Nıver Lazoğlu [email protected] Nıver Lazoğlu

Gömleğin virtüözü

07 Ağustos 2017, 11:59 ---

Sıcak saran İstanbul sokakları  yazın  rehavetine kapılmış. İndirim  anonsları vitrinleri kaplamış. Yeni koleksiyonlar sunum için ufaktan kendini gösteriyor. 

Birbirine benzer markaların arasında yürürken bambaşka bir dükkan göze çarpıyor. 

Ne etiket var, ne indirim ne de çeşit çeşit giysiler. 

Vitrinde tek bir gömlek, hepsi bu. 

Tabelada yazan, Gömlekçi Hüseyin.

Dolayısıyla ilginç, dolayısıyla farklı, dolayısıyla sıra dışı. 

Elbette bu yeni dikkatimi çekmiyor. 

Uzun süreçte hep farkındayım. 

Meraktayım ve randevu için tam tamına iki aydır beklemedeyim. 

Durum böyle olunca, görüşme arzumda o denli çoğalıyor. 

Ve beklenen telefon geliyor. 

“Yaşasın” diye sevinç büyütüyorum. 

Randevu günü kapıdan içeri giriyorum. 

Hüseyin Sarı, tezgahın başında. 

Kibar karşılama sonrası koltuğumdayım. Dolayısıyla hemen iletiyorum durumu “Ne kadar zormuş sizinle görüşmek. Nihayet buradayım” diyorum. 

Hüseyin Sarı,  “İşlerin yoğunluğu dolayısıyla böyle oldu” diyor. 

Beklemenin finale varışından olsa gerek, hemen bodoslama başlıyoruz tanımaya Hüseyin Sarı’yı. 

“Malatya’da dünyaya geldim. İlkokulu orada okudum. Sonra İstanbul’a geldim. Ve Beyoğlu’nun meşhur gömlekçisi Ekrem”in yanında çırak olarak işe başladım ki kendisi hem dayım hem ustam olurdu. İşimle ilgili ne öğrendimse ondan öğrendim. Askerlik çağına gelinceye kadar dayımın yanında ısmarlama gömlek diktim. Askerliğimi bitirince kendi dükkanımı açmak için yanından ayrıldım. Nişantaşı’nda kendi dükkanımı açtım. 1974 yılından bu yana aynı semte gömlek dikiyorum.”

Ooo diye ünlem büyütüyorum. Karşımda bayağı eski bir Nişantaşılı var. Sayısız marka arasında hiç kaybolmamış  tek başına direnmiş bir usta var. 

Yaptığını bir çırpıda dile getirdi. Oysa seneler ve yaşanmışlıklar çok olsa gerek dimi? 

Aklımdan geçen ilk soruyu yöneltiyorum. 

Bu kadar hazır giyim varken bunlardan etkilenmeden bu işi yapmak zor değil mi? 

“Yoooo, onlar beni hiç ilgilendirmiyor. Benim müşterilerimi de etkilemiyor. Bana gelen müşteriler, gömleğe ve giyime meraklı ve gömlekten anlayan insanlar.”

Neye meraklılar? 

“Gömleğin yakasına meraklı, işlemesine meraklı, dikişine meraklı. Şimdi herşey çok kolay, makineler var, gömleği bilen bilmeyen gömlekler yapıyor. Ama biz kişiye özel gömlekler dikiyoruz. Benim gömleklerim vitrinde olmaz, gömleği bilende olur. Bizler gömleklere imzamızı koyuyoruz. Ama bu imza giyen kişinin imzası. Bizim imzamız işimiz. Gömleği giymenin de bir zevki bir usulü bir tarzı var.” 

Bu mesleği yapan çok kişi var mı peki? 

“Tek, tük diyebilirim. Artık çok kişi kaldık diyemem. Çünkü hazırlar çoğaldığı için ısmarlama işi yapanlarda teker teker kayboldu. Şartlar noktasında rekabet edemeyince kapısına kilidi vurdu. Eskiden gömleğini bilenler daha çoğunluktaydı diyebilirim.” 

Bu kadar yıl içerisinde siz nasıl isim oldunuz. Sizin için gömleğin virtüözü deniyor. 

“İşimi iyi yaptığım için bu ismi verdiler sanırım. İşini sevmek ve iyisini yapmak için uğraş vermek önemli. Hemşerim rahmetli Turgut Özal’a gömlek dikten sonra tanınan bilenen olmaya başladım. Sonrası iş dünyasından çok ünlü isimlerin gömleklerini dikmeye başladım. Ve yıllardır bizi hiç bırakmayan sadık müşterim sayesinde tanınan bilinen oldum.” 

İş dünyası demişken kimlere gömlek diktiniz öğrenebilir miyiz?

