BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaBankacılıkTürk bankacı Tanakol’un 'uzaklar'daki yeni hayatı----

Türk bankacı Tanakol’un 'uzaklar'daki yeni hayatı

Türk bankacı Tanakol’un 'uzaklar'daki yeni hayatı
18 Haziran 2017 - 09:42 www.finansgundem.com

Murat Tanakol 22 yıllık bankacılığa tamam demiş. İspanyolca öğrenip, çeviriye başlamış. İyi de yapmış. Öyle akıcı bir yeteneği var ki inanılmaz. Bir de Buenos Aires’deki hayatı. Oradaki keyfi de tartışılmaz…

C.KAFESOĞLU – FİNANSGUNDEM.COM

Şöyle bir mail attım mayıs sonlarında...

"Murat Bey merhaba…

Eminim ki sayısız insanın kalbindeki özlem olan yolculuğunuz ve cesur kararınız için sizi kutlarım. Umarım yeni hayat arzu ettiğiniz şekilde biçimlenir, uğurlu gelir.

Sayenizde Alejo Carpentier ile de tanışma şansını yakaladım. Bu Dünyanın Krallığı’nı keyifle okuyorum. Teşekkürler…

Romandan ve sizden bahsedilince, bankacı kimliğiniz haliyle dikkatimizi çekti. Bu nedenle kitap ve sizi bir araya getirmek istedim."

Yanıtlar geldi, kimi kısa kimi uzunca.

Bu yazı da, çok uzaklardan gelen bu cevaplardan.

Hiç görmediğin, nefesini hissetmediğin bir insanı yazmak kolay değil.

e-mailler kalbin sesi hiç değil.

Biraz gecikti. O da, varsa hatamız da, affola...

Beni mıhlayan iki kelime

Dedim, neden Arjantin?

Dedi, niçin Türkiye?..

İki kelime...

Ama beni yerime mıhlayan iki kelime...

Hırpalanmış, üzgün, öfkeli, sitemkâr, kaygılı, çok şey barındıran iki kelime

Niçin Türkiye?

Bir firar mı bu yoksa?

Şu söz hiç yabana atılır gibi değil.

"Türkiye’ye en uzak yerlerden biri olduğu için desem çok kalp kırmış olabilirim ama kısmen öyle..."

Belli, gerilimli. Kapana kısılmış, 'hava' almak için bir kaçış...

Düşüncelerini öğrendikçe anlıyorsun ki;

Küskünlüğü (!), tavrı kimilerine ağır gibi gelse de o öyle davranmış.

Tak etmiş canına! Gitmek istemiş! Caymamış.

Ne kadar ırak o kadar korkutucu gelmemiş, geride üç beş sevdiğini bırakmayı da göze alınca...

Bir de onu bekleyen 'havalar' da 'güzel' olunca...

Buradan bakıyorum da,  ne büyük cesaret aslında…

Cesaret kavşağından dönmüş bile

Hoş, "2013’de gezmek için geldiğim Buenos Aires’e bağlandım, beni çekti" desede,

"Artık huzur içinde, hasbelkader kentli olarak megaköyde yaşamak yerine kozmopolit bir yaşam istedim" diye beyan etsede..

Arjantin bu ya, iki kıta ötede, dünyanın en ucunda...

Ama söyledim ya, kararlı.

Mücadele etmemiş, pes etmeyi seçmiş diyenler de olacak belki ama..

Bence Murat Tanakol küllerinden yeni bir varoluşla, cesaret kavşağında... 

Aşk kokulu kent

İlk gördüğümde inanmıştım, bu dünyada aşk varsa kesinlikle bu kentte diye.

Bir şehrin parkları, caddeleri, meydanları bu kadar mı cazibe dolu olur, sevgili kokar.

Çiçek değil ki bunlar!

O zamanlar, ben oradayken, o beraberlikler her sabah yeniden açıyor, hayatı bir kadehten yudum yudum içiyorlardı. 

Keyfe bak be!

Görüyordum, gözlerimi alamıyordum.

Yanyana, içiçe, onlarla tahta masa tahta sandalye üstünde, dumanı tüten kahveleri dudaklarıma değdirmek bile yetiyordu.

