vahim durumlar büyük bir hayal kırıklığı ve güven zedelenmesine yol açtı. Siyasi istikrara ve güvene dayanan modelin sonuna gelindiğini neredeyse tüm dünya duymuş oldu.

İçinde bulunduğumuz süreçte belki de en önemli analizini yapacağımız 30 Mart yerel seçimleri sonuçları, ‘Bundan sonra neler olabilir?’ sorusunun cevaplarını verecek. Piyasalarda son hafta pozisyonların son şeklini alacağı ve seçim öncesi risklerin hangi yönde fiyatlanacağını ortaya koyacak. Seçimler öncesi piyasaların hangi beklentiyi fiyatladığını söylemek oldukça zor. Söyleyebileceğim, 2007 genel seçimlerinde yüzde 47 aldıktan sonra yerel seçimlerde yüzde 38’e düşen iktidar partisinin ekonomideki son tabloda benzer bir gelişmeyle karşılaşması halinde erken genel seçimlerin gündeme gelebileceği. Daha ağır bir tablo çıkması durumunda ise piyasalar farklı yöne tepkiler verebilir. ‘Seçim sonuçları piyasalar üzerinde sis perdesini kaldırır mı?’ sorusu oldukça kritik. Yabancı yatırımcılar eğer anketlere bakarak pozisyon aldılar ise seçim sonrası satışları geçen haftaki analizimizde belirttiğimiz şekilde söz konusu olabilir. 2009 yılına ABD ekonomik krizi ile giren Türkiye, 2014 yerel seçimlerini yine ABD para politika değişikliğinin getirdiği fırtınalar ve yıpranmışlıkla karşılıyor. Son hafta pozisyonda olmak riskli olabilir. Ancak hisse bazında gruplar bazında çok hareketli bir seyrin bizi beklediğini söyleyebilirim.

TL, Euro karşısında 14 ayda yüzde 30 eridi

27 Ocak’ta TL’nin Euro karşısındaki kaybı yüzde 40’ın üstündeydi. Merkez Bankası’nın sert müdahalesi olmasaydı sanıyorum bugün 3,5 liranın üstünü konuşuyor olacaktık. Buna rağmen son 14 ayda Euro lira karşısında 2,35 seviyesinden 3,08 lira seviyesine yüzde 30,8’lik artış sağlamış gözüküyor. Türkiye ekonomisi ve dinamikleri liranın değerinin çok üstünde kalması için yeterli değil miydi, yoksa Merkez Bankası’nın rezervlerine rağmen dünyanın gittiği yeni denklemde liranın güçlü kalması daha büyük bir krize zemin mi hazırlayacaktı? Tam 12 yıldır güçlü bir para birimi özelliği sergileyen gelişmekte olan para birimleri böylesi bir düzeltmeyle bir gün karşılaşacaktı ve bunun zamanı ABD’nin çıkış stratejisini başlatmasıyla birlikte başlamış oldu. Lira ve diğer gelişmekte olan para birimleri ve faiz oranları tarihlerinin en güçlü olduğu nisan ayı ile birlikte bozulma sürecine girdiler. Özellikle ABD 10 yıllık tahvillerindeki 1,6 seviyesinden 3’lere varan yükseliş sebebiyle uluslararası likidite şartları tam anlamıyla çark ederek güçsüz olarak görülen dolar ve Euro’yu yeniden ön plana çıkardı. Türk Lirası da en güçlü olacağı varsayılan not artırım süreciyle birlikte değer kaybetmeye başladı. Sonuç olarak liranın kaybını Merkez Bankası’ndaki rezervlerin satışı önleyemezdi, önleyemedi. Japon Yeni müdahalelerinde olduğu gibi. Lira, dolar karşısında yüzde 36, Euro karşısında yüzde 40 değer kaybettiği gün müdahale eğer sert biçimde faizlere yönelik yapılmamış olsaydı durum çok daha kötüleşebilirdi. Türkiye ve diğer gelişmekte olan ülke para birimleri büyük resimde ABD’nin likidite planları doğrultusunda etkilenmekteler ve etkilenmeye devam edecekler. Bu aşamadan sonra 2015 yılının ikinci yarısında başlayacak faiz artırım sürecine kadar baskı sürecek. Her ülkenin kendi şartlarına göre para birimi değer kaybedecek ya da güçlenecek. Kırım krizinde ruble iki günde yüzde 3,6 değer kaybetmişti. Türk Lirası’nın seyrini bundan sonra siyasetteki gelişmeler daha fazla etkileyecektir.