Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...
Hisse | Fiyat | Değişim(%) | Piyasa Değeri |
---|
E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.
Varlık Fonu’nda da ülke olarak geleneği bozmadık. İlk çıkışını hatırlayın. Mucizevi bir reçete ekonomideki tüm problemleri çözüyordu. Kaynak ve yatırım problemini ortadan kaldırdığı gibi işsizlikten enflasyona bütün illetlerle mücadele etmemizi de kolaylaştırıyordu. Muhalefet de geleneğe uygun olarak “vatanı sattırmayız”ın ötesinde bir şey söylemeyip çözüm önerilerinde bulunamadı. Şeffaflıktan uzak, kötü bir kurumsal yönetim kurgusuyla bomboş bir sene geçti. Eylül gibi Varlık Fonu başkanı görevinden alındı. Bu gidişle mucizevi reçetenin sonu, bu topraklarda hevesle başlanan birçok projede olduğu gibi “Con Ahmet’in devr-i daim makinesine” dönme tehlikesiyle karşı karşıya. Peki, ne yapabiliriz? İki kilit kavram üzerinden kısaca konuya değinmeye çalışayım.
Bu kavramlardan ilki “sektör rehabilitasyonu”. Türkiye Varlık Fonu hakkındaki tartışmaların önemli bir kısmı, fona devredilen kamu iktisadi teşekküllerinin (KİT) teminat olarak gösterilmesinden kaynaklanıyordu. Oysa bu KİT’lerin önemli bir bölümünün ekonomideki dönüşümü yakalayamadığı, ciddi yönetişim ve verimlilik problemleriyle boğuştuğunu biliyoruz. Özellikle stratejik öneme sahip sektörlerde faaliyet gösteren bu işletmelerin bir kısmı gerekli dönüşümü sağlayıp dünya liderleriyle rekabet edemezse, 10 sene sonra şimdiki teminat değerleri bile kalmayabilir. Basit bir soruyla anlatacak olursak fona devredilen PTT, bu haliyle daha ne kadar süre değerli kalabilir? Önerim tam da bu noktada. PTT’yi Deutsche Post’a dönüştürmek için gerekli sek- törel rehabilitasyonu, profesyonel bir yönetim anlayışıyla fondaki kaynaklarla yapalım. Aynısı TCDD ya da stratejik öneme sahip ve mutlak bir dönüşüme ihtiyaç duyan diğer sektör ve KİT’ler için de geçerli olsun. Gerek Varlık Fonu’nda biriken kaynaklar, gerekse fonun şirket yapısı bu tür bir dönüşümü profesyonel bir yönetim anlayışıyla yapmaya izin veriyor. Kaldı ki bu tür bir yaklaşımla yatırımcıyı ve -haklı sebeplerle- olaya şüpheyle yaklaşan kamuoyunu daha rahat ikna edebilirsiniz.
İkinci anahtar kavram ise” küresel girişim sermayesi fonu”. Varlık Fonu, yurtiçinde ve yurtdışında girişim sermayesi gibi hareket edebilme yetkisine sahip. Küresel ölçekte şirket alıp yatırım yaptıktan sonra satabiliyor.
Özellikle ihracatımızın itici gücü olan sektörler, Sanayi 4.0’m gerektirdiği dönüşümü gerçekleştiremezlerse rekabet etme güçleri daha da azalacak. Yine iyi biliyoruz ki bu sektörlerde faaliyet gösteren birçok şirket, küresel konjonktürün lehimize işlediği dönemde yatırım kapasitelerini artırmadan borçlandıkları için önümüzdeki döneme nefesleri tıkanmış bir şekilde giriyor. Geçen seneden beri ar-ge harcamalarına ve makine teçhizat yatırımlarına göz ucuyla bile baksanız durumu hemen anlayabilirsiniz. Varlık Fonu, tabii doğru kurgulanırsa, bu noktada devreye girip kilit sektörlerin ihtiyacı olan teknolojileri/çözümleri (sektör temsilcileriyle kurulacak iyi bir diyalog mekanizmasıyla anladıktan sonra) üretebilecek yeni şirketleri/fikirleri bütün dünyada tarayıp yatırım yapabilir. Geliştirilen teknolojiler/çözümler de iyi kurgulanmış bir iş modeli çerçevesinde paylaşılabilir.
Örneğin gelişmiş ülkelerin Sanayi 4.0 ile beraber yeniden hatırladığı tekstil sektöründe, giyilebilir teknolojiler ya da akıllı tekstil alanındaki başarılı girişimleri Varlık Fonu satın alıp buradaki teknolojiyi Türkiye’deki tekstil sektörünün kullanımına doğru bir iş modeliyle sunabilir. Böylece Varlık Fonu bir yandan mali açıdan sürdürülebilir bir yapı yakalarken diğer yandan da yüksek katma değerli ihracat hedefine yardımcı olur. Varlık Fonu’nun liderlik yaptığı bir projeye sektör çatı kuruluşlarının da destek vereceğini düşünürsek Varlık Fonu kısıtlı bir girişim sermayesi koyarak önemli bir dönüşümü yakalayabilir.
Küresel ölçekte büyük şirketlerin ar-ge yatırımı yapmak yerine teknoloji ve start-up avcılığına başladığı bu dönemde iyi kurgulanmış bir Varlık Fonu çok önemli bir rol üstlenebilir.
Sonuç olarak ülke olarak iki hastalığımız var. İlki, kurgusu üzerinde fazla düşünmeden potansiyeli yüksek bir projeyi mucize bir reçete gibi sunup hiçbir şey yapmadan sömürüp içini boşaltıyoruz. İkincisi de karşı taraftan gelen bir fikre körü körüne muhalefet ediyoruz. Bu yazıda ikisinin arasını bulmaya çalışıp zor bir dönemece girdiğimiz bugünlerde parlak bulduğum bir projeyi ekonomideki dönüşümü sağlamak için nasıl kullanabileceğimize kafa yordum. Karar sizin...
Finansgundem.com’da yer alan bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti; aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Burada yer alan bilgiler, güvenilir olduğuna inanılan halka açık kaynaklardan elde edilmiş olup bu kaynaklardaki bilgilerin hata ve eksikliğinden ve ticari amaçlı işlemlerde kullanılmasından doğabilecek zararlardan www.finansgundem.com ve yöneticileri hiçbir şekilde sorumluluk kabul etmemektedir. Burada yer alan görüş ve düşüncelerin www.finansgundem.com ve yönetimi için hiçbir bağlayıcılığı yoktur. BİST isim ve logosu “koruma marka belgesi” altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BİST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BİST’e ait olup, tekrar yayınlanamaz.