Akşamları tango kırmızısı yakıyordu tenimi.

Dünyamı değiştiriyordu.

Piyano aşk çalıyordu. Müzik kıvrandırıyor, renklerin ateşli dansı derine sürüklüyordu.

Yazarın başlattığı 'büyülü gerçeklik' değil ama 'gerçek büyü' tam karşımdaydı.

Her gün yeniden başlıyordu, akşam batmıyordu.

Kadın ırkının en süzülmüşleri, erkek milletinin en seçilmişleri sanki buket yapılmış, Buenos Aires'e bırakılmış gibiydi.

İnsan bedeniyle ruhun bütünleştiği yerde,

Murat Tanakol'un aksine ben öyle yalnızdım ki...

Oysa Tanakol, o yalnızlığa Türkiye'de yakalanmış, kaçmıştı.

Güzel havalar ülkesine...

Bu dünyanın yeni tercüme kralı

Neredeyse 20 yıl geçmiş, Alejo Carpantier'in "Bu Dünyanın Krallığı"na bakarken anlıyorum,  ne kadar hızlı zaman öğütücü olduğumu. Oysa hatıralarım hâlâ o kadar sıcak ki.

Unutmadan, Carpantier'in ya da okuru sarhoş eden satırlarının hatıralarımla bir ilgisi yok. Yazarın tanışmamıza vesile olduğu Tanakol'dan bahsediyorum. O günleri yeniden önüme seren Murat Bey'den. İspanyol ve Latin edebiyatının yeni tercüme kralından. Bu Dünyanın Krallığı'nı Türkçeye kazandıran Türk bankacıdan…

Sayfaları çeviriyorum. Alejo Carpantier'e ilk merhabada ısınıyorum. Anlatımı dokunduruyor, tarzı içime hayret tohumları ekiyor. Nidalarım yankılanıyor.

Murat Tanakol'u ise hiç tanımıyorum.

Tek tanışıklığımız ortak bir arkadaşımız. İstanbul'un nadide bir kebapçısında kitabı önüme bırakıp beni canlı canlı anılarımın içine atan arkadaşımız. Murat, Tanakol'dan söz ediyor.

Bankacı olduğunu, yeni bir hayata yelken açtığını özetliyor. İlgim büyüyor.

Bu Dünyanın Krallığı avuçlarımda, 'gerçek' akıyor, içimde bir kıpırtı kopuyor, tam fırtına öncesi gibi.

Rüzgar uğulduyor, hızlanıyor, her yaprakta, beni bir kez daha uçuracağını fark ediyorum.

Sayfaları koşturuyorum...

Köle vahşeti, vahşetin köleleri

Konu, zaman, mekan, olaylar zihnimi öyle bir meşgul ediyor ki anlatamam. Mackandal'dan ürküyorum, alkışlamalı mıyım yoksa tiksiniyor muyum bilemiyorum.

Merakım sabrımı ezip geçiyor.

Siyahlar, melezler, sahibin yatağını paylaşanlar, yeni yetmeler, tecavüzler, kırbaçlar, bir bardak rom için canını verenler... Ti Noel, köle vahşeti, vahşetin köleleri, zehir,  hacıendalardaki sır ölümler... İsyan, intikam… Güvertedeki sere serpe cömert güzellik, yakışıklı subayların ateşli gençliğiyle avunan general karısı, kralın acısı...

Carpantier'i ben de seviyorum

Carpantier usta döktürüyor. Satırlar arasındaki bağlantılar, kafayı zonklatan deyişler, her biri üzerine tez yazılacak paragraflar. Anlamsızlığın çöpe atıldığı bir yazım.

Ama onun kadar döktüren bir usta daha var; Murat Tanakol. Çok akıcı, tutku yaratıcı, adamı bir daha çıkmamacasına romanın içine sokan bir Türkçe kullanıyor. Müthiş. Enerjisi tükenmez bir kalemin özgürlüğün peşindeki tariflerini insana okutuyor. Zulümle değil, sevdirerek.

Alejo Carpantier'i artık ben de seviyorum.

Ayda 3-4 kitap okuyan bankacı

Kökeni edebiyatçı olmayan biri Tanakol. Ama işin dibinde. Kitaba olan ilgisi yıllar yıllar öncesine dayanıyor. İtiraf ediyor, okumayı öğrendiğinden bu yana okuyor. Öyle böyle değil, son 30 yıldır ayda ortalama 3 ila 4 kitap bitirdiğini söylüyor. Hesaba vursan bini yutmuş, neredeyse iki bini geçiyor. Mübarek sanki sahaflar. Kendi adıma iyi bir okurum demeye  utanıyorum artık!

Ekliyor: "İster istemez edebiyata biraz daha derinlemesine bakma alışkanlığı edindim."

Yeni dili İspanyolca

Biraz zorla, haksızlıklar karşısında 22 yıl süren bankacılığa veda edince..

Seneler sonra orta yaşın ilk basamaklarında ilgisini, çalışmasını bu alana yöneltiyor.

İspanyolca konuşan, yazan, üreten kalemler arasından özenle seçtiği önemli eserleri dilimize kazandırmaya başlıyor. Üstelik aracı kullanmadan, google’a hiç uğramadan, orijinalinden aktarıyor, yani İspanyolca'dan.

Çünkü hiç üşenmiyor, yeni dilini öğreniyor.

Tercih enteresan, iç gıcıklayıcı.

Haliyle soruyorum,

"İspanyolcaya, İspanyol ve Latin edebiyatına sizi yönelten nedir?"

Çok sarsıcı bir yanıt

Yanıt çok çarpıcı. Sarsıcı. Giriş cümlesi, fikir kalıplarının dışında.

"Hep, sömürge olanın kendi ruhunu, nasıl olup da sömürgecinin diliyle anlattığı kafama takılıp durdu..."

Ne kadar tasa yüklü? Tepkici, sert, araştırıcı. Ama bir o kadar iddialı.

Hepsini aynı kazanda fokurdatan ise merak, anlama arzusu. İçini kasıp kavuran bir dürtü. Üstelik kıvılcımını bulmuş bir kere...

Devam ediyor:

"Bir yandan Latin Amerika insanının dili nasıl öğüttüğünü öğrenirken, öte yandan insanoğlunun arayışlarını kodladığı Kastilya İspanyolcasının cevherini keşfetmemi sağlayan, İspanyol yazarlar oldu..."

Sorularım artıyor. Yanıtlar da öyle...

"Satışlar iyi gidiyor"

Bu Dünyanın Krallığı, Murat Tanakol imzalı kitapçı raflarına düşmüş kitaplardan  dördüncüsü. Ya diğerleri? Çok sevdiği çizgi romanları da (Uçma Sanatı, Kırık Kanat, Ben katil) Türkçeye çevirmiş Tanakol.

Ya satışlar? Nasıl gidiyor?

İyi diye duyduğunu belirtiyor. Uzaklaştığı ülkesine Türkçeyle yakınlaşırken, duyduğu rakamlar mutluluk veriyor. Ama Tanakol’un asıl sevinci, Bu Dünyanın Krallığı çevirisiyle ilgili gelen gönül okşayıcı mesajlar, yorumlar. Damardan verilen vitamin sanki. 

Bu Dünyanın Krallığı evlerde, ellerde

Peki, yeni bir müjdesi olacak mı? Bir çalışması var mı?

Evet! Üstelik verdiği ipucu bile 'vay canına' demeye yetiyor.

"Alejo Carpentier’in Aydınlanma Çağı romanını çeviriyorum. Okurun 1789 Fransız Devriminin hiç bilinmeyen bir yüzünü tanıyacağı, tamamen gerçek olaylara dayalı bir roman."

Gardımı alıyorum.

Haiti'deki Fransız eziyetinden sonra devrimin Fransa'sına uzanmaya hazırım. Bekliyorum.

"Önceliğim Orhan Pamuk olurdu ama..."

İspanyolca'dan Türkçe'ye destanımsı bir çeviri yeteneğine sahip Murat Bey, bir Türk romanını  İspanyollara, İspanyolca konuşanlara tanıştırmayı düşünüyor mu?