“Oooo çok isim var. Rahmetli Mustafa Koç en iyi müşterilerimden biriydi. Yine Ömer Koç ve Ali Koç’a da gömlek diktim. Dünyaca ünlü iş dünyasından Muhtar Kent, ilk aklıma gelenler. Çok sayıda politikacıya, iş adamına gömlekler diktim halen daha dikmeye devam ediyorum. Bak burada hepsinin yaka numarası ölçüleri var. Siparişi alınca gömleklerini dikiyorum sonrası gelip alıyorlar. Burada hiç fiyat konuşulmaz. Önemli olan müşterinin memnuniyeti. Daha çok isim var da söylemek istemiyorum. Hiç unutmuyorum röportaj için gelen bir gazeteciye Bülent Eczacıbaşı’nın da gömleklerini dikiyorum demiştim. Sonra Bülent Eczacıbaşı, bana bizzat sordu ben sana gömlek mi diktirdim diye. Ben de siz gelmediniz buraya ama anneniz burada size diktirdi, dedim. O da tamam dedi. Bazen gelen çok ünlü bir isim ama tanımıyorum. Nice sonra öğreniyorum ki bu kişi ünlü bir iş adamı diye. Çok örnek yaşadım böyle. Çok yerde haber yaptılar beni. Ünlülerin gömlekçisi diye. Sonra sonra artık çok isim vermemeye başladım. Müşterilerim işi de bıraksa emekli de olsa bizi bırakmadılar. Sadık müşterilerim sayesinde bugün burada halen daha işimi sürdürebiliyorum. Bundan dolayı mutluyum. Her müşterim benim için çok ünlü zaten. Çoğunluğu iş dünyası ve politikacılar diyelim. Hepsi de gömleğin iyisini biliyor.”

Peki, iyi bir gömlek nasıl olmalı? 

“Eskilerde kolalı gömlekler ipek gömlekler işlemeli gömlekler vardı. Kumaş da önemli, yaka da önemli, kol da önemli, dikiş de, kesim de. Kullanılan iplikte, gömlekte önemli. Usta olmak için yılları devirdik. Ancak “ben iyi gömlek dikerim” demem. Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz. Bunu bizden çok diktiğimiz gömlekleri giyenler bilir. İşin özünde kişinin istediğini yapabilmek. Ismarlama giyinenler bu işten anlayanlar.”  

"Fiyatlarınız ne?" diyorum. 

"Bizim müşterimiz, buraya gelip fiyat sorarsa, bizim müşterimiz olamaz” yanıtını alıyorum. 

Ciddi yanıtın arkasında kahkahayı patlatıyorum. 

Mesaj alınmıştır diye. 

“Buraya gelen müşterim gömleğini aldığı zaman borcumuz ne der. Biz de yaptığımız işin ederini söylüyoruz ve paramızı alıyoruz. Elbette elimizi vicdanımıza atıp öyle söylüyoruz ha, bu böyle bilinsin.” 

Peki diyorum. Ardından soruyorum bir gömleği ne kadar zamanda dikiyorsunuz diye. 

“Bir gömleği 3 saatte dikerim. Bizdeki dikiş el dikişi öyle her şey makineleşmedi. İyi bir gömleği de 3 saatte çıkarırım.” 

Aldığım yanıt şaşırtıyor. 

Kuru temizlemeye verilen bir gömlek bile 3 saatte elimize ulaşmıyor. Üstelik ısmarlama. Enteresan. 

Hazır sohbet iyi gidiyorken sorayım, peki siz marka olmak istemediniz mi?

“Yurtdışından ve yurtiçinden çok teklifler aldım. Ama bu iş öyle makineyle yapılan işlerden değil. Biz tüccar değil esnafız ve esnaf olarak kalmayı tercih ettik. Bizi tanıyan bilen biliyor. Ben bin tane gömlek dikemem ki. El emeği yoğun iş yapıyoruz biz.” 

Bu kadar çok marka arasında “kahraman bakkal” misali süpermarketlere yenilmemiş bir isimle sohbet de muhabbet de çok kıymetli. 

Bugüne gelişini “Fakir bir ailenin çocuğuydum. Malatya’dan İstanbul’a geleceğim. Üstüne Nişantaşı’nda ünlülere gömlek dikeceğim ve isim olacağım diye bir hayalim yoktu. Tek derdimiz eve ekmek götürmekti ve işimi iyi yapmaktı” diye tanımlayan ve emekli olmasına rağmen tezgahından kalkmayan, boynunda mezurası sol yanında ütüsü, ünlü markaların arasında “Gömlekçi Hüseyin” olarak tabelasıyla vitriniyle çok farklı bir yerde yıllara yenilmeden kalmış bir isim Hüseyin Sarı. 

İçimizde kim bilir daha ne isimler var, böylesi başarılara imza atıp ama ben attım demeyen. 

Sorularım çok ama yanıtlar o denli mütevazı ki. 

İşini yıllarca aynı titizlikle yapan bir ustanın vaktini fazla çalmak istemiyorum. 

Sıcak günlerin nem çoğaltan günlerinde, soğuk bir su içimi misali yüreği ferahlatan güzel işler yapanların güzel anlatımlarını kaleme almak çok güzel. Ama bazen az laf çok iş boyutunun zorunluğunu ortaya koyuyor. 

Umarım ustalıklar hiç yok olmaz. Onlar her daim bir virtüöz misali var olurlar. 

Makasın kumaşı kesmesi, dikimi, ütüsü, yakası, manşeti derken ısmarlama gömlekler hazır hale geliyor. 

Yarışı sadece kendiyle, ünlü çok marka varmış hazır gömlekler çokmuş, indirimliymiş, pahalıymış, vitrindeymiş. 

Hiç biri anlam büyütmemiş ustanın yanında. 

O sadece işini yapmış hepsi bu. 

Yaş almış ama yaşlanmamış emekli olmuş ama işini bırakmamış bir ustaya saygı ve hürmetler yürek dolusu. 

Hep iyi kalın.

ETİKETLER :
YORUMLAR (1)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri
BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster