Ana SayfaYazarlarFatih ÇilSürdürülebilir Kalkınma
Fatih Çil [email protected] Fatih  Çil

Fabrikaların geleceği karanlık

19 Ağustos 2016, 16:53 ---

Hammaddenin insan müdahalesi olmadan ürüne dönüştüğü ve üretim sürecinde çalışan olmadığı için ışığa da ihtiyaç göstermeyen fabrikalara “karanlık fabrikalar”  deniyor.  Üretim metodoloji ve felsefesi olarak böyle çalışan (İnsan müdahalesiz-Lights-out) fabrikalar “tam otomatik fabrikalar”  olarak da adlandırılıyor.

1980’li yıllarda Amerikan ve Japon otomotiv şirketleri arasında yaşanan rekabetle ortaya çıkan, ancak globalleşme sonucu ucuz işçilere erişilmesiyle ertelenen konsepte Çin'deki ücret artışları, robotların giderek daha maharetli ve ucuz hale gelmesi, AI, IOT gibi bilgi iletişim teknolojilerinde yaşanan inanılmaz ilerleme ve yayılma ile nüfus özellikleri, pazar yapıları, müşteri istek ve profillerinin değişmesiyle kaldığı yerden daha kapsamlı bir şekilde devam edileceği anlaşılıyor. Yani 4. Sanayi Devrimi ile bu fabrikaların yolu temelli bir şekilde açılıyor.

International Federation of Robotics’in satış verilerine göre 2009’da 60 bin adet olan endüstriyel robot satış rakamı 2015’de 240 bine yükselirken, satılan robotların 66 binini Çin’in, 50 binini Avrupa’nın, 34 binini Kuzey Amerika ülkelerinin, 25’er binini de  G.Kore ve Japonya’nın alması; robot yatırımlarının geri dönüş süresinin de 1.3 yıla düşmesi bu dönüşümün işaret fişeği olarak görülüyor.

Hal böyleyken 4.Sanayi Devriminin nihai hedefi olan karanlık fabrikalar ile alakalı birçok “karanlık” yorum yapılıyor.

Hatırlarsak Warren BennisGeleceğin fabrikalarında sadece iki işçi olacak. Bir adam ve bir köpek. Adam köpeği beslemek köpek de adam makinelere dokunmasın diye istihdam edilecek” demişti. Fiction sevenler, bu yorumdan çok daha önce dillendirilen ve çok daha ileri görüşleri barındıran Carol Kapek’in 1921’de yazdığıRossum's Universal Robots”, Philip K. Dick’'in 1956’da yazdığı  “Autofac" ve Samuel Butler’in 1872’de yazdığı Erowhon “The Book of the Machines” gibi kitaplara göz atabilir.

Peki, bu noktada “sen ne diyorsun” derseniz ben bilim kurguyu sevdiğimi ancak köpekten ve karanlıktan korktuğumu peşinen söylemek isterim. Şaka bir yana insanlık yeni bir teknoloji çağına girip daha öncekilerinin hiç biriyle karşılaştırılamayacak şekilde ekonomik, sosyal ve siyasal modelleri değiştirecek; üretimle tüketim- servis, işçiyle işveren, halkla devlet ve devletlerarasında yeni dinamikler oluşturacak yeni bir sanayi devrimine doğru koşarken; işin hatta insanın doğası değişirken; bunun fabrikalara yansıması kadar doğal bir şey olmadığını, onun da ötesinde fabrikalar kararırken “zorunlu bir şekilde” teknolojiye yön veren ar-ge faaliyetleri başta olmak üzere eğitim ve ekonomi modellerinin sürdürülebilir kalkınma prensip ve ilkeleri dairesine yürütülüp geleceğe “İnsani Ekonomi” nin (Human Economy) damgasını vuracağını düşünüyorum.

Endüstriyel ekonomiden, bilgi ekonomisine oradan da “değer” ekonomisine doğru ilerleyen dünyada insanlığın gelişmesine dair sezgilerin üstün bir asset olarak ekonominin yeni odağı haline geleceğini, kendini dönüşüme en iyi adapte ederek geleceğe hazırlananların bu devrimden azami şekilde faydalanacağını, bir başka ifade ile imalatta lambaları kapatıp, imalatı destekleyen tüm süreçlerde ve diğer alanlarda lambaları sonuna kadar açacağını değerlendiriyorum.