"Bunu isterdim. Türkçede değerli, hala köşede unutulmuş kitaplar var."

Kimi isterdi acaba?

"Önceliğim Orhan Pamuk olurdu ama.."

Niçin, ama?

"Onun ve başka kimi Türk yazarların İspanyolca çevirilerinin, eserlere hak ettiği değeri gerçekten verdiğini düşünüyorum. O çevirmenleri örnek almaya çalışıyorum..."  

İşte emeğe selam, yeteneğe saygı. Her ne kadar o defteri kapatsa da -bizim bankacı-  İspanyolca'nın sanatkarlarına şapka çıkarıyor.

7'den 70'e Buenos Aires'den bir ders gönderiyor Tanakol.

Bambaşka bir kültürle yoğrulmak

Birden life is life dolanıyor dilime. Hayat hayattır, "tüm gücümüzü ortaya koyunca en iyisi de çıkar meydana..."

Yeni yaşamının Tanakol adına en güzel yanı, bambaşka bir kültürle yoğrulmak.

Hayat hayattır'ın ışığında çoka ihtiyaç olmadığını keşfediyor. Fazla eşyaya tamah etmiyor.  Türkiye'den koparken yanına aldığı kalpler ona yetiyor. Yalınlığın kendisine huzur verdiğini anlatıyor. Ama fırsatı kaçırmıyor, gönderme yapmadan da edemiyor: "Doğduğum topraklarda 80’lerden itibaren tümüyle yitirilmiş olan şey..."

15'e et, 10'a has şarap

Uzak diyarlarda nelerle karşılaşıyor Tanakol. Onu şaşırtan şeyler oluyor mu?

Buenos Aires'de gün sadece, kilosunu 15 TL'ye aldığı lezzetli bir etle, şişesine 10 TL ödediği has şarapla, saray yavrusu kitap evleriyle geçmiyor çünkü. Evet, anın keyfini çıkardığından kimsenin şüphesi olmasa da hayatın sadece bundan ibaret olmadığı sokağa inince karşısına çıkıyor.

 "Metroya küçük bir çocuk binince mutlaka biri ona yer veriyor. Ayrıca kadınlar da kadınlara yer veriyor" diyor Tanakol. Şaşkınlığını dile getiriyor. “Mucize gibi, değil mi?”

Don't cry for me...

Ben bıraktığımda gözü yaşlıydı Arjantin'in. Sakin, bir uçtan bir uca nefessiz bırakan bulvarları, caddeleri açlığın, çaresizliğin, yağmanın izleriyle taşıyordu. 'Don't cry for me' çalsa da, beni ağlatmıştı o manzara.

Şimdi nasıldı acaba?

Yanıtı bir ekonomist kıvamında. Tek fazlalığı, hafif tonlu imaları…

"Arjantin ekonomisi, yerli sermayeyi palazlamaya yarayan bir ekonomik sistemle globalizmin ardına gizli neoliberal politikaların saldırısı arasında sıkışmış durumda. 2001’de açılan yaralar çoktan kapanmış ve daha büyük yenileri açılmış. Ancak halkın sosyal kazanımlarını  kaybetmemek için gösterdiği direnç yüksek. Kitle örgütleri güçlü. Bu yüzden ezici adımlar Türkiye'deki gibi kolay atılamıyor. Ama bu durumda da ülkenin kanını emen, maliyeti yüksek dondurulmuş sebzeyi, tavayı, tencereyi neredeyse asgari ücret fiyatına satan yerli sermaye."

Arjantin insanı yeni şeyler arıyor

Peki, oradan bakınca Türkiye'yi nasıl görüyor?

Pek ilgileniyor görünmüyor Tanakol. Belli, geride bıraktığı anavatanla yeni, yeniden köprülere ihtiyaç var. Şu an,  bu soru da nereden çıktı tadında. Ama yine de alakasız kalmıyor. Çarpaz bir ifadeyle başlyor söze.

"Bana soruyorsanız, bu ülkede yaşayanların Türkiye’de yaşayan insanlar hakkındaki bilgi ve düşünceleri, Türkiye’de yaşayanların burası hakkındaki bilgi ve düşüncelerinden fazla ve olumlu. Siyasetin figürleri bu kapsamın dışında…"

Bitmiyor! Harfleri kesmiyor. TV dizilerine geçiyor.

Türkiye'nin yeni ihracatı 'ekran'dan oraya düşenler neler?

"Türk TV dizileri burada çok seviliyor. Çünkü Arjantin insanı, hep geçmişi anlatan aristokrat-bey-ağa muhabbeti ekseninde dönen kendi dizilerinden bıkmış, yeni, farklı şeyler arıyor..."

"Kültürlerimizin iğdiş edilmesi..."

Benzerliklerimiz nedir?

"Kültürlerimizin iğdiş edilmesi bakımından benzerlik büyük. Bunun dışında Anadolu'da halk nasılsa, burada da öyle."

İşte bu kıyası hiç beklemiyorum. Doğrusu afallıyorum.

Devam ediyor.

"Türkiye’nin büyük kentlerinde o her şeye karşı parlayan öfke ve nefret burada kentin günlük hayatının bir parçası değil. Hiç değil. En azından alt ve orta sınıflar birbirleri içinde ve birbirlerine karşı böyle değiller..."

Kalbim hızla çarpıyor. Mola alıyorum.  

"Ömrümü yiyerek yaşıyorum"

Murat Tanakol, Ankara Siyasal'da Kamu Yönetimi okumuş, beş yıl boş gezmiş, bir bankaya park etmiş. İlk bulduğu devamlı bir iş olunca vazgeçmemiş. Önce tüm beyaz yakalıları girdabına çeken 2001 büyük ekonomik krizde, ardından görev alanının ortadan kalktığı gerekçesiyle mesleğin dışına itilmiş. Sonra faktoring günleri, 3 yıl sonra da emekli...

Bankasıyla kavgasını davaya taşımış, kazanmış. 

Emekli maaşı hesapta, tazminatı cüzdanda. Ayakta kalmak için yetiyor olsa.

Zaten o da bunu ifade ediyor, ama üslubu bambaşka.

"Beni gerekçesiz işten atanların ödemek zorunda kaldıkları hayatımın bedeli var. Bu durumda, ömrümü yiyerek yaşıyorum diyelim."

Hasret var mı hasret?

Türkiye'ye, geride bıraktıklarına dönüyorum birden. Hasret çekiyor mu? Birilerini, bir şeyleri özlüyor mu?

Manevi değerlerini zaten beraberinde götürdüğünü yazıyor.

Maddi olarak kafasını çevirip bakacak kadar değerli bir şeyinin olmadığının altını çiziyor öncelikle Tanakol.

92 yaşındaki annesine, çok yakın çevresine hasret olmaz mı, var tabi ki.

Ama teknoloji sağ olsun, yazılı ve görüntülü iletişim araçlarıyla dindirdiğini söylüyor.

Dijitalizm, her derde yetişiyor. 

Kendi romanını yazacak mı?

Uzaklar, bir Türk bankacıyı bağrına basıyor artık. 

Yüzlerce, binlerce Türk, Latin labirentinde koşuyor, turluyor, çalışıyor, yatıyor, kalkıyor, geziyor, dinleniyor, yiyor, içiyor ama Murat Tanakol bir başka…

Yaşamını yeni bir yöne ‘çeviriyor’.

Bir de kendi romanını yazarsa...

Soruyorum: Düşünüyor musunuz?

Cevap veriyor: Sadece düşünmekle kalmıyorum, diyelim.

Ne diyelim?

Havalar nasıl olursa olsun, Murat Tanakol'un havası güzel olsun...

*

- Bu Dünyanın Krallığı H2o yayınlarından çıktı. H2o şimdi de Murat Tanakol'dan Alejo Carpentier’in “Aydınlanma Çağı” romanını bekliyor. Carpanter'in güçlü kalemi, Tanakol'un güçlü Türkçesi yine buluşuyor. Siz siz olun, yüreğinizde yeni fırtınalara hazır olun.

- İspanyolca’da Buenos Aires’in anlamı “güzel havalar” demek.

YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)