Bu aşamada tekrar fabrika ayarlarına dönüp ülkemizden devam edersek “dünyada sanayinin GSMH’ye oranı azalıp mutlak geliri artarken” Türkiye her halükarda Sanayi 4.0 ile fabrikalarını karartacak yolu açıp üretimini kaptırmamalı, olayın yan etkilerini giderecek yeni tedbirler alırken ortaya çıkacak fırsatları değerlendirmelidir. Zira 4.Sanayi Devrimine ABD, İngiltere, Japonya, Almanya doğal; Çin ve Kore “crash landing” yaparken bu süreci ıskalamamız “üretimin karanlık çağında” bırakın katma değerli üretimi “sanayiden vaz geçmemiz” anlamına gelecektir. Ve bu durum, devrimin ıskalanması ile kararan fabrikalarımızda sanayi malı yerine “mantar veya yarasa” yetiştirip şafak sökene kadar birbirimize Keloğlan masalları yerine yeni aydınlıklara yelken açan ülkelerin başarı hikâyelerini anlatmamızı zorunlu kılabilir. Fabrikalarda ve sanayide sönen ışıklar toplumun ve ekonominin öyle yerlerini karartabilir ki maazallah göz gözü göremez olabilir. Hele hele devrimin dördüncü ekonominin insani aşamasında bu durum bizi çağdaş dünyadan bile kopartabilir.

İşte bu yüzden ve bu kadar toz duman içinde Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımız tarafından hazırlanan “4. Sanayi Devrimine Geçiş İçin Acil Eylem Planı” sadece sanayinin değil ülkemizin geleceği açısından da tarihi öneme sahiptir.

Devam edeceğiz.

@sustainableturk

Not1: 15 Temmuz’dan sonra Avrupa ve Amerika’nın kötü niyetli siyasetçileri tarafından sergilenen davranışlar cesaretimizi kırmamalı, moralimizi bozmamalıdır. Düşman her zaman düşmanlığını yapacaktır. Bunda şaşılacak bir şey yoktur. Fakat kötü niyet olmadan ne olduğunu anlamadıkları için tepkide gecikenler ya da samimi kaygılarını belirten dostlarımız da var. Avrupa ve ABD’nin millet ve devlet kavramlarına bakışı, bunların tarihsel gelişimi bizden çok daha farklıdır öncelikle bunu unutmamamız gerekmektedir. Bu sebeple küsmeden yapıcı eleştirilere kulak verip dostlarımızı aydınlatma çalışmalarına devam etmemiz faydalıdır. Bu arada yılmadan yeniçağın ihtiyaçlarına yönelik dili, yasaları, kurumları ve devlet mekanizmasını hep beraber geliştirmeye çabalamalı, hatalarımızdan ders alarak enerjimizin ve vaktimizin boşa geçmesinin önüne mutlaka geçmeliyiz. Biliyorsunuz gerçek en büyük yalandır. Anadolu medeniyetinin her alanda yeniden yükselmesi bu eleştirilere vereceğimiz en büyük cevap olacaktır. Ve biz bu cevabı bazı eski diplomatların son günlerde yaptığı   “kaynakları kıt orta gelirli bir ülke” tanımlarına inat en büyük zenginliğimizle vereceğiz.  Medeniyetlere can, kıtalara ad  veren bu toprakların namuslu, dürüst ve vicdanlı insanlarıyla. Binlerce yılın, Göbekli Tepe’nin, Truva’nın, Hitit’in, Lidya’nın, Likya’nın, Roma’nın, Selçuklu’nun ve Osmanlı’nın kültürel mirası ile taçlanmış Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin  onurlu yurttaşlarıyla. Düşmanlara ve içimizdeki sağdan soldan miyop, hırsı aklından büyük, aritmetik ve maliyet hesabı bilip, matematik ve alternatif maliyet hesabı bilmeyen mugalâtacı ve cazgırlara rağmen.  Emin olun bunların bizi sapladığı “orta akıl tuzağından” kurtulup ortak aklımızla hep beraber hukuk devleti ve demokrasi içinde vereceğiz. Bu, bizim tarihe ve gelecek nesillere borcumuzdur.

Not2: Brexit’ten sonra şimdi de “Crexit” konuşuluyor. S&P’a göre 2020 de iş dünyasının bugün 51 trilyon dolar olan borcu 75 trilyon dolara yükselecek ve bu, borç verenlerin kredi piyasasından kaçış ve çıkışlarına sebep olabilir. Normal şartlar atında kredi kalitesi yüksek, enflasyon ve faizler düşük seyredip ekonomik büyüme devam ederse bir sorun olmayacak. Ancak aksi, kredilerde ödemeleri zorlaştıracak. İşte bundan sonra Crexit başlayacak. Vallahi S&P böyle diyor. Duyurulur.

ETİKETLER :
YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)
YAZARIN DİĞER YAZILARITümünü Göster
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri
BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster